22 Ağustos 2005 21:00
Deprem üzerinden rant planı yapıldı
Marmara depremlerinin 6. yıl dönümünü geride bıraktığımız bu günlerde İstanbul'daki deprem tehlikesi de tekrar gündeme oturdu. Meslek odaları ve deprem uzmanları, 6 senede kentin depreme hazırlanmasında bir arpa boyu yol alınmadığını bir kez daha vurgularken, 2 yıl önce Lütfü Kırdar Kongre Sarayı'nda şatafatlı bir reklam kampanyası ile duyurulan İstanbul Deprem Master Planı ise artık pek hatırlanmıyor. Deprem Master Planı'nı sorduğumuz Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) eski 2. Başkanı Harita Mühendisi Celal Beşiktepe, deprem değil "sermaye" için hazırlanan Master Planı'nın, "Bugün Kentsel Dönüşüm adı altında başlatılan emekçi mahallelerinin sermayeye yeni alanlar açmak için ortadan kaldırılmasıyla başlayan ve kentsel soygun projesinin ilk adımı olduğunu" söyledi. Beşiktepe ile Master Plan ve İstanbul'u konuştuk.
17 Ağustos ve 12 Kasım 1999 Marmara depremlerinin yıldönümündeyiz ve 6 yıldır deprem açısından en çok konuşulan şehir İstanbul oldu. İstanbul için ise en büyük proje 2 yıl önce hazırlanan Deprem Master Planı olarak sunulmuştu. Neydi bu plan?
Depremin 4. yılında açıklandı Deprem Master Planı. Olası bir İstanbul depremine hazırlanma kapsamında bir çalışma olarak kamuoyuna yansıtıldı. Dört üniversitenin daha doğrusu akademisyenlerinin ortak raporlarından oluşuyordu plan. İTÜ ve ODTÜ bir ekip, YTÜ ve Boğaziçi Üniversitesi bir ekipti. Üniversitelere maletmiyorum ben planı çünkü para ile hazırlanmış bir rapordu. Büyükşehir Belediyesi raporu ihaleye çıkardı ve birer trilyona iki akademisyen grubuna verdi. İstanbul'u depreme hazırlayacak, kente yeni bir yapılaşma kültürü geliştirecek diye beklenti içine girdiğimiz rapor, bir master deprem raporu olmaktan çok yapıları güçlendirici bir mantık üzerinde yükseldi. İnşaat kesiminin yıllardır savunduğu TMMOB'de de çeşitli ayrışmalara, bölünmelere değil de farklılaşmaya yol açan yapıların güçlendirilmesi olgusu vardı temelinde. Raporun önemli eksikliklerinden biri de sağlıklı bir İstanbul verisine dayanmıyor olmasıydı. Olumlu yanı ise bugüne kadar farklı ortamlarda yapılmış dağınık çalışmaları toplayıp dosyalamış olması.
Kente yeni bir yapılaşma kültürü getirmiyor dediniz. Peki ne getiriyor Master Plan?
Hukuki olarak bizim de bazılarına katıldığımız Anayasa ve İmar Mevzuatı'nda bazı değişiklikler öneriyor. Ama işin özüne gelince; "depreme hazırlanacak nasıl bir İstanbul?" sorusunun yanıtına baktığımızda karşımıza birden "finans örgütleri" çıkıyor.
Zeytinburnu bölgesinde yapılardan karot malzemeleri alarak, mevcut yapı stokunun envanterini çıkarmak istediler ama bu çalışma bir yapının dayanıklı olup olmadığının bilgisini sunmaktan uzak. Yapıların oturmuş olduğu zemin ilişkilerinden, yapıların projelerinden başlayarak tepeden tırnağa sorgulamak ve bunu yerleşim birimi bazında yapmak gerekiyor. Deprem Master Planı kapsamında yapılan ise; Zeytinburnu'nda birkaç yapı adasını kapsayan bir pilot bölge seçildi. Seçilen bölgedeki insanların çoğu geliştirilmekte olan projeden bilgisiz. Ayrıca, sürece sermaye mi yoksa gerçekten güvenli ve sağlıklı yapı üretme hedefi mi hakim olacak? Master Planı yanıtı veriyor; sermaye, finans ve müteahhit diyor. Planı, tantanalı bir toplantı ile açıkladılar. Master plancılara bir toplantıda sorduk; neden Avcılar değil de Zeytinburnu diye? Depreme hazırlık açısından bütün bilimsel verileri ortaya çıkmış olan ve üzerine yürünmesi gereken birinci ilçe Avcılar'dı. Neden Zeytinburnu'na yüründü? Çünkü asıl amaç şu; İstanbul'u deprem riskini kullanarak yapılacak bir kentsel soygundan nasıl pay alabiliriz olayı.
