08 Mart 2015 04:09

Yaşar Kemal soğumaz, sönmez

Neşet Ertaş için söylediği, manifestoya dönüşmüş o 'bozkırın tezenesi' sözünü biz, çok daha kolay Yaşar Kemal için söyleyebiliriz: Türkçenin tezenesi, coğrafyanın meydan sazı, mazlumun avazıdır O.

Paylaş

Şükrü ERBAŞ

Victor Hugo, Homeros için söyler: “Homeros, soğumaz, sönmez.”Bu görkemli ve bir o kadar acılı coğrafyanın, 2800 yıl sonraki çağdaş Homeros’u için de o kadar geçerli bu söz: Yaşar Kemal, soğumaz, sönmez. Azıcık kulak kabartırsak, O’nun sesinde -harflerinde- bizler, çok önceden susmuş olan bütün büyük yazarların ve hayatların sesini duyarız. Elbette sadece susmuş olanların değil, gelecekte biz ölülere seslenecek olanların da seslerini duyarız. Goethe’nin, Mozart için söylediği şu sözü biz, Yaşar Kemal için aynı hayranlıkla, içtenlikle uyarlayabiliriz: “Mozart, müzik sanatında ulaşılmazlığın simgesidir. Şiirde Shakespear’in olduğu gibi. Onun sanat evreni de belirişi açıklanması olanaksız bir mucizedir.” Yaşar Kemal’in yaratıcı dehasındaki mucizeyi biraz aralarsak, sürgünden çocukluğa, yoksulluktan yalnızlığa, farklı kültürlerin çatışmasından müthiş bir hayal gücü sentezine bir dizi görünen açıklama buluruz ama yine de, dildeki bu billurlaşmış mucizeyi anlamaktan aciz kalırız. Sanırım bu ülke, çok kolay anladığını sandığı bu büyülü anlatımı belki yüz yıl sonra çok daha açık biçimdegörecektir.
*
Yoksul insanların, mazlum insanların, kimsesiz insanların; gündelik hayatı çerisinde hiçbir şey yüklemediğimiz, hatta kızdığımız, öfkelendiğimiz, küçümsediğimiz insanların, kısaca bizlerin o sıradan hayatlarından nasıl bir dünya trajedisi, öyküsü, destanı çıkabileceğini hepimize öğreten bir halk kahramanı, dervişi, çocuğudur. Bütün bunların önünde ve ötesinde bir dil büyücüsüdür. Bu öyle bir büyüdür ki, bir kötülüğü anlatırken bile dil bizde tuhaf bir saygı, hayranlık duygusu uyandırır. (Topal Ali’nin İnce Memed’in peşine düştüğü anlatımları hatırlamakta yarar var) Yunus- Karac’oğlan- Pir Sultan ve Nâzım’dan sonra, Türkçe yazan konuşan herkesin başöğretmenidir. Neşet Ertaş için söylediği, manifestoya dönüşmüş o “bozkırın tezenesi” sözünü biz, çok daha kolay Yaşar Kemal için söyleyebiliriz: Türkçenin tezenesi, coğrafyanın meydan sazı, mazlumun avazıdır O.
*
Edip Cansever’in o güzelim Doğa Çeşnicisi şiirinin adını da kendini de aynı heyecanla Yaşar Kemal için söyleyebiliriz. Hatta daha fazlasıyla söylemeliyiz. “Bir doğa çeşnicisiyim ben alışılmadık” diyen Cansever’in şiiri nasıl bitiyordu:“Hiçbir ses yakalayamaz beni / Dağlarda küskün, küçük / Bir ot parçasının yankısından başka.” Dağlarda, ovalarda bahçelerde küskün, küçük o ot parçasının yankısı, büyüye büyüye neredeyse Tanrıya kadar uzanmıştır. Haydi, Tanrıya kadar uzanma biraz abartılı oldu diyelim, o ses öyle büyümüştür ki, dünya edebiyatının, insandan insana acıyla güzelleşmiş başyapıtlarına dönüşmüştür. Yaşar Kemal’de doğa, tepeden tırnağa insandır. Doğanın bu insanlaşması öyle bir yere varır ki, insan artık doğa olmadan bir hiçtir. Ağaçlar bulutlarla söyleşir, ırmaklar geyiklerle dağlara akar, çakırdikenleri yılanlarla ıslık çalar, gelinler karanlığı kirpik kirpik yıldızlarla donatır, Çukurova’nın sıcağı yaprak yaprakacı ve ekmek olur, Ağrı Dağı Anavarza kayalarına konuk gelir, turaçlar eşkıyalara ev sahipliği yapar, alın teri çiğdemlere rengini verir, büyük acılar karıncaların ağzıyla büyük denizlerden can suları içer... Bütün bunlar binbir hale girerek insan denen sonsuzluğu, iyilik ve kötülük halinde dünyanın dört bir yanına dağıtır.
*
Zulmün artsın, zulmün artsın, zulmün artsın ki tez zeval bulasın! Bu söz halkın, sözcüğün dolu dolu anlamıyla bir kötülük örgütlenmesi olan ve çağlar boyu kendisini ezen devlete karşı, kalbini, onurunu, öfkesini ve içindeki iyilik duygusunu koruduğu en derin çığlık, en yüce sığınak olmuştur. Bu söz Yaşar Kemal’le yepyeni anlamlar kazanarak, çağdaş dünyanın temel insan haklarını, bütün mazlum halklarını, bütün kimlikleri ve kültürleri savunmanın yedi renklibayrağı olmuştur. O bir Kilikya ağıdıdır. O, suyun iki yakasındaki mutsuz mübadildir. O, yüzünü güneşe dönmüş Êzidi’dir. “Korumaya alınmış” bütün gelinlerdir, kızlardır. Suriye çöllerinde yüz yıldır ıslık çalan Ermeni kemikleridir. Ninova’dan Kilikya’ya kanatlı bir Asur yazısıdır. Cemaatsiz bir kilisedir, sinagogdur. Bütün bu acılardan utanan bir Türk’tür... Haysiyetin, insandan harflere, harflerden insana dönüşmüş görkemidir Yaşar Kemal... Bu kısacık saygı sözlerini kendi sözleriyle bağlayalım dilerseniz:
“Bugün bizim işlediğimiz insan değerleri yok olarak değil, değişerek, gelişerek, tazelenerek dört yüz, beş yüz yıl sonraya kadar gidecek. Nasıl eski Yunan’dan bize kadar gelmişse. Onun için bizim de klasiklerimiz olacak. Kısaltılmış, uzatılmış metin değil sorun.(…)Gelecek gelecektir, biz oraya gerçekten kendimizi sağlıklı yollayabilirsek gelişmelere yardımcı olmuş oluruz.

ÖNCEKİ HABER

‘Bu ızdırap hiç yaşlanmaz’

SONRAKİ HABER

Bizim Nobelimiz

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa