25 Mart 2008 00:00
ALBATROS
Bay Erdoğan ile Bay Gülün evdeki halini tahmin ediyorum. AKPli önemli sayıda vekilin evdeki halini de
Sürekli bir hanım söylenmesi. Kızların kırgın bakışları.
Ama, baba
Yahu bana, bu kaçıncı yıl, bizim mesele hallolmadı?
Hükümet oldunuz da neye yaradı/ Daha biz evdekilerin, ailenizin meselesini halletmediniz. Onurumuzu kurtarmadınız.
Nerede iktidarınız?
Siz erkek misiniz?
Ne zor bir durum, Kasımpaşa raconundan gelen bir delikanlı için, eğer Bay Erdoğanın ruh dünyası ile empati kuracak olursanız
Bir de, Devletin Bahçelisi, ortaya yem atmaz mı?
Tam da 301in gündeme geldiği sırada.
Bir delikanlı, nasıl hayır der buna?
Restine rest. Hodri meydan!
301i unut, sözde demokratik anayasa hazırlama projesini de askıya al!
MHP ve AKP el ele başörtüsü sorunu çözüldü!
Acaba çözüldü mü?
12 Eylül rejimi mayınlı bir tarlaya benzer. Bir düzenlemeden kaçarken, başka düzenlemeye takılırsınız. Restorasyon mantığı ile mükemmel bir üründür 82 Anayasası. Bütün ülkeyi bir kışla sistemi içine sokmayı hedeflemiş ve bunu başarmıştır.
Bahçeli bir çalımla, görece askeriye ile daha uyum içinde görünen AKPyi yeniden müesses nizamla çatışma içine soktu.
Erdoğan oltaya gelmez ise AKP tabanına, Görün işte liderinizi diyecekti. Seçmeni bir yana bırakın, evde aile kavgası çıkacaktı!
MHP, 1999 yılında türbanı savunarak hükümet ortağı olmuştu. Sözünü tutmadı. Kendi milletvekiline başını açtırdı. Refahlı türbanlı milletvekili Merve Hanımın Parlamentodan kovuluşuna ses çıkarmadı.
[Necmettin Hoca da DEPlilerin kovuluşuna destek verdi. Kendisi kovulurken de kimse kılını kıpırdatmadı.]
12 Eylül nizamı o kadar sıkı biçimde örülmüş bir sistemdir ki, mutlaka bir yerine takılırsınız. Salt Anayasayı değiştirmekle de ondan kurtulamazsınız. Bütün temel yasalar da 12 Eylül mantığı ile örülmüştür. Alın mesela Siyasal Partiler Yasasını. Felaket bir şey.
Bu bakımdan bu yasal çerçeve içinde AKPyi kapatma davasına da şaşırmamak lazım. Bu yasal çerçeve de Başsavcı dava açmaz ise görevini yapmamış olur.
Erdoğan yıllardır ayak sürüyor, 301de değişiklik yapmamak için.
Şimdi ise Yüzde bilmem kaç oy almış partiye dava açılır mı? diyor.
Sana açılmaz, ama DTPye açılır değil mi Bay Erdoğan?
Militarizmle el ele Kürdistan dağlarını bombardıman etmek, büyük kahramanlık değil mi?
Ama, Allahın Bushu (Bush bildiğiniz gibi İngilizcede çalı anlamına gelir) karizmayı böyle çizer işte.
Demirel yüzde bilmem kaç oy ile hükümet olmuş ama iktidar olamamıştı, 1965te. O da 61 Anayasasının mayın tarlasında dolandı durdu.
Türkiyede hükümet olunur ama iktidar olunmaz. Oyunun kuralı bu!
***
Başörtüsü takan başörtüsünü savunur.
Nasıl saçlarını envai renge büründüren ve kirpi gibi havaya diken Punk, saçlarının çok renkliliğine sahip çıkarsa...
Türban giyen türbanı savunur.
İslamcı kesimin kadınları ve kızları ile empati duymak gerek.
Çifte baskı altındalar.
Bir yandan içselleşmiş aile, mahalle baskısı, öte yanda resmi ideolojinin baskısı
Devletin üniversitesine, bu kesimin kızları başları örtülü diye giremez ama, erkekleri girebilir!
O kızları evlerine, aileleri yenine devlet hapsetti, 10 küsur yıldır.
Aslında türbanın ilk gelişi de bizim laiklerin işiydi diye hatırlıyoruz.
Postmodern İslamın simgesi türban.
Laikler türban diyordu, daha çağdaş görünümlü!
Şimdi de başörtüsüne razılar.
***
Bu ilkede siyasal mücadele aynı zamanda simgeler mücadelesidir.
Bu ülkenin savcıları yıllarca, soyut resimlerde bile çekiç orak aradılar.
Ama asıl kavga sosyalist dünya görüşü ile. Emekçi halk ile...
Bu ülkenin savcıları yıllarca üç renkle uğraştılar.
Bu ülkenin savcıları hâlâ alfabenin harfleri ile uğraşıyorlar.
Ama asıl kavga Kürt halkı ile...
Bu ülkenin savcıları yıllardır başörtüsü ile uğraşıyorlar.
Ama asıl kavga Müslümanlar ile...
Bu ülkenin mahkemeleri, yıllardır azınlıkların mülkiyet hakkını gasp eden kararlar alıyor.
Ama asıl kavga, bu coğrafyanın kadim halklarından arta kalan azınlıklar ile...
Peki, geriye kim kaldı ki?
Ve ülkeye tapu çıkaran kimler?
***
Bu sistemin özü, kırbaç ve havuç politikası.
Refah kırbacı yedi, ama havuç olarak belediyeler bırakıldı.
Hükümet olunmasına bile izin verildi.
Ama iktidar olma sanısına ya da hevesine kapılındığı anda kırbaç şakladı.
Kadayıfın altı hiç kızarmayacak galiba Hoca Efendi:
***
Kırk katır ile kırk satır arasında seçim yapma zorunluluğumuz yok.
Ne İslamın kılıcı ne de faşizmin mitralyözü
***
[Bu yazı, cuma günkü son operasyondan önce yazıldı. Mazlum ile zalim rolü ha bire yer değiştiriyor. Ama mazlumluk piyasasının hayli rant getirdiği kesin. Elbette Kürtler dışında Vanda 90lardaki zulmü bile aşan bir saldırganlık yaşanmaya devam ediyor. Newroz olaylarından sonra da, gerginlik devlet güçlerince inatla sürdürülüyor. Biz ise kiminle empati kuracağımızı şaşırdık! Laiklerle mi, laisizm karşıtları ile mi?! Kürtleri unuttuk.]
Ragıp Zarakolu
Evrensel'i Takip Et