04 Mart 2011 12:57

Yaşam Alanlarımız Yok Oluyor (4)

Emek Hareketi Çevre Kurulunun 27 Şubatta Maltepe Türkan Saylan Kültür Merkezinde düzenlediği, Prof. Dr. Beyza Üstün, Prof. Dr. Alper Ünlü, Doç. Dr. Asuman Türkün, Yard. Doç. Dr. Gamze Mert ve Ziraat Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Ahmet Atalık’ın sunum yaptıkları “Kentsel Dönüş

Yaşam Alanlarımız Yok Oluyor (4)
Paylaş

 


TOPYEKÜN SALDIRIYA KARŞI TOPYEKÜN MÜCADELE

Emek Hareketi Çevre Kurulu tarafından 27 Şubat 2011 tarihinde Maltepe, Türkan Saylan Kültür Merkezinde “Kentsel Dönüşümden Bölgesel Dönüşüme: Yaşam Alanlarımız Yok ediliyor” başlıklı sempozyum düzenlendi. Sempozyumda; sermayenin mevcut iktidarla birlikte yaşam alanlarımıza, kentlerimize, tarım alanlarımıza, su havzalarımıza, ormanlarımıza, akarsularımıza, madenlerimize, tarihi ve kültürel mirasımıza karşı giriştiği saldırılar masaya yatırıldı, tartışıldı. Sağlıktan, eğitime, sosyal güvenliğe kadar pek çok alanda sermayenin ihtiyaçlarına göre yeniden yapılanma sürecine; kentler, çevre, madenler, akarsular, ormanlar da dahil edilmiş bulunmaktadır. Tüm bu alanlar sermaye ve mevcut iktidarın aracılığıyla üzerinden kâr elde edilecek yeni alanlara dönüştürülmektedir.

Sempozyumda; Marmara Bölgesi’ne ilişkin alınan kararlar doğrultusunda hazırlanan 1/100.000 ölçekli metropoliten planlarının, Marmara Bölgesi’ne, bölgenin kentlerine, tarım alanlarına ve su havzalarına etkileri ile sermayenin kentlere, tarım alanlarına, doğaya, su kaynaklarına saldırılarının önünü açan yeni projeler, bu projelerin sermaye ve emekçiler açısından anlamı, özellikle son dönemde bu alanda karşılaştığımız yeni uygulamalar ve bu uygulamalarla karşı karşıya kalan emekçilerin, yaşam alanlarına yönelen bu saldırılara karşı direniş ve deneyimleri tartışıldı.

KENTSEL DÖNÜŞÜM: Kentsel dönüşüm veya benzeri adlarla ifade edilen ve her geçen gün artarak devam eden uygulamaların, özellikle hızlı kentleşmeyle birlikte ortaya çıkan; düzensiz yerleşme/barınma sorununu çözeceği, depreme karşı dayanıklı konut üretimini sağlayacağı, ayrıca kentsel dönüşüm uygulamalarıyla birlikte yeni bir çehreye bürünen kentlerin “cazibe merkezi” haline gelmesiyle ekonomiye katkı sağlayacağı, ekonominin büyüyeceği en yetkili kişiler tarafından ifade edilmiştir.

Kentsel dönüşüm uygulamaları, bir küreselleşme politikasıdır ve amacı da kentlerin uluslararası sermayenin yatırımı için cazip hale getirilmesi/düzenlenmesidir.

Kentsel dönüşüm uygulamalarının asıl amacın bu olduğu, barınma sorununu çözme gibi bir amacının/işlevinin olmadığı; İstanbul’da Fatih/Sulukule ve İkitelli/Ayazma Mahallelerinde yapılan uygulamalarla yine Güngören/Tozkoparan, Ataşehir/Yenişehir, Pendik/Sapanbağları, Eyüp-Balat-Ayvansaray, Maltepe/Başıbüyük, Maltepe/Gülsuyu-Gülensu, Sarıyer/Derbent, Kartal/Hürriyet ve diğer Mahallelerde yapılması planlanan uygulamalarla somut olarak görülmüştür.

Çünkü Kentsel Dönüşüm uygulamasının gerçekleştirildiği Mahallelerde yaşayan insanlar, uzun yıllardır yaşadığı mahallelerinden sökülmüş/sürgün edilmiş, yüksek borç yükü altında, kent çeperlerinde yapılan konutlara yerleştirilmiş, boşaltılan/temizlenen mahallelerde yüksek gelirlilerin yaşaması için yeni baştan yapılar inşa edilmiş/edilmeye başlanmıştır.

