24 Şubat 2006 23:00

'Doğulu vekillerden destek yok'

Ağanın el koyduğu toprakları ekip biçemeyen Sinan köyü sakinleri, "ağa baskısının son bulması ve sorunlarının çözülmesi" için Meclis'te bir dizi görüşme yaptı. Köylülerin sözcüsü Hasan Parça, batı illerinin milletvekillerinden destek aldıklarını, doğu illerinin milletvekillerinin ise kendilerine sırt çevirdiğini anlattı. Diyarbakır'ın Bismil ilçesi Sinan köyü sakinlerine göre, köyün ağası olarak bilinen Sinan Ailesi köyde ikamet etmediği gibi, otuz yıldır ekilen arazilerin gelirlerini bile almaya gelmiyordu. Ancak doğrudan gelir desteğinin gündeme geldiği 2004 yılında köye gelen Sinan Ailesi, tapuları göstererek, köylülere "Bu arazileri ekip biçmeyeceksiniz" dedi. 2004 yılından bu yana köydeki tarım arazilerinde üretim yapmayan Sinan Ailesi, köylülerin toprakları ekip biçmesine de izin vermiyor. Seslerini duyurmak için çok sayıda eylem ve etkinlik yapan köylüler netice alamayınca milletvekillerine biri üç ay, biri de bir ay önce olmak üzere iki dilekçe gönderdi. Dilekçeler çok sayıda milletvekilinin dikkatini çekerken, bazı milletvekilleri de köylülerin temsilcilerini Meclis'e davet etti. 5 kişilik bir heyetle Ankara yollarına düşen Sinanlılar, geçtiğimiz günlerde Meclis'te çok sayıda görüşme yaparak, sorunlarının çözülmesini istediler.

'Ellerinde toprak var' Köylülerin sözcüsü Hasan Parça, görüşmeleri gazetemize şöyle anlattı: "Batıdaki milletvekilleri köyün başına gelen olayları öğrenince hayrete düştüler, ağanın zulmüne şaşırdılar. Batıdaki milletvekilleri el verdi, kucak açtı, doğudaki milletvekilleri sırtını döndü, bir kulaklarından girdi, diğerinden çıktı, sadece birkaçı destek verdi. Çünkü ellerinde toprak vardır, feodal sistem bitsin istemiyorlar. Batıdaki vekiller 'biz sizi destekliyoruz, Diyarbakırlı milletvekillerinin de desteğini alın' dedi. Diyarbakırlı milletvekillerine gittik, yerlerinde değildiler, bekledik bekledik gelmediler..." CHP Grup Başkanvekili Kemal Anadol'la da görüştüklerini kaydeden Parça, "Kemal Anadol bize çok iyi davrandı, destek oldu, 'İsterseniz Meclis'e önerge verelim ama biz muhalefetiz, hükümet olsaydık bu işi çözerdik, AKP'lilerin de desteğini alın' dedi" diye konuştu. Tarım Bakanı Diyarbakır Milletvekili Mehdi Eker ile bakan olmadan önce görüştüklerini, Eker'in "Ağanın baskısını, başınıza gelen olayları biliyorum. Ben de sizi destekliyorum" dediğini anlatan Parça, Meclis'e geldiklerinde Bakan Eker'in kendilerine "Beni aşıyor" demekle yetindiğini söyledi.

'Ankara'ya yürürüz' Parça, sözlerini şöyle sürdürdü: "Batıdaki milletvekillerinin bir şey yapacağından umutluyuz. Ev, bağ, bahçe, mera gitmiş, baraj geliyor, evimiz sular altında kalıyor. Biz yuvasız vatansız kalıyoruz. Biz de bu vatan için can verdik. Eğer devlet bize sahip çıkmazsa, mayıs ayına kadar sorunumuz çözülmezse çoluk, çocuk, genç, yaşlı hepimiz, Ankara'ya, Meclis'e geleceğiz, sorun çözülene kadar geri dönmeyeceğiz. Orada sürüneceğimize burada sürünürüz". Ağa zulmüne karşı verdikleri mücadelede Tüm Köy-Sen'i yanlarında bulan Sinan köylüleri Tüm Köy-Sen'de örgütlenmişti. Sinan köylülerinin heyetinde Tüm Köy-Sen Bismil Şube Başkanı Halil Duru da yer aldı. Ankara'da DİSK ve KESK ile de görüştüklerini ve sendikalardan da destek aldıklarını kaydeden Duru, "Tüm Köy-Sen olarak yaptığımız bölge toplantısında da civar köydekiler de bize destek olacaklarını söylediler. Sendikaların da desteği ile gerekirse mücadeleyi Ankara'da da vereceğiz" diye konuştu.


