28 Kasım 2010 00:00
NEZAHAT GÜNDOĞAN: Herkes kendi öyküsüne sahip çıksın
GÜNÜN YAZILARI
"Taş olsaydım erirdim, toprak oldum dayandım diyor, Dersim katliamının ardından ailesinden koparılıp bir subayın yanına verilen binlerce Dersimli kızdan biri olan Huriye Teyze. Akrabalarının başına ne geldiğinden habersiz sürgüne yollanan kızların önce saçları kazıtılıyor. Medeniyet, vahşi Kürt kızlarını ehlileştirmeye, güçlü, hırçın zülüflerinden başlıyor. Bir ana kendi saçları kazıtılırken kızlarının iki tutam saçını saklıyor avuçlarının arasında.
Bu nasıl bir isyanmış ki bastırmak için kızların saçları, erkeklerin bıyıklarının kesilmesi icap ediyormuş diye isyan edesi geliyor insanın. Resmi tarihin, kendi katliamını nasıl edip de bir isyanı bastırmak bahanesiyle örtbas ettiğini; Cumhuriyetin, Türkleştirme planlarını özellikle Dersimde nasıl gaddarca uyguladığını, Nezahat ve Kazım Gündoğanın 80li yaşlarında buldukları Dersimin kayıp kızlarından Fatma ve Huriye teyzenin trajedilerinden öğrenmek belki de izleyenler için çok sarsıcı olacak. Ama sarsılmak çoğu zaman faydalıdır, değil mi?
İki Tutam Saç: Dersimin Kayıp Kızları belgeseli, bu hafta, -şimdilik on ilde- vizyona girdi. www.dersiminkayipkizlari.com adresi, belgeseli nerelerde izleyebileceğinize yardımcı olacaktır.
Neden kayıp kızların peşine düştünüz?
Resmi tarih bu ülkenin gerçeğini doğru anlatmıyor. Oysa gerçeği, özellikle Dersim gerçeğini, 38i, hiç yoruma ihtiyaç duymadan tanıklardan öğrenmek mümkün. Devletin söylemiyle tanıkların, mağdurların anlatımları arasındaki çelişki bizi araştırmaya ve bir belgesel yapmaya zorladı. Kadınlar ve çocukların yaşadıklarının çok daha vurgulu olduğunu düşünüyoruz 38de
Neden vurgulu?
Anlatımlarda, isyan deniliyor. Asilerle, haydutlarla bir mücadele yürütüldü, ölenler var. Orada bir isyan başlatıldıysa kadınlar, çocuklar niye öldürüldü? Nasıl öldürüldü? Mağaralara irtica ettiler, orada fareler gibi zehirledik diyen devlet adamları var. Bazı bölgelerde evlere, samanlıklara doldurulup öldürülüyorlar. Hâlâ toplu mezar yerleri var. Askerin eline geçmemek için, tecavüze, cinsel tacize uğramamak için intihar eden, çocuğunu öldürmek zorunda kalan kadınlar bile var.
Çocuğunu öldürmek niye?
Ormanda dağda saklanırken toplu haldeler. Çocuk ağlıyor, yerleri belli olmaması için çocukların susması lazım. Ya hep beraber ölecekler, ya bir çocuk... Kimi kadınlar öldürmek zorunda kalıyor çocuğunu, kimi çocuğunu öldürmemek için ayrılıyor topluluktan ve tek başına kalıyor. Bu öykülerin peşine düşmek, bunları anlatmak gerçeği daha görünür kılacaktı. Arşivlerin gizli tutulması da bu anlatımları, öyküleri ön plana çıkartıyor. Ortada bir isyan mı var, bir katliam mı?