Sulukule ve Ayazma Mahallesi örnekleri, Kentsel Dönüşüm uygulamalarının bir sürgün politikası olduğunu göstermiştir.
Kent merkezlerine yakın ve hatta kent merkezlerinde yer alan, çoğu depreme dayanıklı zeminde kurulmuş mahalleler; insanlarıyla, binalarıyla, yaratılan kültürle birlikte yok edilerek, buralar lüks siteler için arsalar haline getirilerek yeni baştan inşa edilmekte ve buralarda yüksek gelirliler için konut üretilmektedir.

Kentsel Dönüşüm uygulamalarıyla yoksul emekçi halk için var olan barınma sorunu daha da derinleştirilmekte, yoksul ve emekçi halk kentin çeperinde kalitesiz sosyal konutlara yüksek borçlarla yerleştirilmekte, ulaşım, iş olanakları, mahalle ve dayanışma ağları ortadan kaldırılarak halkın buralarda yaşama olanakları da yok edilmektedir.

Kentsel dönüşüm mağdurlarına gösterilen adres TOKİ konutlarıdır. Ancak bu konutlar hem konut kalitesi hem de sağlıklı, sosyal bir çevre açısından yaşamaya elverişli değildir. TOKİ’nin ürettiği konut tipi, izole, mahalle ve dayanışma bağlarını kopartan bir yaşam biçimini dayatmaktadır ve bu konutlarda sağlıklı bir yaşam sürmenin olanağı bulunmamaktadır.

Merkezi yönetim, yerel yönetimler ve TOKİ’nin konut politikalarının; barınma hakkını gözetmeyen/sağlamayan ve konutu diğer yaşamsal ihtiyaçlar gibi bir mal haline getiren politikalar olduğu, yapılan uygulamalarla görülmüştür.

BÜTÜN MAHALLELER TEHDİT ALTINDA

Tüm bu sonuçlar yani kentsel dönüşüm uygulamalarının ne anlama geldiği, halk tarafından açıkça anlaşılmış ve tepkiler örgütlü olarak kendini göstermeye başlamıştır. Yaygın ve geniş katılımlı bu muhalefete karşı, devlet tarafından da çok yönlü baskılar gerçekleştirilmektedir.

Özellikle mahallelerde gelişen muhalefeti yalnızlaştırmak/bastırmak için, devlet tarafından kara propaganda dahil her türlü yöntem kullanılmaktatır. Bu propaganda öyle bir hale gelmiştir ki, TOKİ Başkanı Erdoğan Bayraktar tarafından; “Kentsel dönüşüm projelerinin gecekondulardan beslenen çeteler tarafından engellenmeye çalışıldığı, esrar ve kadın ticareti gibi kirli işlerle uğraşanlar ile terör grupları, masum insanları kullanarak gecekondularda dönüşüme engel olmaya çalışıyorlar” yönlü ifadeler dahi kullanılmıştır.

Bu propagandalardan bir diğeri ise; gecekonduda yaşayan vatandaşlarla tapu sahibi vatandaşlar arasında ayrım yapılarak; uygulamaların yalnızca gecekondularda/tapusuz/iskansız alanlarda gerçekleştirildiği ifade edilmiştir.

Oysa durumun böyle olmadığı, İstanbul’un en eski tapulu/iskanlı mahallesi de olan Sulukule ve Tarlabaşı’nda uygulama yapılmasıyla açığa çıkmıştır. Ayrıca İstanbul’un tapulu/iskanlı diğer mahalleleri (Tozkoparan, Sapanbağları, Yenişehir vb.) de Kentsel Dönüşüm uygulama alanı ilanı edilmiş ve buralarda da uygulama yapılmaya hazırlanılmaktadır.

Belediye Kanunu’nun 73. maddesinde yapılan değişiklik ile, büyükşehir belediyelerine kentsel dönüşüm projeleri hazırlama yetkisi verilmiş ve yetki tek elde toplanarak yerel belediyelerin işlevi ortadan kaldırılmıştır.  Bu değişiklik sonucu; tapulu, tapusuz, imarlı, imarsız tüm konut alanlarında büyükşehir belediyelerinin istedikleri gibi kentsel dönüşüm uygulaması başlatmasının önü de açılarak planlama süreçlerinede yer alan en küçük katılımcılık örnekleri dahi ortadan kaldırılmıştır.

