2 Nisan 2003 21:00
Piyasadan mı korkuluyor?
AKP iktidarının en büyük sorunu ne biliyor musunuz? Kararsızlık. Kahir ekseriyetle seçimlerden çıktıkları ve dolu dolu iktidar oldukları halde hükümet olamadılar.
Oy aldıkları kesimlerin beklentileri ile IMF-TÜSİAD beklentileri arasında gidip geldiler. İkisine de yaranamadılar. ABD saldırganlığına yakın durmakla uzak durmak arasında gidip geldiler. Hâlâ kafaları karışık.
Şimdi de ekonomide atılacak adımlar konusunda kararsız, titrek ve korkaklar. 160 milyar dolara dayanan devlet borçları değirmeninin, IMF suyu ile taşınamayacağı, her geçen gün biraz daha anlaşılınca, şimdi "içeriden" gelen "gönüllü", "bağış" türü palyatif mucitliklere kulak kabartmaya başladılar. Belki de atılması gereken radikal adımları anladılar da, bu operasyona toplumu, daha doğrusu, gücü yetebilecek olanları psikolojik olarak hazırlıyorlar... Peki neden? Malum: "Aman piyasalar ürkmesin!
"
Kararsız Kasımlar Birilerinin çıkıp bu kararsız Kasımlara şunları söylemesi gerekiyor: Bu işler tereddütle, eli titreyerek, "bağış", "gönüllü borçlanma" gibi romantizm ürünü projelerle olmaz. Ne yapmak istiyorsanız, onu yapmalısınız. Doğrudan!... Eliniz titremeden!... Kararlılıkla... Piyasayı ürkütmekten mi korkuyorsunuz? O zaman "piyasa" dediğiniz bir avuç rantiyenin tepkisinin önlemini alacaksınız. Ne yapabilirler? Dövize mi yönelirler? O zaman dövizin fiyatını belirleme inisiyatifini elinize geçireceksiniz. Dışarı mı kaçarlar? O zaman sermaye kontrolünü getirecek, sermaye hareketlerini kısıtlayacaksınız. Baştan alalım. Durum: 160 milyar dolarlık devlet borcu, verili şartlar ve içinde bulunduğumuz konjonktür şartlarında çevrilememektedir. Bunun için yürütülen IMF programı ile dikiş tutturulamamaktadır. Başka bir paradigmaya ihtiyaç vardır. Bunun için de, borcu borçla (özellikle dış borçla) kapatma alışkanlığına son verilmeli. ABD'nin önereceği ve karşılığı Kuzey Cephesi'nde işbirliği olan her tür öneri geri çevrilmeli. Borcu yeni dış borçla kapatmak yerine, içerideki potansiyel kaynaklara yönelmek gerek. O kaynak, bu toplumun en varlıklı yüzde 20'lik nüfusunda var. Milli gelirin yüzde 55'ine el koyuyorlar. 2002 milli geliri 180 milyar dolar oldu. Bunun 145 milyar doları kullanılabilir gelir olarak hanelere girdi. Tepedeki yüzde 20'lik nüfus bu gelirin 80 milyar dolarını kullandı. Şimdi sadece 2002'de 80 milyar dolar kazanan bu kesime yönelmek gerek. Kaynak mı arıyorsunuz? İşte kaynağın kaynağı!...
Yapılacaklar belli Bunun için atılması gereken adımlar sırasıyla şöyle: l 32 sayılı sermaye hareketlerine serbesti getiren mevzuat askıya alınmalı, sermaye hareketlerine kontrol getirilmeli. Bununla sermaye kaçışlarını, kan kaybını önlersiniz. l Döviz kuru, TEFE'ye endekslenerek döviz fiyatını belirleme inisiyatifi ele alınmalı, l "Piyasalar" isimli azınlık sermayesinin spekülasyonunu önlemek üzere, borsa kazançları, menkul değer satış kazançları gelir vergisi kapsamına alınmalı, borsa kâğıtlarının belli bir süre geçmeden satılmasının önlenmesi gibi önlemler alınmalı. l Vadesi gelen iç borçlar, alacaklı bankaların durumu da dikkate alınarak, uzun vadeli kâğıtlarla değiştirilmeli. Vadesi gelen senetlerin bir kısmı için, gereğinde Merkez Bankası kaynakları ile ödeme yapılmalı.(MÜSİAD önerisidir). l Geçmiş devlet kâğıdı faizlerinin ödenmesi sırasında yüksek oranlı bir gelir vergisi alınmalı. Ayrıca Devlet kâğıtları üzerinden bir defalık "servet vergisi" alınmalı (1994'teki Net Aktif Vergisi benzeri ) Bu önlemler, parasal genişlemeye yol açar, mevduat ve kredi faizlerini aşağı çeker, iç talep canlanır, üretim genişlemesine yol açar. Evinin içini bu şekilde düzene koyduktan sonra, Türkiye dış borçları ile ilgili olarak da bir düzenlemeye gitme hakkını kullanmalı. 1998'de Rusya'nın yaptığını bugünün savaş koşullarında Türkiye'nin yapmasına, hiçbir dış alacaklı hayır diyemez. Kimsenin borcunu reddetmiyorsunuz, sadece yeni bir anlaşma istiyorsunuz. Tıpkı, "İstanbul Yaklaşımı'nda birçok firmanın alacaklı bankalarla oturup anlaşma yapması, 'yaşat ki, alacağını alabilesin' demesi gibi Kararsız AKP'lilere, 1970'lerde ODTÜ sıralarına kazınmış ve okuduğumda benim de aklıma kazınan bir Fransız devrimi sloganını anımsatarak noktalıyorum. Oser penser, oser agir!...