Nasıl bir kentsel soygun?
Pilot bölge seçilen Zeytinburnu'nda; 50 bin yapı potansiyelinin olduğu bir yerde 250 bin yapı planlanıyor. Yani daha yüksek yapılar ve bunun 50 binini orada oturan yapı sahiplerine kredi ile vermek öngörülüyor. Kalan yapı potansiyeli için bir sermaye finans örgütü kuruyor plan. Bu örgütün içinde bir banka var, yüklenici dediğimiz müteahhitler ve bir de güvenilir yurttaş var. Yani rapordaki tabire göre ödeme gücü olan yurttaş. Ödeyemezse ilişkileri kesilip üyelik dışına atılacak. Nedir damgasını vuran Master Planı'na? Dünya düzeyindeki tekellerin, az gelişmiş ülke kentlerine nasıl baktığı ile birleştirmek gerekiyor olayı. Kırsal alanda üretimden koparılarak metropol kent nüfuslarının artışı politik olarak teşvik ediliyor. DPT'nin sekizinci 5 Yıllık Kalkınma Planı, 2015'lerde kentsel nüfusun yüzde 90'lara ulaşacağını var sayıyor. Bir taraftan sağlıksız yaşam alanlarının olduğu kentlere nüfus hareketlerinin ivmesini artıracaksınız, bir taraftan da deprem riski altında olan başta İstanbul gibi kentlerde bu şekilde planlar üreteceksiniz. Doğu Anadolu Fay Hattı da aynı İstanbul kadar riskli ama fazla dillendirilmiyor. Neden İstanbul? Çünkü İstanbul ikinci bir kentsel yağma planının eşiğinde. İki yıl geçti ve Master Planı'nın asıl ruhu hareket etmeye başladı. Kentsel Dönüşüm denen bir hayalet İstanbul'un çeşitli bölgelerinde geziyor; Maltepe, Alibeyköy, Okmeydanı, Boğaz'ın sırtlarında ve Küçükçekmece'de dalga dalga esmeye başladı.
Kentsel dönüşüm adı altında yapılan yıkımlarla Master Planı'nın nasıl bir ilişkisi var?
Deprem Master Planı İstanbul'daki kentsel dönüşüm programının ilk adımıydı diyebiliriz. Ona dönüşmüş durumda zaten. Şimdi barınma haklarını kullanan emekçi ve ezilenlerin yoğun yaşamış olduğu bölgeleri boşaltıp; artık İstanbul'u emekçi ve ezilenlerin kenti olmaktan çıkartmak istiyor uluslararası sermaye ve işbirlikçisi yerli sermaye grupları. Sermayenin yeni projeksiyonu bu. İstanbul'u hizmetin, ticareti, finansı, iletişimin çok uluslu tekellerin bağlantılarını kurduğu yürüttüğü bir dünya kenti global kent finans kenti diye tasarlıyor. Bu tasarımda emekçilere yer yok. Bunun çok somut bağlantısı kentsel dönüşüm adı altında bu mahallelerin tasfiye edilip yeni sermaye projelerinin getirilmesi.
İstanbul'da boş kalan ne kadar dere yatağı, vadi varsa doluyor ve inşaat yasağı olması gereken bu alanlarda inşaat yapan firmaların büyük bölümü de AKP ile İslami sermaye bağlantılı gruplar ve yapım şirketleri. Dolayısıyla bir taraftan İstanbul'un dere yataklarına, heyelanlı yamaçlarına, vadilerine yapılan yüzbinlerce konutun can güvenliği açısından taşıdığı risk ortada iken; güvenlikli ve sağlıklı yeni yerleşim alanları kurma problemi insanlık görevi olarak önümüze koymuşken, en az yapılanlar kadar risk taşıyan dere yataklarına inşaat yapmaya kim müsade etti? İstanbul Deprem Master Planı ile kenti depreme hazırlayacağım diye ortaya çıkmadan önce bunun hesabını vermeliler. Riski kullanarak, daha fazla soygun daha fazla kent rantı üretme ve paylaşma üzerine bir kentsel soygun sistemi yürüyor.
