9 Temmuz 2000 21:00

Rıfat Ilgaz'ın şiirinde karşıtlıklar

Rıfat Ilgaz'ın şiirinde karşıtlıklar
Sinan Gündoğar
Her ne kadar, "Hababam Sınıfı" dolayısıyla, insanlar Rıfat Ilgaz'ı romanları ya da, mizah öyküleriyle tanımış olsa bile, o, edebiyat dünyasına şiirle girmiştir. İlk şiirlerini Kastamonu'da çıkan Açıkgöz ve Nazikter gazetelerinde 1927 yılında yayımlanmıştır. Biz de, bu yazımızda, onun şair yönünü daha ağırlıklı bir şekilde ele almaya çalışacağız.
İlk dönem şiirleriyle son dönem şiirlerine bakıldığında, hem içerik hem de şekil yönünden farklılıklar hemen anlaşılır. Bu da, Ilgaz'ın toplumsal koşullarla birlikte dönüşümünü örnekleyen bir örnektir. İlk dönem şiirlerinde daha bireysel içerikteki şiirler yazmasına rağmen, son dönemdeki şiirlerde toplumsal duyarlılığın bir yansıması görülür. İlk dönem şiirlerinde dörtlükler ve hece ölçüsüyle karşılaşmamıza rağmen, süreç içerisinde, uyak, nazım birimi ve ölçü konusunda daha serbest bir tarza yönelir.
Dönüşümden sonraki Ilgaz
Rıfat Ilgaz, ilk dönem şiirlerini kitaplarına almamasını "Gözleri kapalı yaşadığı zamanların yazıları" diyerek gerekçelendirmiştir. 1948 yılında, toplumsal konuları ele aldığı Yarenlik, Sınıf, Yaşadıkça adlı kitapların çıkışından sonra, ilk dönem şiirleriyle ilgili söyledikleri, onun dönüşümünü çok iyi bir şekilde anlatmaktadır: "Bu şiirler daha ziyade aylak sınıfın, geçim derdinden azade insanların hoşuna gidiyordu. bizden olmayanların zevkine gayri şuuri olarak yaptığım hizmetin reaksiyonunu geç de olsa anlayabildim. Artık kimin için ve niçin şiir yazdığımın farkımdayım."
Rıfat Ilgaz'ın şiirlerinde toplumsal içeriğinin yanı sıra, kullandığı dile dikkat etmek gerekiyor. Çünkü, tamamen doğal yaşamdan beslendiği için, sanatlı bir söyleyiş yerine, daha çok "hikâyemsi" bir tarzı kullanır. Bu da, kimi eleştirmenlerce, onun "Garip" tarzına yakın olduğu gibi sonucuna varmalarına yol açmıştır. Ancak, Garip akımında, sıradan insanların yaşamını aktarırken, bir dönem "politikadan" kaçınıldığı düşünüldüğünde, Rıfat Ilgaz'ın farklılığı anlaşılacaktır. Rıfat Ilgaz, doğal bir söyleyiş tarzını, eleştiriyi de içinde barındıracak bir tarzda kullanmayı başarmış olan biridir. Onun yıllarca önce yazdığı, doğal bir hak olması gerekirken, yaşadığımız koşullarda yavaş yavaş bir "ayrıcalık" haline getirilen "eğitimle" ilgili yazdığı "Çocuklarım" hâlâ geçerliliğini sürdürmektedir. Hem, okul çağlarında çalışmak zorunda kalan öğrencileri hem de eğitim diye "içi boş bilgilerin öğretilmesi", "eğitimin günlük yaşantıdan kopuk olması" gibi öğeleri içeren bu şiir, onun söyleyişi, içerdiği eleştiri ve "hikâyemsi" tarza iyi bir örnek oluşturacaktır:

"Yoklama defterinden öğrenmedim sizi,
benim haylaz çocuklarım!
Sınıfın en devamsızını
bir sinema dönüşü tanıdım,
koltuğunda satılmamış gazeteler...
Dumanlı bir salonda
kendime göre karşılarken akşamı,
nane şekeri uzattı en tembeliniz..
Götürmek istedi küfesinde
elimdeki ıspanak demetini
en dahgını sınıfın!
İsterken adam olmanızı
çoğunuz semtine uğramaz oldu okulun
palto, ayakkabı yüzünden.
Kiminiz limon satar Balıkpazarı'nda
kiminiz Tahtakale'de çaycılık eder;
biz inceleyeduralım aç tavuk hesabı,
tereyağındaki vitamini
ve kalorisini taze yumurtanın!
Kaşılıklı ne öğrenmedik sınıfta,
çevresini ölçtük dünyanın,
hesapladık yıldızların uzaklığını,
Orta Asya'dadan konuştuk
laf kıtlığında.
Neler düşünmedik beraberce
burnumuzun dibindekini görmeden
bulutlara mı karışmadık!
"Hazan rüzgârı"nda dökülmüş
"hasta yapraklar"a mı üzülmedik!
Serçeleri mi acımadık, kış günlerinde
kendimizi unutarak!
Rıfat Ilgaz bir öğretmendir. Üstelik toplumunu yakından tanıyan, onların koşullarını ve bunların sebeplerini iyi bilen bir öğretmendir. Doğal olarak da bu özelliği, öğrenci şiirleriyle karşımıza çıkar.
Ancak bu, beraberinde birçok cezayı da beraberinde getirecektir. Bunun örneklerini de, "Sınıf" ve "Remzi" adlı şiirlerinde bulabiliriz.
"Sınıf" adlı kitap tam anlamıyla, hukuki anlamda, "ince elenmiş, sık dokunmuş" bir kitaptır. Çünkü mahkeme kararında her şiirin ayrı ayrı incelemesi ve suç oluşturma gerekçeleri sıralanmış. Şiirlerin incelenmesinden sonra, "TCK'nın 142. maddesinin 1. fıkrası mucibince 6 ay hapsine..." karar verilmiş. Ancak bu karar verildiğinde, bilirkişiye gönderilmiş olan bu kitabın suç teşkil edip etmediğine dair küçük bir paragraf hayli dikkat çekicidir: "Bilirkişi bu kitap hakkında komünistlik propagandası yapmadığını bildirmişse de, 142. maddenin kapsamına girip girmediği hakkında bir mütalaada bulunmamıştır. Fakat daha evvel hükümet tarafından bu kitabın muhteviyatı muzır görülüp heyeti vekile raraıyla toplattırılmış olduğuna göre hükümetçe bu kitabın başka ve mütehassıs heyetlerde tetkik ettirilmiş olduğuna ve propaganda mahiyetinde görülmüş olduğuna şüphe yoktur."
Durum böyle olunca da, doğal olarak cezalandırılmayı hak etmiş Rıfat Ilgaz.
Rıfat Ilgaz, şiirlerinde, dramatik olanı bile, çok yumuşak bir biçimde dile getirmeyi başarmıştır. Bu, şiirlerine bir yönüyle, yaşanan acıların hafifletilmesi gibi bir işlev yüklediği olarak anlaşılabilir. Bunun en iyi örneğini, bir iş kazası sonucu kolunu kasnak kayışına kaptıran işçinin öyküsünü anlattığı "Alişim" şiiridir. Ilgaz, şiirin ilk bölümlerinde, iş kazaları karşısındaki duyarsızlığı eleştirdikten sonra Ali'ye seslenir:

