27 Nisan 2010 01:00
Almanya 1 Mayısa nasıl gidiyor?
Alman Sendikalar Birliğinin (DGB) bu yılki 1 Mayıs sloganı, İyi iş, adil ücretler, güçlü sosyal devlet olarak belirlendi. Milyonlarca işçi ve emekçi için bu slogan, giderek erişilmesi güç bir durumu ifade ediyor.
Almanyada 9 milyon civarında emekçi, düşük ücretli ve güvencesiz işlerde çalışmak zorunda bırakılıyor. Krizin başlamasıyla birlikte yüz binlerce kiralık ve sözleşmeli işçinin işine son verildi. İyi iş böylece milyonlarca emekçi için sadece lafta kalıyor.
Tam günlük işlerde çalışan 20 milyon emekçinin durumu da iç açıcı değil! Çalışma koşulları giderek kötüleştiği gibi reel ücretler 1990ların başında seyrediyor. Kriz nedeniyle gündeme gelen zorunlu ve Daimler gibi bazı işletmelerde gönüllü kısa çalışma uygulamasıyla işçi ve emekçilerin alım güçleri bir kez daha gasp edildi. Bu da adil ücretler konusunda durumu ortaya koyuyor.
KİMİN DEVLETİ?
DGB bildirisinde sosyal devletin güçlenmesi gerektiğine vurgu yapılırken, sosyal devletin büyüyen adaletsizliğin ve yoksulluğun üstesinden gelmesi gerektiği söyleniyor. Fakat öncesi bir yana, 2008in sonundan bugüne kadar bakıldığında, devletin kimin sorunlarıyla ilgilendiği, kimin sorunlarını çözdüğü çok rahatlıkla görülmekte: Yoksullar, işsizler ve işçiler, sorunları çözülenler arasında yoklar!
Devletin kasalarından mali sermayeye ve tekellere onlarca milyar avro aktarıldı. Bu yetmedi; gelecek nesilleri borç altında bırakacak tarzda yine sermaye çevrelerine yüzlerce milyar avroluk güvence verildi. Son birkaç yıl içinde yaşadıklarımız, devletin sosyal değil sermeye devleti olduğunu bir kez daha ortaya koydu.
Hartz IV ile geçinmek zorunda olan milyonlarca emekçiye asalak damgası vuran hükümet, tekelleri ve bankaları batıran, bir gecede koskoca ülkeleri iflasın eşiğine sürükleyen, spekülatörlerin ve bankerlerin önünde el pençe divan durmalarına neden olan gerçek asalakları, ülkenin gerçek taşıyıcıları diye taçlandırmaktan geri durmuyor.
SENDİKA YÖNETİMLERİ NE YAPTI?
Yüz binlerce kiralık ve sözleşmeli işçi işten atıldıktan sonra, İşten çıkarmalar olmasın talebini ileri sürmek için gerçekte geç kalınmıştı. Oysa krizin faturasının ilk etapta güvencesiz işlerde çalışan emekçilere çıkartılacağını, herkes, ama en iyi de sendika yönetimleri biliyordu. Daha sonra, mali sermayeye ve tekellere kurtarma şemsiyeleri açılıp kurtarma paketleri sunulurken, sendika yönetimleri, İşçilere de şemsiye açılsın demekle yetindiler! Burada ileri sürülmesi ve uğruna mücadele edilmesi gereken talep ise Krizin faturasını sermaye ödesin olmalıydı. Bunun yerine başta IG Metall sendikası olmak üzere bütün sendika yönetimleri, ekonomiyi canlandırmak için sürekli daha fazla ve daha kabarık konjonktür paketi talep ettiler. Sosyal barışı korumak adına kısa çalışma uygulamasının uzatılmasını, üretim merkezini korumak adına ise hurda ikramiyesi talep ettiler!