Üretici temsilcileri çalışmalarına başladı Tüm Köy-Sen tarafından Aydın'da gerçekleştirilen Ege Bölge toplantısının ardından toplantıda Aydın temsilcileri olarak isimlerini yazdıran üretici köylüler bir araya geldiler. Emekli-Sen Aydın Şubesi'nde 15 temsilcinin bir araya geldiği toplantıya Tüm Köy-Sen Genel Merkez Yöneticisi Satılmış Başkavak ile il Temsilcisi Celal Şenol da katıldı. Toplantıda, güçlü bir şube oluşturmak amacıyla yapılması gerekenler tartışılarak, faaliyet planı yapıldı. Bu plan çerçevesinde Köşk ilçesi Ovaköy, Beyköy'de kahve toplantılarından başlayarak; Koçarlı ilçesi Güdüşlü köyünde, merkeze bağlı Kızılcaköy, Baltaköy ile Çine ilçesinde kahve toplantıları tarihleri belirlendi. Toplantı, bu alanlarda sendikanın tanıtımı için temsilcilerin aralarında görev bölümü yapmasının ardından sona erdi.Emekli-Sen Aydın Şube başkanı ve yöneticileri de Tüm Köy-Sen Aydın Şubesi kurulana kadar bina kullanımı da dahil olmak üzere her türlü desteği vereceklerini belirttiler. Toplantı sonrasında oluşturulan heyetle Ziraat Mühendisleri Odası Aydın Şubesi ziyaret edilerek sendikanın girişim süreci ile ilgili bilgi verildi. Yapılan görüşmede ZMO Aydın Şube Başkanı Galip Orhan, tarım sektöründe çok hızlı bir yoksullaşma süreci yaşandığını, tarımın yapılan anlaşmalar ve gümrük duvarlarının kalkmasıyla dışa bağımlı hale geldiğine değinerek, üreticilerin sürece müdahale edebilmeleri açısından sendika gibi bağımsız örgütlenmelerin artık bir ihtiyaç haline geldiğini belirtti. Orhan, ZMO Aydın Şubesi olarak Tüm Köy-Sen'e her türlü desteği vereceklerini dile getirdi.

src=/resim/b1.gif width=5>
Başa dön


Bolkestein direktifinin amacı ne? - 2 -
   Bolkestein geri püskürtülebilir HAZIRLAYAN: Hüseyin Saygılı Tekellerin kârda sınır tanımadıklarının bir göstergesi olan Bolkestein Yönetmeliği gündeme getirildiğinden bu yana geniş emekçi yığınlar tarafından düzenlenen eylemlerle protesto edildi. Direktif, Avrupa Parlamentosu'nda ele alınmasından birkaç gün önce sadece Berlin ve Strasburg'ta 60 binden fazla emekçinin protestosuyla karşılandı. Tasarı oylamaya sunulmak üzere gündeme alındığında ise 100 bin emekçi AP önünde protestosunu sürdürüyordu. Felsefesi son on-onbeş seneden beri, uluslararası tekellerin işçi ve emekçi kazanımlarına yönelik saldırılarıyla aynı olan Bolkestein direktifinin alelacele, bazı 'son dakika değişikliklerine' uğratılması, meselenin özünü değiştirmemektedir. Birkaç madde değişikliği, sadece oluşan muhalefeti bölmeye ve dağıtmaya yönelik bir manevra olarak gündeme gelmektedir. Ama bu bile, azçok ciddi bir direniş olduğunda, bir doğa kanunu gibi kaçınılamaz olarak sunulan kanun ve düzenlemelerin, nasıl da hemen değiştirilebileceğini göstermektedir. Simdi uzatılan havuca kanıp geri çekilmek değil, açılan gedikten ileriye doğru yürümek zamanıdır.

KAMU HİZMETLERİ ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ Direktif, teorik olarak kamu hizmetlerini kapsamıyor. Ancak Avrupa Komisyonu, direktife konu olan hizmetlerin tanımını çok geniş tuttuğu için, bugün kamu hizmeti olan birçok hizmetin, yarın rekabete açık hizmet olarak karşımıza çıkması şaşırtıcı olmayacaktır. Telekomünikasyon ve ulaşım hizmetleri başka bir direktife konu olduğu için bu direktifin alanından çıkarılmıştır. Yine elektrik, gaz ve su dağıtımı ve posta hizmetleri de, şimdilik kaydıyla, hizmeti sunan şirketin bağlı olduğu ülke yasalarının belirleyiciliği prensibinin dışında bırakılmıştır. Ancak bu bir kazanım değildir, çünkü bu hizmetler, AB ülkelerinin hemen tamamında başka dönemlerde yayınlanan direktifler ve kararlarla, zaten özelleştirilmişti. Polis ve ordu dışında devletin hiçbir hizmetinin ücretsiz olmadığı düşünülürse, 'ekonomik değer' teşkil eden eğitim, ulaşım, sağlık, kültür gibi ücret karşılığı sunduğu hizmetlerin bu direktifin kapsamına alınacağını tahmin etmek zor değildir.