SERMAYE VERGİLENDİRİLMELİ İstanbul'da depreme hazırlıklı gerçek bir kentsel iyileştirme nasıl gerçekleştirilebilir? İstanbul üzerinden 50 yıldır sermaye biriktiren, soygun yapan, rant sağlayan bütün grupları, bankaları, inşaat firmalarını, tekelleri vergilendirip, İstanbul yeniden kurulmalıdır. Tek yol sermayenin vergilendirilmesidir. Zaten yoksulluk içinde onurlu bir yaşam sürdürme mücadelesinde olan, eğitim ve sağlık beslenme gibi temel sorunlarını çözememiş milyonlarca İstanbullu'ya, 'konut üretiyorum, ben seni borçlandırıyorum' diyerek olmaz bu iş. Sermaye onların üzerinden yeteri kadar artı değer elde etmiş. Belki 30-40 yıldır dişleri tırnakları ile kazandıkları paralarla başlarını sokacak bir ev yapmışlar. Master Planı ile ilgili bir önemli bölüm var. Akademik kadroların hazırladığı bilimsel bir rapordan şunu beklerdik. Kentleşme aynı zamanda bir kentsel toprak politikasını arar. Kentsel toprak politikası olmayan kentleşme olamaz. Bir arsa var 10 katlı yapı yapıyorsunuz ve o yapıyı yapma kararını alan kamu yönetimi toplumun verdiği yetki ile alıyor o kararı. Ve o yapı ile birlikte bir rant ortaya çıkıyor. O rant vergilendirilmeli. 4 Levent'te Sabancı kulelerini diktiği zaman o toprak parçası üzerinde büyük bir rant elde ediyor. Ama hemen yanında Karanfilköy'de bir yurttaş, tek katlı yapı yaptığı zaman başına çöküyorlar yıkmak için. İkisinin de eşit olması gerekir kent hukuku ve imarı açısından. Her imar planı bir rant yaratır ve kenti depreme hazırlamanın en uygun çözümü bu rantın topluma geri döndürülmesidir.
SERMAYE VERGİLENDİRİLMELİ İstanbul'da depreme hazırlıklı gerçek bir kentsel iyileştirme nasıl gerçekleştirilebilir? İstanbul üzerinden 50 yıldır sermaye biriktiren, soygun yapan, rant sağlayan bütün grupları, bankaları, inşaat firmalarını, tekelleri vergilendirip, İstanbul yeniden kurulmalıdır. Tek yol sermayenin vergilendirilmesidir. Zaten yoksulluk içinde onurlu bir yaşam sürdürme mücadelesinde olan, eğitim ve sağlık beslenme gibi temel sorunlarını çözememiş milyonlarca İstanbullu'ya, 'konut üretiyorum, ben seni borçlandırıyorum' diyerek olmaz bu iş. Sermaye onların üzerinden yeteri kadar artı değer elde etmiş. Belki 30-40 yıldır dişleri tırnakları ile kazandıkları paralarla başlarını sokacak bir ev yapmışlar. Master Planı ile ilgili bir önemli bölüm var. Akademik kadroların hazırladığı bilimsel bir rapordan şunu beklerdik. Kentleşme aynı zamanda bir kentsel toprak politikasını arar. Kentsel toprak politikası olmayan kentleşme olamaz. Bir arsa var 10 katlı yapı yapıyorsunuz ve o yapıyı yapma kararını alan kamu yönetimi toplumun verdiği yetki ile alıyor o kararı. Ve o yapı ile birlikte bir rant ortaya çıkıyor. O rant vergilendirilmeli. 4 Levent'te Sabancı kulelerini diktiği zaman o toprak parçası üzerinde büyük bir rant elde ediyor. Ama hemen yanında Karanfilköy'de bir yurttaş, tek katlı yapı yaptığı zaman başına çöküyorlar yıkmak için. İkisinin de eşit olması gerekir kent hukuku ve imarı açısından. Her imar planı bir rant yaratır ve kenti depreme hazırlamanın en uygun çözümü bu rantın topluma geri döndürülmesidir.
Evrensel'i Takip Et