10 Mayıs 2015 04:33

Baltimore’da bir doğru bin yanlışı götürecek mi?

Paylaş

Ayşe TAŞKIRAN

Baltimore’da bardağı taşıran son polis vahşeti, sistemli olarak öldürülen siyahların uzun listesine bir isim daha ekledi. Bu siyah düşmanı düzenin ve ırkçı polis teşkilatının son kurbanı Freddie Gray, 12 Nisan’da polisten canını kurtarmak için kaçarken yakalanıp vahşice dövülen ve bir hafta sonra can veren 25 yaşında bir genç.

Nereden başlamalı anlatmaya?

Kendilerini aklamaya çabalayan Baltimore polis teşkilatının, döverek öldürdükleri Freddie Gray’in polis arabasında kendini yaraladığını söyleyecek kadar çaresiz olduklarıyla mı başlamalı söze. Gray’in minibüse bindirilirken ayakta bile duramadığı çekilen video sayesinde tartışma bile gerektirmediği halde... Doktor raporunun da belirttiği gibi bir kişinin kendi omurgalarını o şekilde kırması mümkün olmadığı halde...

Yoksa, Trayvon Martin’lerin,  Michael Brown’ların, Eric Garner’ların cinayetlerinin yüzyılların birikiminin bir sonucu olduğunu mu anlatmalı önce. Asırlardır yaşadıkları düzenin kendilerini korumaktan çok uzak olduğunu bilen siyahların, sistemden bir beklentilerinin olmamasının ötesinde polis görünce kaçıp canlarını kurtarma çabasında olduklarından mı bahsetmeli. 

Geçtiğimiz yıldan beri gündemde olan “Siyah yaşamı önemli” sloganına “Beyaz yaşamı da önemli” gibi saçma sloganlarla tepki veren ırkçı beyazların, hâlâ siyahların bu düzenli katliamlara kurban gitmelerine gözlerini kapayarak baktıklarını ve olup bitenlerin gerçek nedenlerinden tamamen habersiz olduklarını mı anlatmalı.

SÖZ BALTIMORE HALKINDA

Freddie Gray’in öldürülmesi Baltimore’daki eşitsizliğin ve polis şiddetinin ilk örneği değil ama bardağı taşıran son damla oldu. Yıllardır süregelen sistemli ekonomik ve sosyal eşitsizlik nihayet patlama noktasına ulaştı. Baltimore’da polis ve ırkçı beyazlar tarafından provokasyona getirilip sabırları taşırılan birkaç siyah gencin mağaza yağmalama, dükkan ve araba yakma eylemleri basında tüm siyahların eylemi gibi yansıtıldı. Kameralar yine düzenin yalakası basının elinde. 
Biz en iyisi sözü Baltimore halkına bırakalım. En iyi onlar biliyor neler yaşadıklarını.

“Kameralar bizim yağmalanmaktan koruduğumuz mağazaları göstermiyor.  Ailelerine teslim ettiğimiz kaybolan çocukları, polisin elinden kurtardığımız gazetecileri göstermiyorlar.”

“Yaşam hakkımızı bile savunamıyoruz, hayatımızın bile onların gözünde hiçbir değeri yok.”

“Baltimore’da sıkıyönetimden söz ediliyor. Siyahların yaşadıkları bölgelerde her gün sıkıyönetim var. Biz kanun önünde eşitlik istiyoruz. Biz de bu ülkenin vatandaşıyız.”

“Sürekli hedef olmaktan bıktık artık. Kendi mahallemizde merdivenlere oturup sohbet etmemiz bile yasak.”

“Patlama noktasına ulaştık. Birilerini bu kadar dürtüp tepki vermemelerini bekleyemezsiniz. 

“Çocuklarım büyüdüğünde bir Freddie Gray, bir Michael Brovvn olmalarını, kurban listesine eklenmelerini istemiyorum. Baltimore’daki yakıp yıkmalar burada toplumsal bir sorun olduğunun göstergesi. Bu sayede bu sorunlar herkese duyuruldu. Şimdi ne çözüm getirecekler?”

TARİH KONUŞUYOR

Baltimore’da olanların nedenini anlamak için bu şehrin son 50 yıllık tarihine bakmak yeterli. 1970’lerden bu yana artan işsizliğin sonucu giderek fakirleşen ve şehrin en bakımsız bölgelerine neredeyse hapsedilen siyahlarla, şehir dışına taşınma gücü olan beyazlar arasındaki ekonomik uçurum giderek derinleşmeye devam ediyor. Bebek ölümlerinden sağlık sorunlarına, işsizlikten eğitime, gelir düzeyinden yaşam standartlarına kadar hemen her alanda görülen bu eşitsizlikler, eşitlik ve adalet ilkeleriyle fazlasıyla övünen bir ülkeye yakışmayacak kadar fazla. Tabii bu durumda Baltimore’da son zamanlardaki bütçe kısıtlamalarının eğitim, sosyal faaliyet, spor tesisleri ve okul sonrası programları gibi gençlere yönelik alanda yapılmış olmasına da şaşmamak gerek.
Irkçı düzen ve ekonomik eşitsizliğe, bu sistemin çarkını döndürmek için kullanılan polis şiddeti de eklenince, yaşamını bütün zorluklara rağmen sürdürmeye çabalayan siyahlar can güvenliklerini de kaybediyor ve kendi deyimleriyle “bu yanardağ patlıyor.”

ORTAK PAYDA

Bütün bu cinayetlerin ortak paydalarından biri bu güne kadar hiçbir polisin yargılanmamış olması. Neredeyse polise açık davetiye veriliyor öldürmek için. Yargılanmamaktan cesaret alan ırkçı polisler hızlarını alamıyor. Cinayetler örtbas edildikçe siyah vatandaşların her kayıpla biraz daha büyüyen çaresizlik ve tepki birikimi sonunda patlamaya mahkum.   

Ama bu kez olay farklı gelişiyor. Şimdi bütün dikkatler eyalet savcısı Marilyn Mosby’nin Freddie Gray’in ölümüne neden olan altı polis hakkında açtığı davada. ABD’de yaşayan siyahlar için yeni bir umut kapısı açıldı ilk kez. Tabii akla gelen ilk soru, Baltimore’daki protesto gösterileri olmasaydı bu dava açılır mıydı acaba?

Şimdi nefesler tutulmuş durumda. Adalet sistemine güveni olanlar “adalet yerini bulur nasılsa” derken, bu sistemden sürekli darbe yemeye alışmış siyahlar ise olaya daha şüpheli ve umutsuz bakıyorlar. “Bir yolunu bulup temize çıkarlar elbet” diyor bir Baltimore sakini. 

ABD’de çoğu beyazın gurur duyduğu o adalet sistemi bu kez işleyecek mi acaba? 
İlk kez bir doğru binlerce yanlışı götürecek mi?

ÖNCEKİ HABER

20. yılında Cartel: 1 numara, en büyük!

SONRAKİ HABER

Ferzad’dan Xosrowanî’ye büyüyen isyan

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...