03 Mayıs 2015 03:46

Ayların en zalimi Nisan bitti

Nisan bitti. Anlaşılmaz olan ne, sorusunun karşılığını geçip giden Nisan’a sormalı belki de. Dünyanın daha güzel olması için toprağın ve madenlerin sesiyle konuşan insanların ısrarında sır yok. Bahara gebe kadınlar, göle gebe kadınlar, sözcüklere gebe kadınlar sezdirmeden gelenin ne olduğunu fısıldıyor bize.

Paylaş

C. Hakkı ZARİÇ

Geçip giden ne, bunu soruyor hayat belki de. Eskiyenin, onarılmaz olanın, uzakta ve erişilmez olanın ne olduğuna yanıt arıyoruz belki de.
Sezdirmeden doluyor boşluk. Sezdirmeden sızıyor çatlaklardan. Ağaçların boyu uzuyor. Öylece bakıp duracak mıyız, baharın sesine ortak mı olacağız! Söz yokuşa sürüyor burada kendini.
Nisan bitti. Anlaşılmaz olan ne, sorusunun karşılığını geçip giden Nisan’a sormalı belki de. Dünyanın daha güzel olması için toprağın ve madenlerin sesiyle konuşan insanların ısrarında sır yok. Bahara gebe kadınlar, göle gebe kadınlar, sözcüklere gebe kadınlar sezdirmeden gelenin ne olduğunu fısıldıyor bize.
Çorak Ülke şiirinin giriş dizesinde “Nisan en zalim aydır, gövertir”, demişti Eliot. Mevsimlerin ve yılların geçip giderken geride neyi bıraktığını, neyi özlediğimizi, neyi paylaşmak istediğimizi imliyordu belki de. Bunların dışında, aklımızın ucundan geçmeyen bir şey çağrıştırıyordu Eliot, kim bilir. Biz şiirin ihtiyacımız olan kısmına yaslanıp adlandıramadığımız şeye biçim vermek için en zalim ay Nisan’a böyle seslenmeyi tercih ediyor olabiliriz.
Yağmaya açılmış bir bahçenin kırık dallarından aryalar biriktiriyor bile olabiliriz. Yarına dair her şeyin biçim bulmasını istiyoruz. Karanlık yollardan, karanlık limanlardan, ıslak istasyonlardan, telaşlı otogarlardan, imlâsız havalimanlarından çıkıp gitmek istediğimiz kollara birikmiş uykularımız var. Bundan endişesi yok gecenin. Dokunduğun yerden çıkan ah sesleri de tanık buna.
“Eğer aşktan söz edildiğini duymamış olsalar hiçbir zaman sevemeyecek olan insanlar vardır” demişti, atalarımızdan bir şair, La Rochefoucauld.
Kim saçlarında baharın güneşini kurutuyorsa üstüne almasın.
Nisan bitti. Sonunda bitti Nisan. Dağların doruklarında eridi kar. Laleler gülümsedi kent meydanlarında.  Zeytini ve limonu sevdik bunun için. Birlikte güzel olanın insana yasaklandığına tanık kılmak için, ne güzel meydanlar. Işığı, dallarında çıldıran meyveleri paylaşmak için meydanlar ne güne duruyor!..
Biz ki gömlek cebimizde birinin fotoğrafını taşımadık, yıllar geçti. Bir markanın simgesi oldu kalbimizin üstünde. Yangından gelip depreme giderken, kendimizden kaçtık en çok. Dileklerimize değil, dizlerimizde yatana inandığımızdan sızladı papatyalar.
Şarkıların söylendiği sokaklara çıkmalıyız. Ezberi bozuk çekmeceleri geçersiz kılarak, yavan huzura kafa tutarak, küllerinden yeniden doğarak eskimiş afişlere sorular sormalıyız. Orada nedenini sorgulamalı temiz giyitlerle gülümsediğimiz fotoğraflar. Saklı tuttuğumuz neyse onunla yüzleşmeli, böğrümüzü deşen acılara neden oluşturmalıyız. Belki seslenerek, belki mırıldanarak, belki susarak ama bilerek, ama isteyerek, ama el olanın herkes gibi olması için, rahatımızı kaçırarak, sırasını bekleyen sözcüklere yaslanarak en çok da! Gitmeli ve orada kemanın sesiyle üstümüze hücum emri vermeliyiz. Orada üzüldü nar, orada deniz yosun kustu, orada erkenci martılar geceye yakalandı; akşam sefaları nedensiz, camgüzellerinin boynu bükük,  kokusuna yabancı sardunyalar, aşk merdiveninin ahşap basamakları çürümüş nemden, masum değil artık yanık omuzlu papatyalar. Rıhtımlar boyu anlamını arıyor mazinin çiçekleri. Rüzgârın öptüğü yerde gülüşü eskiyor kasımpatıların.
Tulumunda yağ lekesi biriktiren çocuklara danışmalı, bir eli süpürgede bir gözü aynada berber çıraklarına sormalı, yemeklere yutkunarak bakan komilerin uykusuna yatmalı, ellerini saklamayı uzun süre önce bırakmış boyacılara siyahı, puslu aynalarda ömrünü karartan hayalperestlere matbaada neyin olup bittiğini anlattırmalı, giymeyeceği ayakkabıların köselesine çivi çakan minik ellerin salladığı çekici tanık kılmalıyız ömrümüze. Taşı avuçlayan Diyarbakırlı çocukların yüzlerinden eksilmeyen ne, ona bakarak biçim vermeliyiz şarkılara.
Nisan bitti. Ayların en zalimini geride bıraktık. Kırgın bir kalple açtığımız kapıların ardında yüzümüze vuran bahar kışkırttı damarlarımızda akan kanı.
Nisan bitti. Mayıs için ne çok nedenimiz var. Haziran’a dair her şeyi şairler anlatabilir. Temmuz yangını belleklerimizde diri hâlâ. Ağustos’tan sonra Eylül sarışın bir karşı duruş.
Yağmaya açılmış bahçelerde eskiyen ömrümüz değil, durduğumuzdur. Gidemeyip kaldığımız yerde eskiyor güzele dair olan her şey. Gitmenin ve ısrar etmenin değirmenlerine su taşımalı, sevincin meyvelerini büyütmek için nedenlerimizi çoğaltmalıyız.
Sonra?
Gülmek devrimci bir eylemdir, diye yazılmamış mıydı duvarlara Gezi’de?
Daha beni soracak olursan, her şey isyan!
Daha buraları soracak olursan, her yer devrim!

ÖNCEKİ HABER

Çocukluk kahramanları da büyür: Tsubasa

SONRAKİ HABER

Mustafa Aksu Hıdrellez’in baharıdır

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...