9 Haziran 2008 00:00

Mağduriyet bölgesi


Türkiye Genç İşadamları Konfederasyonu’nun (TÜGİK) hazırladığı Güneydoğu raporunda, 2002-2006 döneminde Doğu ve Güneydoğu’ya yapılan yatırımların Türkiye toplamındaki payının yüzde 4.4 olduğu, Türkiye genelinde, ilköğrenimde 25 öğrenciye 1 öğretmen düşerken Doğu ve Güneydoğu’nun 21 ilinde, ortalama 32 öğrenciye 1 öğretmen düştüğü belirtildi.
TÜGİK raporunda dikkat çeken başlıklar şöyle:
Bölgesel eşitsizlik artıyor
1980’lerden 2000’lere bölgesel eşitsizliğin, güçlü bölgeler lehine, azgelişmiş bölgeler aleyhine değiştiği görülmüştür. 1987’den 2001’e Marmara Bölgesi’nin Türkiye milli gelirindeki payı yüzde 35’ten yüzde 38’e çıkarken, Doğu ve G. Doğu’nun payının düştüğü görülmektedir. Yüzde 5 olarak kayıtlara geçen Güneydoğu milli gelirinin yüzde 1.5’inin tek başına Gaziantep’e ait olduğu, bu ilin dışarıda tutulması halinde Güneydoğu’nun payının yüzde 3.5, Doğu Anadolu ile birlikte yüzde 6.5’te kaldığı görülmektedir.
Doğu ve Güneydoğu’nun 21 ilinin Türkiye milli geliri içindeki payı, 1970’lerden başlayıp 1980’lerde hızlanan bir süreçle hızla geriledi. Bölge illeri 1965’te Türkiye toplamında yüzde 10.5’e yakın pay sahibi iken, bu pay 10 yıl sonra önce 9.5’e düşmüş, 1987’de yüzde 7.7’ye, 2001’de de yüzde 7.2’ye gerilemiştir.
4 yıl içindeki yatırımlar
2002-2006 döneminde Doğu ve Güneydoğu’ya yapılan yatırımların, Türkiye toplamındaki payının yüzde 4.4 olduğu görülmektedir. Aynı dönemde teşvikli yatırımlardan İstanbul tek başına yüzde 25 dolayında pay almıştır. İstanbul’un çevresindeki Kocaeli, Bursa, Tekirdağ gibi iller, yine teşvikli yatırımların toplandığı iller olmuşlardır. Öyle ki, Doğu ve Güneydoğu’daki 21 ilin toplam teşvikli yatırımları, aynı dönemde Bursa’nın tek başına aldığı yatırımların altında kalmıştır.
Çözüm önerileri
Türkiye, Avrupa Birliği’ne katılmanın önemli koşullarından birisi olan bölgeler arası farklılıkları kabul edilebilir düzeye indirmek zorunda. Ama bu, AB duyarlılığından daha önemli olan, Bölge insanının acil, ekonomik, demokratik ve kültürel beklentilerine cevap verilmesi ve aidiyet duygusunu kazanmasına yardımcı olunmasıdır. Geliştirilecek önlemlerin, bölgede istihdamın ve gelir sağlayıcı faaliyetlerin artırılmasına, satın alma gücünü bir nebze de olsa artırarak bölgesel pazarın genişlemesine ve dolayısıyla da giderek, yerel girişimciliğin canlandırılmasına katkıda bulunacak önlemler olması gerekir.
Vatandaşlar aidiyet duygusunu yitirmiştir
Bu önlemler, bölge halkında yaratılmış olan terk edilmişlik duygusunu ve bu duygunun yarattığı toplumsal ve siyasal tepkileri ortadan kaldırma amacına hizmet edecek bir müdahale planının önemli unsurları olmalıdır. Bölge, acılı, trajik, travmatik bir çatışma dönemi geçirmiştir. Aidiyet ve ilişki ağları tahribe uğramıştır. Devletle olan ilişkilerinde derin bir güvensizlik hakimdir. Yoksul, eğitim ve sağlık hizmetlerinden yoksun, birçoğu yerlerinden yurtlarından ayrılmak zorunda bırakılmış milyonlarca insanın, tekrar toplum içine alınması ve bu kişilerin ekonomik gelişmenin bir parçası olmaları için gerekli ön koşulların temeli bir an önce atılmalıdır. Tarım, ticaret ve turizm alanlarında, göreli bir gecikmeyle sağlanacak başarılar, bu sosyal politika tedbirlerinin uygulanmaması durumunda, bölge insanlarının ekonomik ve sosyal süreçlere dahil edilememesi riskini taşıyacaktır.
Yeşil kartın yüzde 46’sı Bölge’de
2008 başında 9 milyonu aşkın yeşil kartlı yoksul nüfusun yaklaşık yüzde 46’sı, Doğu ve G. Doğu’da yaşıyor. Bölge dışında yüzde 8.5 olan yeşil kartlı yoksul nüfus oranı, Bölge’de yüzde 38’i aşıyor. Bazı illerde yüzde 56’ya yaklaşıyor. Yeşil kart, “hiçbir sosyal güvenlik kurumunun güvencesi altında bulunmayan ve aylık geliri veya aile içindeki gelir payı asgari ücretin vergi ve sosyal sigorta primi dışındaki miktarının 1/3’ünden az olanlara” verilmektedir. Ayrıca yeni toplum merkezleri açılabilir; belediyeler, toplum merkezleri, okullar ve sağlık ocakları üstünden sosyal amaçlı istihdam programları düzenlenebilir. Bölgede yoksullara elektrik ve su, belli bir limite kadar ücretsiz sunulabilir. Yaşlı ve özürlü aylığı alma koşulları yeniden düzenlenebilir. Doğrudan gelir transferi, sosyal politikanın bölgedeki en etkin aracı olmak durumundadır. Bölgedeki 1 milyona yakın yoksul aileye her ay, net asgari ücretin yarısı kadar maaş bağlanması ilkesi benimsenebilir. Bu maaş, evdeki anneye, mutfak maaşı olarak verilmelidir. 2008 için bu, aylık net 207 YTL olabilirdi. Yoksul aile başına ayda kabaca net 200 YTL’lik bir destek maaşı bağlanması, ortaya aylık 200 milyon YTL’lik, yıllık 2.4 milyar YTL’lik bir kaynak ihtiyacı demektir ki bu, 2007’de 203 milyar YTL olarak gerçekleşen toplam bütçe harcamalarının yüzde 1’inden biraz fazladır.
Kürtçe bilen çalışan istihdam edilmeli
Türkiye genelinde, ilköğrenimde 25 öğrenciye 1 öğretmen düşerken Doğu ve Güneydoğu’nun 21 ilinde bu, ortalama 32 öğrenciye 1 öğretmen şeklindedir. 100 bin kişiye düşen uzman hekim sayısı Türkiye geneli için 37 iken Bölge için 26’dır.
Pratisyen hekim, diş hekimi, eczacı açısından da Bölge, Türkiye ortalamalarının gerisindedir. Özellikle hastaların dertlerini kendi dillerinde anlatmaları ve doktoru anlamaları gereklidir. Bu nedenle sağlık kuruluşlarında, Kürtçe konuşan hemşireler, hasta bakıcılar istihdam edilebilir.
Kentleşme oranı düşük
Bölgede kentleşme son yıllarda hız kazanmıştır. 2007 kentleşme oranı Türkiye genelinde yüzde 70.5 olarak belirlenirken, Bölge’nin 21 ilinin ortalaması yüzde 58 olarak gerçekleşmiştir. Bu oran 2000’de yüzde 55 idi. Kentleşme oranı Batman ve Elazığ’da yüzde 72 ile Türkiye ortalamasının üstüne çıkmıştır. Şanlıurfa, Diyarbakır gibi Güneydoğu illerinin merkez ilçelerinin nüfusunda büyük artışlar görülmekte, çevre ilçelerin kent ve kır nüfusu merkez ilçeye göç etmektedir. Bu da Güneydoğu’daki merkez ilçenin nüfus baskısını artırmaktadır. Bunu en şiddetli yaşayan ilçe merkezleri arasında, Diyarbakır ve Van’ın ismi başta sayılabilir. (İstanbul/DİHA)

