20 Ekim 2009 00:00

DÖNÜŞÜM


Almanya’da koalisyon görüşmeleri devam ediyor. Krizin en derin döneminde seçilen hükümetin, “kriz hükümeti” olacağı yönünde şüpheler yok. Seçim döneminde emekçilere verilen vaatlerin yerine getirilmeyeceği, sermayenin uluslararası alanda rekabet gücünü artırmak ve yeniden yapılanma sürecinden başarıyla çıkmak için bir dizi ciddi önlemlerin alınacağına kesin gözüyle bakılıyor.
Bunun için hem ülke içinde hem ülke dışında yeni yönelimlere ihtiyaç var. Bu şüphesiz, Almanya’nın iç ve dış politikasının bugünden yarına temelden değişeceği anlamına gelmiyor. Ama belli başlı alanlarda yeni atılımlar yapılacağı, bazı yönleriyle geçmişe göre daha sertleşeceği, daha fazla askerileşeceği ve diğer ülkelerin iç politikalarına daha fazla müdahale edileceği anlamına geliyor.
Dışişleri bakanı olacağı kesinleşen Hür Demokrat Parti (FDP) Başkanı Guido Westerwelle, bu iş için gerçekten kesilmiş kaftan. Daha önceki CDU/CSU/FDP koalisyonunda FDP dışişlerini ve ekonomi (veya maliye) bakanlıklarını üstleniyordu. Bu kez de böyle olacak.
Dışişleri konusunda FDP ister hükümette olsun ister muhalefette, Alman sermayesi için çalışmalarını aralıksız sürdürüyor. Partiye ait olan Friedrich Naumann Vakfı bu konuda çok ciddi çalışmalar sürdürüyor. Dünyanın değişik ülkelerinde siyasi yaşamda ve önemli şirketlerde yönetici pozisyonda olan yüzlerce kişi, bu vakfın kurduğu bir ağ ile uluslararası iletişim içinde bulunuyor.
Örneğin Çin’den ayrılmayı savunan Dalai Lama (ve efradı) Naumann Vakfı ile çok sıkı ilişkiler içinde. Çin Olimpiyatlarına karşı düzenlenen kampanyanın Avrupa ayağı, bu vakıf tarafından örgütlendi. Uygur Türkleri ile ilgili “arka plan bilgileri” yine bu vakıf tarafından basına sunuldu.
Veya Honduras’taki darbeyi Almanya’da baştan itibaren “demokratik ve ülkenin (Honduras’ın) anayasasına uygun bir görevden alma işlemi” olarak savunan yine bu vakıf oldu. Honduras’taki darbecileri, “Latin Amerika’da serbest piyasa ekonomisine karşı esen rüzgarlara karşı ciddi olarak direnen bir hükümet” olarak değerlendiren FDP’nin, “Honduras’taki sorunun çözümü için kısa sürede resmi girişimlerde bulunacağız” sözü vermesi, “vakıf politikasının” resmi politikaya dönüşeceğini gösteriyor.
Naumann Vakfı uzun bir süredir Almanya’nın dış politikasındaki eksik bırakılanlara dikkat çekiyordu. Örneğin “Afrika Kıtası adeta ABD, Çin ve Rusya’ya terk edilmiş durumda” diyen vakıf yöneticileri, “Alman şirketleri Afrika’da nereye gitseler Çinlilerin, Rusların ve ABD’nin çoktan oraya yerleşmiş olduklarını görüyorlar. Özellikle hammadde konusunda yoksul olan Almanya’nın, önümüzdeki yıllarda bu alana farklı yönelmesi gerekmekte. Aksi takdirde yine başka ülkelerin bize bıraktıkları alanla yetinmek zorunda kalacağız” diyorlar. Kısacası Afrika Kıtası önümüzdeki dönem Almanya’nın gündemine çok daha yoğun olarak girecek. “Bütün bunlar ne anlama geliyor” sorusuna verilebilecek yanıt, Almanya’nın önümüzdeki dönem daha sert bir çizgi izleyeceğidir. Bu tabii ki değişik alanlarda diğer emperyalist ülkelerle çatışmaların artacağı anlamına da gelmekte. Yukarıda belirttiğimiz gibi bütün bunlar bugünden yarına olmayacak. Bu politikalar adım adım, yavaş yavaş gerçekleştirilecek. Kriz sonrası dünyasındaki güç dengelerinin farklı olacağını, çok kutuplu bir dünya olacağını defalarca ifade eden Alman politikacıları şimdi bu kutuplardan birinin merkezinde olmak için adımlar atacaklar.
SERDAR DERVENTLİ

Evrensel'i Takip Et