Toplama kampında gibi saçlar kesiliyor
Kısa elbiseler giydiriliyor sonra, medeniyetin simgesi olan şeyler bunlar aslında. Sürgüne gönderilenlerin hepsinin, o toplama kamplarında; kadın erkek, çoluk çocuk saçı sıfıra vuruluyor. Kadın için saç çok değerlidir. Erkek için de sakal, bıyık kutsaldır o yörede. Tanıklar anlatır, erkekler çırılçıplak soyulmuş gibi hissediyorlar kendilerini, utanıyorlar. Hatta mendil bağlayıp dolaşıyorlar yüzlerine. Karşı taraf bu simgesel önemi bildiğinden manevi dünyalarını bozmak, kişiliklerini ezmek için yapıyor. Nasıl ki Tunç Birliklerinin oraya gitmesinden sonra bir isimse Tunceli, bu da yine bir hakimiyetin göstergesi.
Söylendiği gibi isyan da olsa bu yapılanlar haklı değil herhalde
Olay bir isyan değil, onu görmüş olduk. İsyan olarak değerlendirilse bile, sivillerle isyancı arasında bir ayrım yapılması gerekir.
Kayıp kızlar tamamen sizin araştırmalarınız sonucu mu ortaya çıktı?
Kesinlikle öyle. 37-38e dair önemli bir kesitti bu. Genel anlamda biliyorduk tabii, Dersimde yakınları kaybolanlar var sonuçta. Önce biz de kayıpların olmasını normal gibi karşıladık. Öykülerin peşine düşünce ve onlardan süreci öğrenince olayın trajedisi açığa çıktı. Öykülerin tümüne baktığımızda aslında sistemli bir politika dahilinde götürüldüğünü gördük.
ASKER ZORUYLA MEDENİYET
Katliamın ardından kız çocuklarının kaçırılıp rütbeli askerlerin yanına verileceği planlanmış mıydı sizce?
Evet, zaten merkezi olarak söylenmiş; Birer ya da ikişer çocuk götüreceksiniz beraberinizde diye. Zaten başka hazırlıklar da var. Elazığ Kız Enstitüsü açılıyor mesela, yatılı. Daha önce de ufak ufak başlıyor ama esas katliamın ardından sürgüne gönderilmeyen 5-9 yaş arasındaki çocuklar burada Türkleştiriliyor. Okulun eğitimine baktığımızda bunun planlandığını anlamak zor değil.
Nasıl bir anlayış bu?
Ortalama bir Türk kadını özelliği kazandırmaya dayanan bir eğitim kısaca. Türkçe öğrenecekler önce, böylece bu vahşilikleri, ilkellikleri bitecek! Çünkü dilleri ilkel, kültürleri ilkel, yaşam biçimleri ilkel, inançları ilkel! Modernlik ve ilericilik olarak tanımlanansa Türklük, Türkçülük. Sıdıka Avar, oraya atanan bir öğretmendir, sonra müdiresi olur. Dağ Çiçeklerim adlı kitapta çok genişçe anlatır.
Kır çiçeklerinin nasıl asimile edileceğini mi?
Bir nevi öyle Önce medenileştireceğiz diye asker zoruyla, dipçikle götürüp okula yerleştiriyorlar kızları. Sıdıka Avar, Zorla insanlar ürküyor, ben gezerim toplarım diyor. Bir kadın ve eğitimci olunca insanlar biraz daha sempatik bakıyorlar tabii.
MHPLİ OLAN KAYIP KIZLAR VAR
Neden özellikle kız çocukları alınıyor?
Dönemin İçişleri Bakanı Şükrü Kaya; Ulus birliğini aileden başlatacağız der. Ailede de kadın çok önemlidir. Çünkü yeni nesillere Türkçeyi öğretecek olan, Türk kültürünü öğretecek olan kadındır. Nitekim sonuçlarına baktığımızda da öyle olduğunu görürüz.
Öyle mi oldu?
Ailelerini kısa zamanda bulamayan, egemen kültürle çok bütünleşmişler açısından ezici çoğunluk öyle. Türk ve Türkçü oluyorlar. MHPli olanlar dahi var içlerinde.
Kabul ediyorlar mı Dersimli olduklarını?