Bu yılın başında metal ve kamu işkollarında 5 milyona yakın emekçinin ücret toplu pazarlıklarında da sendika yönetimlerinin üretim merkezini koruma uğruna her türlü fedakarlığa ve feragate hazır oldukları görüldü. Metal işkolunda imzalanan sözleşme, çok cüzi bir oranda kısmi ücret denkleştirilmesiyle haftalık çalışma sürelerinin 25 saate kadar düşürülmesini içeriyor. Ücret artışı diye sunulan ise metalde olduğu gibi kamu işkolunda da reel ücretlerin yeniden düşmesi anlamına geliyor. Sürekli Keynesi savunan sendika yönetimleri, bu burjuva ekonomistin teorisine sadık kalsalardı, piyasayı canlandırmak için alım gücünün yükseltilmesi için reel ücretlerin yükselmesi için mücadele ederlerdi. Sendika yönetimlerinin Keynesçiliklerinin de sınırları bu TİS döneminde görülmüş oldu!
SERMAYE NEYİ HEDEFLİYOR?
Sermaye bir bütün olarak krizden kârlı çıkmak için her türlü yol ve yöntemi deniyor. Devletin bütün olanaklarını sınırsızca kullanan sermaye, aynı zamanda krizden yenilenerek, güçlenerek çıkmaya çalışıyor. Krizin başlamasıyla birlikte devletten yardım isteyen ve Bu krizin üstesinden ancak devletler gelebilir diyen mali sermayenin temsilcileri, bugün yeniden devletin fazla müdahaleci olmaması gerektiğini söylüyorlar. Mali sermayenin bazı temsilcileri, daha da ileri gidip Devlet mali işlerle uğraşmasın, bu alanı uzmanlara devretsin (Handelsblatt, 9 Nisan) diyebiliyorlar! Sanki bankaları batıranlar, tekelleri iflasa sürükleyenler; trilyonlarca avroyu, doları ve yeni bir gecede yakanlar, ülkeleri iflasın eşiğine getirenler kendileri değilmiş gibi, Herkes en iyi yaptığı işi yapsın diyebiliyorlar. Sermaye, önümüzdeki dönem bu yöndeki taleplerini artıracak ve giderek daha da pervazsızlaşacak. Nitekim kriz sona ermediği gibi şimdiye kadar yaşanan krizin faturası da henüz ödenmedi!
Diğer yandan, bütün kapitalistler krizden güçlenerek çıkma niyetinde oldukları için işçi ve emekçilerin başta işkollarında ve işyerlerinde olmak üzere kazanılmış bütün sosyal ve siyasal haklarına, kapsamlı bir saldırıya hazırlanmaktalar. Aynı zamanda tekeller ve bankalar arası rekabet giderek daha da artacak; birleşmeler, yutmalar ve yok etmeler hızla çoğalacak. Bu da yine milyonlarca işçi ve emekçinin çalışma ve yaşam koşullarının daha da kötüleşmesine neden olacak.
(Köln/EVRENSEL)
1 MAYISTA ÖNE ÇIKAN TALEPLER
Alman Sendikalar Birliği (DGB), bu yıl 1 Mayısta alanlara İyi iş, adil ücretler, güçlü sosyal devlet sloganı altında çıkacak.
DGBnin merkezi mitingi bu yıl, Ruhr Havzasının önemli şehirlerinden Essende düzenleniyor. Her yıl başka bir şehirde düzenlenen merkezi mitingin Essene alınmasının bir nedeni de, 9 Mayıs günü 16 milyon seçmenin yaşadığı Kuzey Ren Vestfalya eyaletinde Eyalet Parlamentosu seçimlerinin olması.
1 Mayısta temel talepler ise şunlar olacak:
* İşten atmalar yasaklansın!
* Sermayenin vergileri yükseltilsin!
* Ücretler artırılsın!
* Yasal asgari ücret!
* Haftalık çalışma süreleri tam ücret karşılığı
* 30 saate düşürülsün!
* Eşit işe eşit ücret!
* İşçi kiralama yasaklansın!
* Hartz IV kaldırılsın-Süresiz işsizlik parası!
Serdar Derventli
Evrensel'i Takip Et