Turizme önem verilmelidir
TÜGİK raporunda, turizmin geliştirilmesinin de bölge ekonomisi açısından önemine dikkat çekilerek şöyle deniliyor:
2007 sonunda gerçekleşen 23,4 milyon turist girişinde Doğu ve G. Doğu sınır kapılarından girişler 1 milyon 400 bin kişiye, payı da yüzde 6’ya yaklaşmıştır. Ancak bu trafiğin, daha çok İran, Irak, Suriye kaynaklı akraba ziyaretleri ve iş-alışveriş amaçlı, kısa ve düşük harcamalı girişler olduğu bilinmektedir.
Eksik altyapının tamamlanması turist trafiğini artıracaktır. Bölgenin Güneydoğu’sunda Adıyaman, Şanlıurfa, Mardin ve Diyarbakır destinasyonu çok önemli kültür ve inanç turizmi potansiyellerine sahiptir. İspanya’nın Endülüs turizm endüstrisi deneyiminden çıkarılacak derslerle Bölge kendi Endülüs’ünü yaratabilir. Van Gölü Havzası, Selçuklu, Urartu ve Ermeni uygarlıkları ile ilgili taşıdıkları emsalsiz kültürel varlıklar sayesinde kendi başına bir destinasyon olma potansiyeline sahiptir. Doğu’da Erzurum, Palandöken, Kars, Ağrı destinasyonunda entegre bir doğa/kış, kültür turizmi, için gerekli varlık birikimi ziyadesiyle mevcuttur. Bu potansiyellerin fiziki altyapı ve tanıtım ile desteklenmesi halinde önemli gelişmeler görülecektir. Otellerin kalitesinin yükseltilmesi ve yatak sayısının artırılması, tanıtıma ihtiyaç bırakmaksızın, komşu, Iraklı, İranlı, Gürcü, Ermeni turist sayısını artırmaya yetebilir. Ermeni diasporasının özellikle Van ve çevresinde yaratabileceği turizm potansiyeli önemlidir. Ermenistan dışındaki ülkelerde yaşayan 2 milyona yakın Ermeni’nin Van Ahtamar adasındaki kilise ve diğer ören yerlerini ziyaretleri, kendi başına Bölge turizmine önemli kazançlar sağlayacaktır.
Devrim Göktaş

Evrensel'i Takip Et