Bu gerçeği biliyorlar ama inkar ediyorlar. Biz bunu direk onlardan değil, Dersimdeki yakın akrabalarından biliyoruz. Bu kadınlardan daha sonra asker olanlar var. Kendi kültürüyle daha bütünleşmemişken alındıklarında resmi ideolojiyi benimsiyorlar. O yaş grubunun seçilmesi bir tesadüf değil sonuçta.
Sizin kahramanlarınız olan Huriye ve Fatma hiç etkilenmemiş sanki
Katliam sırasında Fatma teyzenin yaşı biraz daha büyük, neler yaşandığının farkında harekat sürecinde. Dolayısıyla daha çok korkuyor. Kendini gizlemeyi, geçmişi silmeyi, hayatta kalmanın bir biçimi olarak görüyor. Hem kendisi hem de çocukları açısından. Niye 65 yıl boyunca hiç çocuklarına açıklamadın? diye sorduğunuzda; Ben yaşadım, çocuklarım da yaşamasın diyor. Ama Huriye teyze daha inatçı bir kişilik, küçük olmasına rağmen evden kaçıyor. Gerçi Fatma teyze de kaçıyor tacize uğradığı için. Yaşadıkları hiçbir şey onlara o durumu unutturmuyor ama. Normal koşullarda değil bir katliam sonrası götürülüyor çünkü. Onun ciddi travması var. Pek çoğu kapatmışlar konuyu, kendilerine bile anlatamıyorlar. Bu bir savunma mekanizması belki de. Hep aynı acıyla, sürekli katliamın tanıklığıyla yaşayabilir misiniz?
AĞAÇ KOVUĞUNDAN ÇIKTIM
Kayıp kızların çocukları geçmişlerini öğrendiklerinde nasıl bir psikoloji yaşıyor?
Çok büyük alt-üst oluşlar... Teyze-dayı sahibi olamamak hep içlerinde bir problem zaten. Sorma nereden çıktığımı, ben topraktan çıktım, ağaç kovuğundan çıktım diye geçiştiriyorlar anneler çocukları sorduğunda. Aile tümden yok olmuş olsa bile anlatacağı anıları olur değil mi? Geriye bir fotoğraf, bir şey kalır. Bunların hiç bir şeyi yok.
Nasıl bir tepki gösteriyorlar?
O kişinin sosyolojik ve sınıfsal durumu, o güne kadar olan bilinci tepkiyi farklılaştırıyor. Mesela Fatma teyzenin çocukları duyarlı ve ilgili. Annesi söyleyince alıp onu Dersime götürüyorlar. Bulacağız senin aileni diyorlar. Ama kimi çocuklar yok sayıyor annesinin geçmişini. Annesine itici bakanlar bile var. Annesinin anlattığı öykülere, Abartıyorsun diyenler, Ben gittim, Atatürkçü Düşünce Derneğine sordum, Dersimde böyle bir şey yaşanmamış diyenler oluyor
Aileler yanlarına aldıkları kızları kendi çocukları gibi görmüyorlar değil mi?
Büyük bir kısmı görmüyor, zaten nüfusuna da geçirmiyor, mirastan yararlandırmıyor. Okutulmuyorlar, diğer çocuklarıyla eşit bir konumda değiller. Ev işlerine bakıyorlar, besleme olarak yetişiyorlar yani.
YÜZLEŞMEMEK YENİ BİR KATLİAMI HAZIRLIYOR
Dersimin Kayıp Kızları neyi amaçlıyor?
Herkesin kendine, kendi öyküsüne, bu ülkenin tarihine dair alternatif bir bakışla bakabilmesini Bu ülkenin akademisyenleri, profesörleri bile Dersim konusunda hiç bir şey bilmiyorlar. Asıl gelecek açısından önemsiyorum bunu. Tamam geçmişte yaşandı ama bundan sonrasını nasıl algılayacağız? Nasıl kuracağız? Hiç bir katliamla yüzleşemediğimiz, yeterince hesaplaşamadığımız için sonraki katliamların da zemini hazırlanmış oluyor.
Kızları bulmak gibi somut bir hedefi de var herhalde çalışmanızın?