(Düşünmeye cesaret, denemeye cesaret!..)
Kararsız Kasımlar Birilerinin çıkıp bu kararsız Kasımlara şunları söylemesi gerekiyor: Bu işler tereddütle, eli titreyerek, "bağış", "gönüllü borçlanma" gibi romantizm ürünü projelerle olmaz. Ne yapmak istiyorsanız, onu yapmalısınız. Doğrudan!... Eliniz titremeden!... Kararlılıkla... Piyasayı ürkütmekten mi korkuyorsunuz? O zaman "piyasa" dediğiniz bir avuç rantiyenin tepkisinin önlemini alacaksınız. Ne yapabilirler? Dövize mi yönelirler? O zaman dövizin fiyatını belirleme inisiyatifini elinize geçireceksiniz. Dışarı mı kaçarlar? O zaman sermaye kontrolünü getirecek, sermaye hareketlerini kısıtlayacaksınız. Baştan alalım. Durum: 160 milyar dolarlık devlet borcu, verili şartlar ve içinde bulunduğumuz konjonktür şartlarında çevrilememektedir. Bunun için yürütülen IMF programı ile dikiş tutturulamamaktadır. Başka bir paradigmaya ihtiyaç vardır. Bunun için de, borcu borçla (özellikle dış borçla) kapatma alışkanlığına son verilmeli. ABD'nin önereceği ve karşılığı Kuzey Cephesi'nde işbirliği olan her tür öneri geri çevrilmeli. Borcu yeni dış borçla kapatmak yerine, içerideki potansiyel kaynaklara yönelmek gerek. O kaynak, bu toplumun en varlıklı yüzde 20'lik nüfusunda var. Milli gelirin yüzde 55'ine el koyuyorlar. 2002 milli geliri 180 milyar dolar oldu. Bunun 145 milyar doları kullanılabilir gelir olarak hanelere girdi. Tepedeki yüzde 20'lik nüfus bu gelirin 80 milyar dolarını kullandı. Şimdi sadece 2002'de 80 milyar dolar kazanan bu kesime yönelmek gerek. Kaynak mı arıyorsunuz? İşte kaynağın kaynağı!...
Yapılacaklar belli Bunun için atılması gereken adımlar sırasıyla şöyle: l 32 sayılı sermaye hareketlerine serbesti getiren mevzuat askıya alınmalı, sermaye hareketlerine kontrol getirilmeli. Bununla sermaye kaçışlarını, kan kaybını önlersiniz. l Döviz kuru, TEFE'ye endekslenerek döviz fiyatını belirleme inisiyatifi ele alınmalı, l "Piyasalar" isimli azınlık sermayesinin spekülasyonunu önlemek üzere, borsa kazançları, menkul değer satış kazançları gelir vergisi kapsamına alınmalı, borsa kâğıtlarının belli bir süre geçmeden satılmasının önlenmesi gibi önlemler alınmalı. l Vadesi gelen iç borçlar, alacaklı bankaların durumu da dikkate alınarak, uzun vadeli kâğıtlarla değiştirilmeli. Vadesi gelen senetlerin bir kısmı için, gereğinde Merkez Bankası kaynakları ile ödeme yapılmalı.(MÜSİAD önerisidir). l Geçmiş devlet kâğıdı faizlerinin ödenmesi sırasında yüksek oranlı bir gelir vergisi alınmalı. Ayrıca Devlet kâğıtları üzerinden bir defalık "servet vergisi" alınmalı (1994'teki Net Aktif Vergisi benzeri ) Bu önlemler, parasal genişlemeye yol açar, mevduat ve kredi faizlerini aşağı çeker, iç talep canlanır, üretim genişlemesine yol açar. Evinin içini bu şekilde düzene koyduktan sonra, Türkiye dış borçları ile ilgili olarak da bir düzenlemeye gitme hakkını kullanmalı. 1998'de Rusya'nın yaptığını bugünün savaş koşullarında Türkiye'nin yapmasına, hiçbir dış alacaklı hayır diyemez. Kimsenin borcunu reddetmiyorsunuz, sadece yeni bir anlaşma istiyorsunuz. Tıpkı, "İstanbul Yaklaşımı'nda birçok firmanın alacaklı bankalarla oturup anlaşma yapması, 'yaşat ki, alacağını alabilesin' demesi gibi Kararsız AKP'lilere, 1970'lerde ODTÜ sıralarına kazınmış ve okuduğumda benim de aklıma kazınan bir Fransız devrimi sloganını anımsatarak noktalıyorum. Oser penser, oser agir!...
(Düşünmeye cesaret, denemeye cesaret!..)
Evrensel'i Takip Et