Bu değişiklikle birlikte artık kentteki hiçbir mülk sahibi güvende değildir. Kentsel dönüşüm uygulamaları; mülkiyet durumu, etnik kimlik gibi bir ayrım gözetmeksizin, rantın yüksek olduğu her bölgede ilan edilerek uygulanmaya çalışılmaktadır.

MARMARA BÖLGESİ SU HAVZALARI, TARIM ALANLARI:

Devletin çevre politikalarındaki en belirgin amacı; küreselleşme politikaları doğrultusunda sermayenin yatırım yapmasını kolaylaştırarak, cazibe merkezleri yaratılması ve yatırım yapılacak alanların buna uygun düzenlenmesidir.

Küreselleşmeyle politikalarıyla birlikte, hızla büyüyen kentlerde yaşayan insanların her türlü ihtiyacının yine o kentin kendi kaynaklarıyla giderme oranları gitgide düşme eğilimi göstermiş ve bir kentin diğerleri aleyhine aşırı büyümesi, diğer kentlerin tüm kaynaklarının buraya yönlendirilmesi, aşırı büyüyen kentlerde olması istenmeyen sektörlerin çevre illere kaydırılması ve buradaki yaşamsal dengelerin de bozularak geri dönüşsüz doğa tahribatlarına yol açmıştır.

Yarışmacı kent, küresel kent, dünya kenti, mega kent gibi sıfatlarla nitelenen İstanbul’a, bu sıfatlara uygun projeler dayatılmakta ve yeniden yapılandırılmak istenmekte, çevre kentlerin de bu amaca dönük yapılandırılması amaçlanmaktadır.

Hâlihazırda İstanbul’da uygulanmaya çalışılan kentsel dönüşüm proje sayısı 60’ı geçmiştir ve bu projelerle; İstanbul’un finans, turizm, konut, ticaret merkezi olması sağlanmaya çalışılmakta, bunun dışındaki işlevler ve özellikle de tehlikeli sanayi üretimi tasfiye edilerek çevre illere kaydırılmak istenmektedir.

Su kaynakları, ormanlar, madenler yapılan yeni düzenlenlemelerle sermayenin kullanımına açılmaktadır. Bu süreç, suyumuzun, toprağımızın, tarım alanlarımızın, ormanımızın yok edildiği ve kirletildiği bir süreçtir. Bu süreç, gelecekte bize yaşanmaz bir kent ve çevre olarak geri dönecektir. Sermayenin çıkarları için talan edilmesine göz yumulan bu alanlar sadece insanın değil tüm canlıların ortak yaşam alanlarıdır ve geri dönüşsüz bir biçimde elimizden alınmaktadır.
İstanbul Metropoliten Planı tüm bu alanların sermayenin kullanımına açılması için, plan hazırlama yetkisi bile olmayan İstanbul Büyükşehir Belediyesi bünyesinde kurulan BİMTAŞ tarafından hazırlanmış hukuksuz bir plandır.

Özellikle İstanbul’da çevreyi, su kaynaklarını, ormanları talan eden pek çok uygulama bu planın uygulamaya konmasından önce başlatılmış ve planlanmıştır ve bu plan ise yapılan uygulamaların kılıfı olarak hazırlanmıştır.

DOĞAL KAYNAKLARI YOK ETME PLANI

Bu plan; kentin korunması gereken doğal kaynaklarını, sanayiye, yerleşime, turizme açmaktadır. Bu planla içme suyu havzaları koruma bantları kaldırılmış, bu suların kirletilmesine izin verilmiştir.

Kent halkına sağlık açısından zararlı pek çok kimyasal bulunan sular, içme suyu olarak kullandırılmıştır. Halkın sağlıklı içme suyu elinden alınmıştır.

Pek çok içme suyu kaynağı şirketlere satılmış, su özelleştirilmiştir. İstanbul Metropoliten Planı kentin tarım ve sulama arazilerini; turizm, lojistik, sanayi gibi faaliyetler için açmakta ve yüzde 28’i tarım arazisi olan İstanbul’daki tüm tarım arazilerinin talanına izin vermektedir.