SAĞLIK HİZMETLERİ ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ Sağlık hizmetleri de 'ekonomik değer' teşkil ettiği için bu direktifin kapsamı içerisindedir. Böylece direktif, sağlık hizmetlerinden faydalanmayı bir hak olarak değil, ekonomik değeri olan alınıp satılabilen bir hizmet olarak gördüğünü ifade ediyor ve direktifin kapsamı içerisine alarak rekabete açıyor. Bolkestein direktifi, kısıtlayıcı maddelerin yasaklanması ilkesinden dolayı, AB'nin bazı ülkelerinde sağlık sistemini düzenleyici temel nitelikte birçok önlemin iptal edilmesini öngörüyor. Sağlık hizmetleri sunmak için başka bir ülkeye giden 'şirket', hizmeti gerçekleştirme konusunda gittiği ülkenin normları, kuralları ve sınırlamalarına tâbi olmayacak, herhangi bir meslek kuruluşuna üye olma şartı aranmayacaktır. Buna göre; hastalık sigortası tarafından geri ödeme için belirlenen fiyat sınırları bir kriter olmaktan çıkacak, bu işletmeler fiyatlarını, rekabet kuralları çerçevesinde kendileri belirleyeceklerdir, herhangi bir fiyat tarifesi dayatılmayacaktır. Sosyal sigorta kurumlarının tedavi giderlerinde hastalara yapacağı geri ödemelerin miktarını AB komisyonları belirleyecektir. Bu komisyonların kimin lehine kararlar alacağını söylemeye gerek bile yok. Şu anda geçerli olan birçok düzenleme 'kısıtlayıcı' olduğundan ortadan kalkacaktır. Eczacılar, doktorlar vs, kendileri için en kârlı, 'müşterilerin' daha fazla olduğu bölgelere yerleşmeye hiçbir kısıtlamaya maruz kalmadan karar verebilirken, diğer bölgeler kendi kaderine terk edilecektir. Yine 'kısıtlayıcı maddelerin yasaklanması' prensibinden dolayı, sağlık hizmeti sunan şirkete, sağlık hizmetleri konusunda, hizmet sunmak için geldiği ülkenin kural ve normları dayatılamaz. Yani hastanelerde hasta başına düşen hemşire ve doktor sayısında, temizlik, teşhis ve tedavi için tıbbi araçların kullanılması vs gibi konularda zorunluluklar getirilemeyecektir. Hizmet sunmak için bulunduğu ülkenin meslek odalarına kayıt olması ve hizmetin kalitesi konusunda buradan onay almak zorunda olmayışı, kârın bu hizmetlerin kalitesini belirlemesini beraberinde getireceği için sağlığımızı 'Allah'a emanet etmek'ten başka yol kalmıyor. Doktor muayene ücretleri serbest bırakılacaktır. Doktorların diplomalarının geçerliliğini, geldiği ülkenin makamları kontrol edecektir. Yukarıda somut birkaç örnekle sonuçları gösterilmeye çalışılan Bolkestein Direktifi, AB Anayasası ile birlikte, Avrupa işçi sınıfının yüzlerce yıllık kazanımlarına cepheden saldıran bir girişimdir. Bu direktif ile anayasa tasarısı birbirini tamamlayan, karşılıklı olarak birbirine göndermeler yapan, birbirlerine meşruluk kazandıran düzenlemelerdir. Kuvvetli bir darbe yemekle birlikte henüz vazgeçilmemiş olan Avrupa Anayasası, eğer onaylanırsa, Bolkestein direktifinin ayrıca onaylanması mecburiyeti de ortadan kalkacak ve sorun toptan halledilmiş olacaktır. Bazıları AB'yi hâlâ, başını ABD'nin çektiği küresel liberalizmi frenleyebilecek, karşıt bir denge unsuru olarak görmeye devam ederken, Bolkestein Direktifleri, AB'nin aslında bizzat kendisinin liberalizmin şampiyonluğunu yaptığını Avrupa ve dünya halklarına açıkça göstermektedir. Avrupa işçi sınıfı, Fransa ve Hollanda örnekleri nezdinde, referandumlarda, tekellerin ve gericiliğin Avrupası'na 'hayır' diyerek gücünü göstermişti. Tekellerin ve gericiliğin kutlamaya hazırlandıkları yeni "zaferi", anayasa oylamasında olduğu gibi tekeller ve gericilik için bir yenilgiye çevirmek, Avrupa işçi sınıfı ve emekçileri için yine mümkündür.

BİTTİ