08 Mart 2015 04:17

Barışın yolu Kabataş’tan geçer

Kabataş iftirasının giriş, gelişme ve sonucu; ‘Yeni Türkiye’nin bi nevi kısa hikayesidir. İktidarın 12 yıldır yürüttüğü ‘normalleşme-milli birlik-kardeşlik projesinin’ hayatımıza düşen özetidir.

Paylaş

Elif YILMAZ*
 
Kendisini beklettiği için kocasına öfkelenen bir kadın, ‘intikam’ saikiyle sahtekarca bir mağduriyet yaratır. Ki; özel hayatın sahiplerinin kendine özgü iç işleyişi olabilir. “Karı-koca arasına girilmez” der büyüklerimiz. Biz de girmeyelim. Ancak yalana tanık olan bir komşu olsam; sadece şahısların hayatlarındaki ‘nefret ve kin’ unsurları hakkında fikir sahibi olup, belki bunun dedikodusunu yapma payına sahip olabilirim hayatın olağan akışı içinde. Neyse hikayenin girişi, aynı yastığa baş koyulan eşe sahtekar bir mağduriyet hikayesiyle başlıyor dediğim gibi. Eş, şu meşhur ‘evde zor tutulan yüzde 50’nin dışındakileri’ artık nasıl görüyorsa, bu fantastik saldırı hikayesine hemencecik kanıveriyor. Aklı başında bir insanın aklına gelmesi gereken sorular ne hikmetse bir türlü aklına gelmiyor. Bu zaten başlı başına bir körlük noktasını gösteriyor. MOBESSE görüntülerine göre; olay günü 1 dakika içinde olay yerinden ayrılıyorlar. Böylesine vahim bir olay karşısında hemen yola koyulmak yerine çevreye bakınmak, öfkeli hareketler sergilemek, etraftaki kişilerle görüşmek vs gibi normal reflekslerin hiçbiri ne kadında ne erkekte görünmüyor. Aksine, sakin sakin karşıdan karşıya geçiyor karı-koca. Hadi kadın eve gelince olayı anlattı diyelim. Böyle bir vahim saldırıyı insanın eve gidene kadar içinde tutması da normal bir refleks değil. Tamam karı-koca arasına girmeyelim dedik, çıktık evin içinden.

AKLIN KÖRLÜK NOKTASIDIR NEFRET!

Ama bildiğiniz gibi, mevzu çekirdek aileden çıkıyor. Koca, siyasi bir kişilik ve aynı zamanda anladığımız kadarıyla ailenin iktidarı olan babasına gidiyor. Ki burada da kocanın hissiyatı, eşinin acı çekmesine duyduğu öfke olsa yine de aklın devreye girme şansı var. Ancak mevzu ‘iktidar düşmanları’ olunca, o ihtimal ortadan kalkıyor. Fırsat bu fırsat koca da, karısının kendisine anlattığı yalanın yanına, kendi sahtekar mağduriyet duygusunu koyup, olayı nefretle ikiye katlayıp babasına anlatıyor. O da, o dönemin Başbakanı’nda alıyor soluğu. Onun mevzusu da gelini ve oğlunun yaşadığı şeye duyduğu öfke olsa sadece, yine akıl kapıdan kendini gösterecek. Soracak kendine; “Deri eldiven, bandana, üstü çıplak insanlar”... Yaşını başını almış ailenin reisi konumundaki kişi, “Allah allah, yahu bunca yıldır bu ülkede, Türkiye’nin en büyük metropolünde yaşıyorum böyle tipler, mevzu hiç görmedim’ diyecek en azından. Ama aklın körlük noktasıdır nefret! Bir de beslenme zinciri nefret üzerine kurulunca, akıl tutulur masada.

AMA YERLİ...

Sonra ‘darbe karşıtı, ileri demokrat, üstün gazetecilik vasıflarına sahip, her biri başlı başına etik değer’ olan basının yeni meşhurları alıyorlar kalemleri ellerine. Onların da meslek meşrepleri için fırsat bu fırsat. Hikayede, iktidarın en sevdiği, beklediği ‘kahraman ve anti kahraman’ var: “Benim başörtülü bacım” ve “ahlaksız darbeciler”... Dert sadece kadın ve ortada bahsi geçen çocuğun yaşadığı olsa yine, akıl bi' reverans yapacak önlerinde: 5N1K girecek devreye, yalan çözülecek. Ama stajyer seviyesindeki meslek bilgisi bile çöpe atılıyor bu ustalar tarafından ne hikmetse. ‘Sahte mağduriyet’ hikayesinden böylece dünyanın gelmiş geçmiş en fantastik mağduriyet hikayelerinden biri çıkıyor ortaya. Tamamen yerli yapım bu üstelik. Gerçi burada hak teslim etmek lazım. Gerçi senaryo da hayli bi' Amerikan esintisi görülüyor. O kadar da olacak. Hayal dünyamız 80’lerden beri onlara ihale edilmiş nasıl olsa.