Var tabii. Bakın Arjantinde darbe döneminden sonra Plaza del Mayo annelerinin örgütlü mücadelesi, devletin de bu konuda desteğiyle o 500 çocuktan 80i bulunmuştu. Filmin en azından bu sürece katkıda bulunmasını çok istiyoruz. Filmin sonunda kayıpların adlarını yayınlamamızın nedeni de oydu.
DERSİM BİR ÇIBANDIR VE SÖKÜLÜP ATILMALIDIR
Dersimde yaşananları resmi tezin dediği gibi isyan olarak yorumlamıyorsunuz. Sizce nedir yaşanan?
1926lardan itibaren Dersim, Cumhuriyet felsefesine dahil edilmek istenen; etnik yapısı, inanç biçimi ve kültürüyle aykırı görülen bir bölge. Medeni bir ulus yaratma hep Türk olmak mantığına oturtuluyor. Dersim Ermenilerin, Zazaların, Türkmenlerin, Kürtlerin birlikte yaşadığı bir yer. Yavuzdan beri halkların birbirine sığındıkları bir coğrafi bölge. Dersim bir çıbandır ve sökülüp atılmalıdır deniyor. Özellikle Cumhuriyet ve Tan gibi gazetelere baktığımızda, kamuoyuna bu niyet feodalizmle mücadele etmek olarak yansıtılıyor.
Katliam nasıl hazırlanıyor?
1926da başlanıyor hazırlıklara. Nasıl bir harekat yapılacağı hatta ne zaman başlanacağı bile belirleniyor. 37 olması da tesadüf değildir çünkü 35te demiryolunun bitişi beklenir. Askeri sevkiyat ve sürgünlerin gerçekleşmesi için bu demiryolu gereklidir.
Kimdir sizce sorumlusu bu katliamın?
Genelde kişilere atılır ama ben devlet politikası olduğunu düşünüyorum. Mustafa Kemal Atatürkten tutun da, genelkurmay başkanı, bütün bakanlar hepsi sürecin içindedir ve onaylarlar. Rapor hazırlayanlardan bazıları daha ılımlı politikalar ister. Harekat değil ama daha ıslaha dönük politikalar. Mesela, Murat Bardakçının dedesi Ali Cemal Bardakçının öyle bir raporu vardır. Fakat o raporlar benimsenmez.
DEVLETİN DERSİM POLİTİKASI HÂLÂ AYNI
Dersime, Kürt coğrafyası içerisinde de özel bir muamele yapıldığını düşünüyor musunuz?
Şark Islahat Planı, 1925te, Kürtlere yönelik genel bir politika belirliyor, planda Türk ve Türkçü olmanın önemi üzerine vurgular var. Ama hiçbir vilayete özel kanun çıkarılmaz, Dersimdeki gibi bir sürgün politikası uygulanmaz. 1934de İskan Kanunu çıkartılır, 35de Dersimin adı Tunceli yapılır, sınırları çizilir ve özel harekat düzenlenir. Fevzi Çakmak, Dersim koloni gibi alınmalı, Türklüğe dahil edilmeli şeklinde konuşur. Özel bir muamele olduğu kesin yani.
Bu politikalar ne kadar başarılı oldu Dersimde?
Katliam sonrasında insanlar bir süre korkularından benimsemiş gibi göründüler ama Dersimlilerin büyük bir kısmı o günkü uygulamalara hâlâ karşı çıkıyorsa demek ki başarılı olamadı. AKP hükümeti 37-38den daha çok CHPyi sorumlu tutar, ama AKP de bugün barajlar gibi bölgeyi insansızlaştıracak benzer bir politika uyguluyor. Barajlar yaşam alanlarını iyice daraltacak oradaki insanlar, göç etmek zorunda kalacaklar. Barajın yapıldığı 68 yılında Çemişgezekin nüfusu 7 bin 500dür, 2005te röportaj yaptığımızda 3 bin 500dü. Yani bu, geçmişteki politikanın devam ettiğini gösteren bir şey.
Devrim Büyükacaroğlu
Evrensel'i Takip Et