08 Mart 2015 04:01

Evlat acısıyla yorulmuş bir anne: Şadan Eren

Belki binlerce evladın adıyla Erdal’ın hayat bulduğunu daha erken öğrenebilse daha kolay yüzleşebilirdi ve bu acıyı yalnız göğüslemezdi.

Paylaş

Selma GÜRKAN*

Şadan annenin ölüm haberini aldığımda aklımdan hızla şu sorular geçti. Yorulmuş yüreği dinlenceye çekilmiş miydi? Evlatla buluşma duygusu muydu? Yaşanılanların ağır yükünden bir an kurtulmak mıydı? Şadan Eren için, Şadan anne için belki bu soruların cevabının hepsi geçerliydi.
Şadan anne ile tanışmamız düştü aklıma sonra. Erdal’ın katledilmesinden yıllar sonraydı. Çünkü Şadan anne için oğlunun arkadaşları ile buluşma belki oğlunun ölümüyle yüzleşmeydi ve bu yüzleşmeye son yıllara kadar hiç hazır olmamıştı. Eren ailesinin yaşadıkları sadece bir evlat, bir kardeş kaybetmek değildi. 12 Eylül askeri faşist darbesinin tüm baskı, şiddet ve zulmünün sonuçlarını yaşamak demekti. Şadan anne, bunu anne yüreğinde katmerlisiyle yaşamıştı. Mesela eşini Erdal’ın katledilmesinin ardından 1984 yılında kaybetmişti ve bütün bir yükün taşınmasında kendisini yalnız bıraktığı için kızarak ama sevgiyle anıyordu onu. Yine aynı yıl bir askeri aracın çarpması sonucu ağır yaralanan Şadan anne hem kazanın hem de evlat acısı ile birlikte 12 Eylül’ün tüm şiddetinin ve baskısının yarattığı fiziksel rahatsızlıkları ve manevi yorgunluğu yalnız başına göğüslemeye çalışmıştı.
Erdal Eren’e,  yakalandığı andan itibaren emniyet ve cezaevi süreçlerinde yapılan özel muamele yıllarca ailesine de yapılmıştı. 12 Eylül askeri darbesinin amaçladığı, toplumsal mücadelenin bastırılması, neoliberal dönüşüm için ekonomiden kamu idaresine tüm sistemin uygun hale getirilmesi, örgütlülüklerin dağıtılması, devrimci kadroların baskıyla yıldırılması, kişiliklerinin yok edilmesi ve gözaltına alınan, tutuklanan yüzbinlerce kişinin ailesi ve yakınlarının,  işkence, baskı ve şiddet ile de tüm toplumun sindirilmesiydi.  Şadan Eren bir taraftan bu baskı ve şiddeti tüm benliğinde yaşarken diğer taraftan, eş dost, konu, komşu arasında oğlunun asker katili damgasını yemiş olmasının bütün ağırlığını yaşamıştı. Ne zaman konusu geçse “benim oğlum öldürmemişti o askeri” sözleriyle oğlunun tüm masumiyetini ana yüreğiyle sarmalayarak ifade ediyordu.

BİNLERCE EVLADI OLDU

Davanın ağırlığı salt Erdal’ın yaşının küçüklüğü ile alakalı değildi tabii ki. Dava en başından itibaren dayanaksız, delilsiz, hukuksuz, yargılamanın asgari kuralları bile uygulanmaksızın  sürdürülmüş ve idam kararı verilmişti. Bu dava 12 Eylül’ün, her türlü işkenceyi içeren insanlık dışı uygulamalarıyla birlikte hukuksuzluklarını da tüm çıplaklığı ile ortaya koymuştu. 12 Eylül’ün en ağır örtüsü açılmaya başladıktan sonra bu davanın neresine dokunursanız dokunun işkence ve hukuksuzluklar sapır sapır dökülüyordu. Egemenler nasıl ki Erdal’ı ilk yakalandığı andan itibaren idama mahküm etmişti, halk nezdinde de  bu yargılamanın hukuksuzluğu mahkum olmuştu. Halkı Erdal’ı evladı bilmişti. Binlerce oğulun ve kızın ismi Erdal Eren, Erdal, Eren, Erencan, Erengül… yani halk Erdal’ı bağrına basmıştı ve binlerce evladının adında onu yaşatıyordu.
Biz tam böyle çok yorgun döneminde tanıştık Şadan Ana ile. Devrimci 78’lilerden Aysun Cerek, Evrensel’den Sultan Özer, Nazan Eren ve “Oğlunuz Erdal” belgesel ekibinin Şadan annenin yüreğindeki kilidi açmaya çok önemli katkıları oldu. Kuşkusuz bu kilidin açılması öyle kolay olmamıştı. Erdal’ın idamının engellenmesi için ulusal ve uluslararası ölçekte mücadele eden, kampanyalar örgütleyen bizler Erdal’ın katledilmesini kolay, kolay kabul edememiştik. Bu gerçeğe alışamamıştık. Çünkü Erdal’ın suçsuzluğuna ve mücadelemizin gücüyle onu ipin önünden alacağımıza o kadar inanmıştık ki, bu nedenle ne idamını ne ölümünü kabullenebilmiştik. Kaldı ki, ailenin hele de Şadan annenin bu duyguyu en derinden yaşaması kadar olağan bir durum söz konusu olmaz sanırım. Belki binlerce evladın adıyla Erdal’ın hayat bulduğunu daha erken öğrenebilse daha kolay yüzleşebilirdi ve bu acıyı yalnız göğüslemezdi.
Buluşmaya tanıklık etmemiştim ama Metin Göktepe’nin annesi Fadime Göktepe ve Hasan Ocak’ın annesi Emine Ocak ile buluşmalarından sonra Şadan anne biraz daha sağalmış gelmişti bana. Her buluşmayı heyecanla beklediğini biliyorduk ve yüreğinin kilidi açıldıktan sonra ziyaretlerimiz ona çok iyi geliyordu. Ziyaretlerimizi son dakika haber veriyorduk yormamak için ama hazırlık yapmasına olanak fırsat vermediğimiz için sitemkarca azarlanıyorduk. Sultan (Özer) biraz aramasa Şadan anneden azarı yiyordu.
Şadan Eren anne haliyle ve kadın kimliğiyle sistemin bütün yükünü çekmişti ve bakışlarındaki hüzün tüm çıplaklığı ile görülüyordu. Tıpkı Fadime ana, Emine Ocak, Berfo ana, Gülsüm Elvan, Emel Korkmaz, Fadime Ayvalıtaş, Fahriye Yıldırım, Sayfı Sarısülük, Hatice Cömert ve ismini sayamadığımız diğer anneler gibi... Şadan anne 12 Eylül generallerinin ve diğer sorumluların yargılanmasını ve yaptıklarının hesabını vermelerini çok istiyordu diğer anneler gibi. 12 Eylül darbecileri ile  ilgili resmi yargılama ne olursa olsun halkın vicdanında mahkum olmuş olmaları bu beklentisini bir nebze de olsa karşılamıştı. Şimdi doğanın muhteşem döngüsü içerisinde eminim oğluyla buluşacağı bir nokta bulacaktır. Şadan anne ve evladını yitirmiş tüm anneleri saygıyla ve hürmetle anıyorum. Güle güle Şadan anne, güle güle…

*Emek Partisi Genel Başkanı

ÖNCEKİ HABER

İstihbaratçı ve politika

SONRAKİ HABER

Yaşar Kemal ve Çukurova

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...