"Üzülme Alişim, bana geçmezse hükmün
Ağanın davarlanıa geçer
Kim görecek kepenek altında eksiğini
Kapılanırsın boğaz tokluğuna
Varsın duvarda asılı kalsın bağlaman
Beklesin mızrabını
Sağ yanın yastık ister Alişim
Sol yanın sevdiğini
Ama kızlar da emektar sazın gibi
Çifte kol ister saracak"
Rıfat Ilgaz'ın şiirlerinde bazı bölümlerinde "alay" bulunmasına rağmen, çoğunlukla "sevgi ve "merhamet" kavramları; şiirlerinin çoğunluğunda kendini hissettiriyor.
Rıfat Ilgaz'da karşıtlık
Sınıf, biçim ve içerik yönünden Ilgaz'ın kendini daha geliştirdiği kitabıdır. Kitabın adından da anlaşılacağı gibi, hem okuldaki sınıfı hem de, toplumsal sınıflar söz konusudur. Kitapta yoksul insanların yaşamlarına dair tablolar yer alırken, Çay, Akşamüstü ve Ne Yapmalı şiirleri, zengin kesimleri konu ediniyor. Bu da Ilgaz'ın günlük yaşamdaki "tezatlığı" yansıtmak için kullandığı bir yöntemdir.
Rıfat Ilgaz'ın şiirinde karşıtlık, sadece zengin fakir ayırımıyla ilgili değildir. Hastalığından dolayı özellikle senatoryumda tedavi gördüğü dönemlerde, hastalık ve ölüm düşüncesi ağır bastığında bile, ölüm kavramını tek başına kullanmaz. Yine ölümü yaşamla, ya da yaşamında önem verdiği değerlerle birlikte ele alır. Bu şiirlerde Ilgaz, yumuşak söyleyişi bir tarafa bırakmış, bir kavga şairi olmuştur artık. "Ölecek misin ya bir meydanda öl / Ya da dağ başında kavgan için" diyebilen Ilgaz, ayağa kalkma umudunu hiçbir zaman yitirmemiştir.
Rıfat Ilgaz'ın işlediği şiirlerinde ele aldığı özgürlük kavramı bile tutsaklıkla birlikte ele alınır. Çünkü özgürlük talebi, var olan baskılar yüzünden özgürlüklerin sınırlanması anlamına da geliyor. "Bu da Bir Özgürlük Şiiridir"den iki bölüm, onun bu konudaki yönelimini örnekleyecektir:

"Bir liseli talebeyle vuruldu bileklerin
Kırk mahkûmin sürüklediği zincire
Tek suçumuz hür insanar gibi konuşmak
Kitaplar suç ortağımız

Çeyrek saat uzaktasın çok değil
O meşhur Babıâlî'den
Tek satır yok sayfalarda
Bu zincirleme tutsaklık üzerine"

Yaşadıkça, Rıfat Ilgaz'ın, daha açık bir şekilde, politik kimlikle okurunun karşısına çıktığı şiirlerden oluşan bir kitaptır. Kimi toplumcu şairlerin, sadece gözlemci ve yansıtmacı tutumundan sıyrılmıştır.
Ancak daha sonraki eserlerinde bunu sürdüremez. Daha sonra çıkardığı, Devam, Üsküdar'da Sabah Oldu, Soluk Soluğa, Güvercinim Uyur mu şiir kitaplarında, toplumsal duyarlılığı yansıtmada yeni şeyler geliştiremez. Ancak, bu, onun yaptıklarının gerisine düştüğü anlamına gelmiyor. Toplumsal gerçekçiliği bütün şiirlerinde kullanmış olan Ilgaz, belli bir seviyede, yaşamı şiirlerinde yansıtma işlevini sürdürmüştür.

Evrensel'i Takip Et