08 Mart 2015 03:42

Acıdan yükselen mücadele ya da kadın olmak zor!

Yüzyıllardır yaptığımız gibi bu sene de bir kere daha haykıracağız: Aileye köle, sermayeye kul olmayacağız! Geceleri de, sokakları da, meydanları da bırakmayacağız!

Paylaş

Banu KAVAKLI BİRDAL

Kadınların sosyal, ekonomik ve siyasi eşitlik talepleri tarih boyunca direnç ve şiddetle bastırılagelmiş. 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar gününe gelmeden önce daha gerilere gidelim ve erkek egemen sistemlerin ve iktidarın kadınlıkla, kadınların güçlenmesiyle nasıl da uğraştığına tarihten bir başka örnekle bakalım. Bir devlet yöneticisi olarak ne kadar başarılı olduğunu teslim etmek yerine kadınlığını(!) kullanarak Sezar’a yaptıklarıyla tarihe geçen, adına basılan sikkelerin üzerindeki görüntüsü “çirkin” bulunduğu için hayal kırıklığı yaşatan Kleopatra’dan daha eski bir başka Mısır’lı kadından bahsetmek istiyorum. Eril iktidarın tarihin sahnesinden silmeye çalıştığı Mısır’ın ilk ve tek kadın firavunu olan Hatshepsut. MÖ 15. yüzyılda öncelikle üvey oğlu Thutmose III’ün naibi olarak ülkeyi yönetmeye başlayan, başarılı yöneticiliği sonucu Mısır’ın ilk resmi kadın firavunu olan Hatshepsut firavun oluyor olmasına ama iktidarı erkeklikle özdeşleştiren zihniyet —ismini eril iktidara referans yapacak şekilde değiştirse de— bir türlü içine sindiremiyor bu kadın yöneticiyi. Varlığıyla geleneksel Mısır anlayışındaki evrensel uyumu, yani erkeklik ve iktidar arasındaki bağı, tehdit eden ve başka kadınlara örnek olabilecek bu kadının hayatı bir başkasının eliyle sonlanmıyor bildiğimiz kadarıyla. Ancak ölümünden sonra onu ve dönemini Mısır tarihinden silmeye çalışarak, heykellerini, yazıtlarını, resimlerini ve dahi hatırasını yok ederek sarsılan uyumu onarmaya çalışıyor eril iktidar. Ne hikmetse her devirde düzeni tesis etmek için kadınları feda etmek gerekiyor!
Kadınların eşitlik, özgürlük ve hak talepleri için mücadele verdikçe yok ediliyorlar. Tarih boyunca tüm kazanımlarımızın ardında büyük acılar ve o acılardan yükselen bir mücadele var. 8 Mart 1857’de New York’taki tekstil işçisi kadınlar 10 saatlik iş günü, insanca çalışma koşulları ve eşit işe eşit ücret talepleriyle sokağa çıktıklarında polis acımasız bir şiddetle bastırmıştı kadınların çığlığı. 51 sene sonra, bu defa 1908’in 8 Mart’ında binlerce tekstil işçisi kadın aynı taleplerle beraber sosyal, ekonomik ve politik hak taleplerini dile getirmek ve hem de bu uğurda canlarını veren kız kardeşlerini anmak için sokakları tuttuklarında onların karşısına da aynı polis şiddeti çıkar.
Antropolog Veena Das toplumsal cinsiyete dayalı şiddetin “düzeni sağlama”daki rolüne dikkat çeker ve böylesi bir toplumsal tahayyülde şiddetin düzeni bozmaktan ziyade sıradanlaşmasıyla düzenin parçası olduğunu ifade eder.  Sisteme yedirilmiş çeşitli şekillerdeki şiddetin tüm ötekileriyle beraber kadınları da ehlileştirmeye çalıştığı bir dönemi yaşıyoruz. Kadına yönelik erkek şiddeti tırmanırken kadın emeğinin görünmez kılındığı, nice acı ve mücadeleyle kazanılmış hakların tırpanlanmaya çabalandığı, ücret karşılığı çalışmanın, toplu taşımadan faydalanmanın, hava karardıktan sonra dışarıda olmanın, bedeni üstünde tasarruf sahibi olmanın neredeyse bir lüks haline geldiği bir dönem. Kapitalizm ve patriarka el ele kadını eve ve aileye kapatmaya uğraşırken buna direnen kadınları sıradanlaşmış şiddetle sindirmekte beis görmüyor. Devlet yaşam hakkını dahi koruyamadığı kadınların erkek katillerini yargılarken eril adalete sözde saygılarının simgesi olan kravatlarına bakarak ‘iyi hal’ indirimi veriyor, ‘haksız tahrik’ indirimleriyle kadınların cansız bedenleri katillerinin erkeklik onuru altında eziliyor. Analıktan, bacılıktan, karılıktan, namustan, emanetten insanlığa terfi edemiyor bir türlü kadınlar.
Kadınların “aileye köle, sermayeye kul” etme uğraşının son halkalarından biri de AKP’nin Ailenin ve Dinamik Nüfusun Korunmasına dair kanun tasarısı ile çıktı karşımıza. Ne kadına yönelik şiddetin engellenmesi için, ne de kadın emeği ve istihdamına dair politika oluştururken ‘makbul’ kadınlar dışındaki (örgütlü ve feminist olarak okuyunuz) kadınları muhatap kabul etmeyen AKP hükümeti anneliği de, evliliği de, kariyeri de onlar adına belirlemiş görünüyor. Esnek çalışma adı altında düşük ücretler, güvencesiz ve kötü çalışma koşulları, imkansızlaşan emeklilik, artan bakım yükümlülüğü  ve bağımlı hayatlara mecbur bırakılan kadınlar için yaklaşık 150 sene önce sokaklara çıkan emekçi kız kardeşlerinin uzattığı bayrağı almaktan başka yol kalmadığı aşikar.
Yüzyıllardır yaptığımız gibi bu sene de bir kere daha haykıracağız:
Aileye köle, sermayeye kul olmayacağız! Geceleri de, sokakları da, meydanları da bırakmayacağız!

ÖNCEKİ HABER

Hizbullah: Uluslararası toplumun tek endişesi

SONRAKİ HABER

Defne devrimine devam

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...