6 Aralık 2002 22:00

Dikkat! Aksu yine görevde!

Abdülkadir Aksu, yeni hükümette İçişleri Bakanlığı koltuğuna otururken, "Avrupa Birliği'ne kabul için her şeyi yapacağız, demokratikleşeceğiz, biz her zaman demokrasiyi savunduk" gibi bilinen sözleri tekrarlıyor ve ekliyordu: "Bu bakanlığın yabancısı değilim, evime döndüm." Fakat, Aksu'nun aynı koltuğu işgal ettiği 1989-1991 yılları arasındaki karnesi oldukça kirli. Bu 2 yıllık dönemde 36 kişi işkence sonucu öldü, yüzlerce dernek basıldı ve binlerce kişi gözaltında işkence gördü.

Karanlık yıllar Aksu, 30 Mart 1989'dan 23 Haziran 1991'e kadar görevde kaldı. Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Dokümantasyon Merkezi kayıtlarına göre; Aksu'nun görev süresi boyunca hak arama eylemleri, gösteri ve yürüyüşler kanlı bir şekilde engellendi ve binlerce kişi gözaltına alınarak, günlerce sorgulandı. Kayıtlara geçen örneklerden bazıları, akıllara durgunluk verecek gibiydi. Dernek ve kitle örgütlerine yönelik baskılar, Haliç'i Kalkındırma Derneği'nin toplantısının basılmasına kadar vardı. 24 Kasım Öğretmenler Günü vesilesiyle düzenlenmek istenen bir panel, 'sakıncalı' bulunarak yasaklandı. İşkence sonucu ölen birçok kişi hakkındaki resmi raporlar ise, adeta birbirinin kopyasıydı; ya camdan düşerek öldükleri ya da intihar ettikleri ileri sürülüyordu.

Bazı örnekler Abdülkadir Aksu'nun, ANAP hükümetindeki İçişleri Bakanlığı sırasında, 36 kişi polis tarafından gözaltında tutulurken hayatını kaybetti. Bunlardan birinin davası, Türkiye'deki en uzun işkence davası oldu. 1991'de gözaltına alınan Hacettepe Üniversitesi öğrencisi Birtan Altınbaş, Ankara Emniyet Müdürlüğü'nde gözaltında tutulurken, 16 Ocak günü yaşamını yitirdi. Altınbaş'ın gözaltında işkence gördüğü, onunla aynı günlerde gözaltında tutulan kişilerin İnsan Hakları Derneği'ne (İHD) başvurmasıyla ortaya çıktı. 19 yaşındaki Ali Akkan da, Antalya Emniyet Müdürlüğü'nde gördüğü işkence sonucu yaşamını yitirdi. Akkan'ın 4. kattan atlayarak intihar ettiği öne sürüldü. 28 yaşındaki İmran Aydın, hayatını Ankara Emniyet Müdürlüğü'nde kaybetti. Aydın'ın kaçarken düştüğü ve pankreas patlaması sonucunda öldüğü iddia edildi. Beyoğlu Emniyet Müdürlüğü polislerince gözaltına alınan Ali Rıza Ağdoğan da polis nezaretinden cansız çıkanlar arasında yer aldı. Ağdoğan'ın 8. kattan atlayarak intihar ettiği ileri sürülürken, 5 polis hakkında dava açıldı. İstanbul Paşakapısı Cezaevi'nde ölen İdris Can'ın da hastalanarak öldüğü iddia edildi. Ancak daha sonra ölüme işkencenin yol açtığı kabul edildi ve bir polis hakkında dava açıldı. Biraz daha şanslı olanlar da vardı. 25 Mayıs 1990'da Gültekin Akarca isimli bir tıp fakültesi öğrencisi, 15 gün kaldığı Ankara Emniyet Müdürlüğü'nden çenesi kırılmış halde çıktı. Akarca, hastane yerine özel bir doktora götürülerek gizlice tedavi edildiğini, hakkında da "Kaçarken düştü ve çenesi kırıldı" biçiminde tutanak tutulduğunu açıkladı. Polisler o derece cesaret almışlardı ki, işkence olaylarının haberini yapan gazetecileri bile dövdüler. Bir haberle ilgili olarak bilgi edinmek üzere Erzurum Emniyet Müdürlüğü'ne giden Hürriyet Haber Ajansı muhabirleri Cem Bakırcı ve Mehmet Şener, Emniyet Müdürlüğü Özel Kalem odasında Asayiş Şube Müdürü Naci Güvenç ve adamları tarafından kıyasıya dövüldü.

Çocuklara bile işkence 1989-1991 yılları arasında, çocuklara yönelik işkence olayları da iyice arttı. 23 Temmuz 1990'da Kayseri'nin Bünyan ilçesi Emniyet Müdürlüğü'nde, yaşları 11 ve 12 olan dört çocuğa işkence yapıldı. Çocukların aileleri polisler hakkında suç duyurusunda bulundu. Çocuklara verilen raporda da, vücutlarında 'yuvarlak cisimlerle vurulmasından kaynaklı' darp izi olduğu kaydedildi. 19 Mayıs 1991'de ise 9 yaşındaki bir çocuk işkence gördü. Giresun'un Keşap ilçesine bağlı Düzköy'de bir hırsızlık olayını soruşturan jandarmalar tarafından gözaltına alınan Ö.T. adlı çocuk, 5 saat süreyle işkence gördü. Çocuğa, "10 gün içinde iyileşebilir" raporu verildi. Mardin'in Savur ilçesine bağlı Pınardere köyünde yaşayan H.K. (12), M.O. (13) ve M. O. (13) adlı üç küçük kız çocuğu, Savur Jandarma Bölük Komutanlığı'na götürüldü. İşkence gördüklerini bildirerek İHD Diyarbakır Şubesi'ne başvuran çocuklar, karakolda sopayla dövüldüklerini ve cinsel tacize uğradıklarını anlattılar. Çocukların, "PKK'ye katılmak için evlerini terk ettikleri" yolundaki yanlış bir ihbar yüzünden gözaltına alındıkları ortaya çıktı.

Dünyanın gözü çevrildi İHD Ankara Şubesi tarafından hazırlanan İşkence Raporu'nda, 1989'daki 37 işkence olayına yer verildi. 1990'da dünyanın 10 ülkesinden insan hakları savunucuları bir araya gelerek, "Türkiye'de sistematik işkence uygulanmaktadır" açıklamasını yaptılar. Bu arada, kanıtlanabilen işkence olayları hakkında davalar açıldı. Örneğin, Doktor Mehmet Tok'a işkence yaptıkları gerekçesiyle Komiser Ümit Yüksel ile Polis Memuru Nevzat Üner hakkında 3'er yıl hapis istendi. Ancak, işkence yapmak suçundan hakkında dava açılan polisler genellikle, işkence mağdurlarının yargılandığı davalarda tanık koltuğunda oturuyorlardı. O günleri en iyi anlatan olaylardan biri ise, Gaziantep Cezaevi'nde sürekli dayak ve kötü muameleden yakınan çocukların, inceleme gezisi için oraya gelen Adalet Bakanı Oltan Sungurlu'ya dayak yedikleri sopayı hediye etmeleriydi.

Evrensel'i Takip Et