TARTIŞMASIZ ‘BÜYÜK EMEK’

Senaryoya öyle tapıyorlar ki, ‘Ya nasıl olur’ şeklindeki en ufacık sağ duyulu tereddütlere bile tahammülsüzce ‘Görüntüler var’ diye bar bar bağırıyorlar. Tabii sadece bununla kalmıyorlar, ‘Kadının beyanı esastır’ ilkesini çıkarları için kullanarak el birliğiyle tecavüz ediyorlar. Yine bi bölüm ‘darbeci’ ilan ediliyor. “28 Şubat’ta neredeydin” ve benzeri soruları yine çat pat gibi atılıyor ortamlara. Bu arada Başbakan kürsülerden “İnsan olan, haysiyeti olan, vicdanı olan...’ ‘Benim başörtülü bacıma bunları yaptılar’, “Görüntüleri yayınlatacağım” diye bağırarak kendisine güvenip oy vermişleri de sahtekar bir mağduriyet hikayesine ortak ediyor. Tam yeri gelmişken, Bülent Arınç’ın geçen ay söylediği ‘Yüzde 50 bize nefretle bakıyor’ sözlerini hatırlatmakta fayda var. Bu duygular öyle tepeden falan inmedi. Yaratılmasında ‘büyük emek’ var gördüğünüz gibi.

AMAÇ GERÇEK YARATMAK

Neyse, sonrası malum MOBESSE görüntüleri çıkıyor ortaya. Ortada ne bandana, ne deri eldiven kreasyonu var, ne çiş, ne kavga var hatta ötesi münakaşa bile yok. Ama palasıyla Taksim’de kadına saldıran esnaf, Taksim Meydanı’nın ortasında kafasından vurulup komaya girmiş Lobna var mesela. Yukarıda bahsi geçen senaristlerin, bir gün bile ‘Kadına şiddet’ diye kalem oynatmadığı gerçek mağduriyet hikayeleri..Ama gerçekle ilgilenen zaten yok o cenahta. Amaç, bi gerçek yaratmak. Ama yalan bile, hayata dair bi namus baskısı taşır içinde. En azından Adile Naşitli, Münir Özkullu yerli yapımlardan bunu öğrenmiştik biz.

BİLİM ADAMLARI GÖREVE

Yeni Türkiye’de kendilerine yazar konumu verilmiş bu korkunç senaryonun aktris ve aktörleri, normal bir ülkede sokağa çıkamaz hale gelecekken onlar köşelerinden yine ahlak,edep, haysiyet dersi vermeye devam ettiler. Geçen hafta aralarından birinin avukatının ‘Kabataş bir yalandır’ itirafı üzerine yine arsızlıkları panik atak geçirip örgütlendi. Köşelerinden toplaşıp, aynı başlıkla yine nefret kustular. Bir tanesi yazısına, yine ‘Başörtülü bacım’ diye başlayarak beslendiği nefreti, bölücülüğü kendi ağzından net itiraf etmiş. Ağzından ‘din, iman, barış, kardeşlik’ laflarını düşürmeyen bir tanesi, ‘Doğru olmasa ne olur, bunlar zaten o olayları yapacak karakterde insanlar’ diye bir gerçeği kenara çekip niyet okuyuculuğa transfer etmiş. ‘Görüntüler var’ diye günlerce yırtınan bu kişiler ‘Artık kadın şiddetinde görüntü mü arayacağız’ kadar bel altı vuruşuna kadar getirmiş işi. İnsanın ikbal, iktidar hırsı ve cahillik karmasıyla geldiği bu nokta, bilim adına araştırılmaya değer veriler de sunuyor aynı zamanda. Bu halleri ‘İnsanlığın geleceğine hizmet’ adına uzmanlar tarafından incelenmelidir.

TARİHSEL SORUMLULUK

Neticede, Kabataş olayı, iktidarın kökündeki ‘mağduriyet hikayesi’nin ete kemiğe bürünmüş halidir. Bu kavram üzerinden ekilen nefretin boyutları ürkütücüdür. Millet bu olaydan şans eseri birbirini boğazlama noktasından geri dönmüştür. Ancak, uyuyan hücre gibidir nefret, ekimi yapılmaya görsün, zor atılır topraktan. Bu iftira ile ilgili bundan sonra söylenecek tek şey vardır: O da nefret tohumunu eken, hasadından kar bekleyenlerin yargı önüne çıkarılmasıdır. Bu senaryoda emeği geçen herkesin “Halkı kin ve düşmanlığa tahrik” suçundan yargılanmalarını ısrarla talep etmektir. Bu, hukuk için, demokrasi için ama daha da önemlisi ‘insanlık onuru-barış ve ibret’ için açılması zorunlu bir davadır. Bu davanın açılması, bu ülkenin insanlarının geleceği için tarihsel bir sorumluluktur.

*Gazeteci

ÖNCEKİ HABER

Berkin Çocuk için

SONRAKİ HABER

Erkekler kadınların tanıdığı krediyi aptallık sanıyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...