Orman arazilerinde yapılaşmaya izin veren bu plan, kentin akciğeri olan yağmuru çeken ormanlarının yok olmasına neden olacaktır. Bu süreç yakın gelecekte, hızlı yapılaşma ile de birleştiğinde iklim değişikliklerine, su havzalarının yok olmasına ve kentin yaşanmaz hale gelmesine neden olacaktır.

Planda sürdürülebilir kalkınma adıyla sunulan pek çok proje doğanın, bölgede yaşayanların, o bölgelerde yaşayan emekçilerin kalkınmasını değil, sermayenin kalkınmasını öngörmektedir.

İstanbul Metropoliten Planı, sanayiyi İstanbul’dan çevre kentlere taşımayı öngörmekte ve bunun adımları atılmaktadır. Ancak sanayinin çevre kentlere kayması bu kentlerin kalkınmasını,  istihdam olanaklarının artmasını sağlamadığı gibi, bu kentlerde doğanın, su kaynaklarının, ormanların kirlenmesine ve yok olmasına neden olmaktadır.

Özellikle 1. sınıf tarım alanlarına sahip Trakya’nın, 2005 yılında hazırlanmış Trakya çevre düzeni planı hükümetçe onaylanmasına rağmen; Marmara Bölgesi’ne ilişkin alınan kararlar doğrultusunda yeninden çevre düzeni planı yapılması yönünde bölgedeki tüm illere baskı yapılmaktadır.

Hazırlanması istenen yeni çevre düzeni planları ise tarım ve su alanlarının yok olması sonucunu doğuracaktır. İstanbul merkeze alınarak yapılmaya çalışılan bu planlar çevre kentlerin sosyal, ekonomik ve kültürel ihtiyaç ve olanaklarıyla doğal kaynakların korunmasını dikkate almamaktadır.


MAHALLE TEMSİLCİLERİ KONUŞTU

Forum bölümünde mülkiyet yapıları (tapulu/tapusuz/iskanlı/iskansız) da dikkate alınarak örnekleme yöntemiyle davet edilen mahalle temsilcileri konuşmalar yapmışlardır.

Yapılan konuşmalarda;

*Halihazırda İstanbul’da yaşayan nüfusun Türkiye nüfusunun yüzde 17.8’i kadar olduğu ve İstanbul’daki kent nüfusu artışının en yüksek olduğu dönemin 1980 sonralarına rastladığı,

İstanbul’da yaşayan nüfusun 1980’den itibaren kısa sürede bu kadar yüksek artış göstermiş olmasının dünyadaki diğer kentlerdeki artış örneğinde olduğu gibi rastlantı olmadığı.

*Bu dönemde kentlerdeki aşırı nüfus artışının; 1980’li yıllarda ABD Başkanı Ronald Reagan ve Margaret Thatcher’le ifadesini bulan ve Türkiye’de 1980 askeri faşist cuntası sonrası iktidarın başındaki Turgut Özal aracılığıyla dile getirilen küreselleşme politikalarının sonucu olduğu,

Bu dönemde yürütülen küreselleşme politikaları sonucu Anadolu’daki tarım ve hayvancılık git gide tasfiye edilerek, burada yaşayan nüfusun geçim kaynaklarının yok edilmesi nedeniyle büyük kentlere göç etmek zorunda bırakıldığı,

*Bu dönemde büyük kentlere göç etmek zorunda bırakılan insanların devletin gidermesi gereken barınma sorununu kendi çabalarıyla çözmeye çalıştığı, sayısı hızla artan gecekondu mahallelerinin oluşmaya başladığı veya daha önce oluşan mahallelerin büyüdüğü,

*İnsanların gecekondu yaparak giderdikleri barınma ihtiyacının, kendiliğinden gelişen bir yöntem değil, bir devlet politikası haline gelen ve kesintisiz olarak günümüzde de uygulanan küreselleşme politikalarının bir sonucu olduğu, Bu yöntemle oluşan veya büyüyen bazı mahallelerdeki planlamayı insanların kendi aralarında ve yazılı olmayan kurallara dayalı olarak gerçekleştirdiği, bazı mahallelerin ise mevcut yasalara göre planlı/iskanlı olarak oluştuğu, bu mahallelerdeki alt yapıların çoğunlukla burada yerleşen halkın kendi olanaklarıyla yaptıkları veya yaptırdıkları, Dönem dönem çıkan yasalarla harç ve arsa bedeli adı altında paralar ödedikleri, emlak vergilerinin en istikrarlı ödendiği bölgelerin bu şekilde oluşan mahallelerde olduğu, mahallelerin kuruluşundan günümüze kadar eksik altyapı yatırımları ve ulaşım zorlukları gibi birçok zorluğa göğüs gerilerek bir hayat oluşturulduğu ve bu şekilde oluşturulan mahallelerin kentin önemli parçaları haline geldiği,

*Kentsel dönüşüm alanı ilan edilen Mahalleler içerisinde tapulu/planlı/iskanlı bir çok mahallenin (Tozkoparan, Yenişehir, Sapanbağları, Tarlabaşı, Sulukule, Eyüp-Balat-Ayvansaray) bulunduğu,

*Kentsel dönüşüm uygulamalarının plansız, çarpık, depreme karşı dayanıksız alanlar üzerinde yapıldığı iddiasının yapılan ve/veya yapılması düşünülen alanlar dikkate alınınca gerçeği yansıtmadığı, Kentsel dönüşüm uygulamalarının özellikle rantı yüksek alanlar üzerinde gerçekleştirilmeye çalışıldığı ve sermayenin ihtiyaçları dikkate alınarak hazırlandığı, bu nedenle de tapulu/tapusuz/iskanlı/iskansız vb. hangi mülkiyet ve/veya hangi etnik kimlik ve kültürden olduğuna bakılmaksızın yoksul halkın birlikte mücadele yürütmesi gerektiği,

*Başbakan Erdoğan’ın Marmaray Projesi için sarf ettiği “Bu projeyi bitirecektik ama bunu engellediler. Sürekli ‘Yok arkeolojik, yok çömlek çıktı, yok bilmem ne çıktı’ bunlarla önümüze engeller konuldu. Bariyerleri önümüze koydular, yok kuruluydu, yok yargısıydı ve en az 3 sene bizi bu noktada engellediler” yönündeki sözleri, bundan sonra AKP’nin artık hiçbir yasa, mahkeme kararını tanımayacağı, AKP iktidarının hukuksuz ve zorba bir yönetimden başka anlamının olmadığı,

Başbakan Erdoğan’ın beyanlarının; artık kentsel dönüşüm, çevre, kültür ve tarihin korunması konularında tamamen rant merkezli hareket edileceği ve rantı yandaşlarıyla paylaşmak üzere yol alacağının bir itirafı olduğu,

*Elinde tapusu olan yoksul halkın konutlarının da kentsel dönüşüm uygulamalarına konu olduğu bu nedenle de kentsel dönüşüm uygulamalarına karşı “Tapumu versinler başka bir şey istemiyorum” demenin ve savunmanın artık yetersiz olduğu,

Mimar ve Mühendis Odalarıyla yine bu konuda yoksul ve emekçi halkın yanında yer alan aydınların mücadele yürüten yoksul halka önemli desteklerde bulundukları, iktidarlar tarafından yürütülen çevre politikalarının rant amacı taşıdığının açığa çıkartılmasında Mimar ve Mühendis Odalarıyla aydınların önemli emekleri olduğu,
*Gelinen aşamada, kentsel dönüşüm uygulamalarına karşı mahallelerde yürütülen muhalefetin birleşmesi, devletin böl-parçala yöntemini boşa çıkartacak şekilde; hangi etnik/kültürel kimlikten gelinirse gelinsin, tapulu/tapusuz/iskanlı/iskansız hangi tür mülkiyete sahip olunursa olunsun birleşik mücadele yürütülmesi, bu yönde oluşacak tüm çabaların desteklenmesi,

Sermayenin topyekün saldırısına karşı antikapitalist bir çizgide, demokrasi ve kardeşlik temelinde; evlerimizle, derelerimizi, madenlerimizle, ormanlarımızı, suyumuzla, topraklarımızı, tarihsel varlıklarımızla, dilimizi ve kültürümüzü birlikte savunmak gerektiği, bu nedenle de; mevcut yürütülen mücadelelerin hiçbir ayrım gözetmeksizin bu temeller üzerinde aynı kaderi paylaşanların bir araya gelerek yürütülmesi gerektiği belirtilmiştir. BİTTİ

evrensel.net

ÖNCEKİ HABER

KÜ’de torba yasa paneli

SONRAKİ HABER

Devlet okulunda ‘parası olan’ geçer

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...