08 Şubat 2015 05:16

Namus bekçileri: Aile ve mahalle kimi koruyor?

Kadına yönelik şiddet ve toplumsal cinsiyet eşitsizliğinde kutsal bir kurum olarak aile ne ifade ediyorsa toplumsal kutuplaşmalar söz konusu olduğunda mahalle de onu ifade ediyor. Farklı olanın, muhalif olanın, düzene karşı çıkanın sesini yükseltemeyeceği bir yapı için kilit taşı görevi üstleniyor mahalle.

Paylaş

Banu KAVAKLI BİRDAL

Kadına yönelik şiddetin AKP iktidarı için ciddi ve kararlı adımlarla üzerine gidilmesi gereken bir sorun olmadığını biliyoruz. AKP iktidarı boyunca sayısı artan ve bir nevi ‘cinskırım’ halini alan kadın cinayetleri, bu cinayetlerin yargı süreci (kadın katillerini haksız tahrik ve iyi hal indirimleri ile ödüllendirirken kadınların iffetini sorgulama cüretini gösteren hakimlerin de paralel olduklarının iddia edilmeyeceğini umuyorum), alınamayan, alınsa da uygulanmayan korunma kararları da bunun en bariz işaretleri. Bırakın toplumsal cinsiyet eşitliğini yerleştirecek programları, üç dönemlik iktidarı boyunca AKP hükümeti ağırlaşan muhafazakarlık ve neoliberal politikalar marifetiyle kadınları şiddete, ölüme, eve, bakım işlerine, güvencesiz ve düşük kaliteli işlere, babaya, kocaya daha da mecbur hale getirdi. Bu zihniyet dahilinde kadınlara uygun bulunan hayat tarzı, kariyer seçenekleri, davranış kalıpları da sık sık tebliğ edilir oldu. Bunun son örneklerinden birine Meclis Kadına Yönelik Şiddetin Sebeplerini Araştırma Komisyonu üyesi AKP’li bir vekilin açıklamalarında rastladık. Kadına yönelik şiddetle mücadelede panik butonu gibi acil kolluk kuvveti desteği sağlamak ya da daha etkin bir dönüşüm yaratacak kadın-erkek eşitliğini sağlamak yerine AKP İstanbul Milletvekili İsmet Uçma “kadın-erkek ayrımından kurtulmayı” ve nice kadının canına mal olmuş namus meselesini mahalleye mal etmeyi, yani kadınları mahalleye emanet etmeyi uygun bulmuş. 
AKP’nin toplumsal cinsiyet eşitliği sağlamaya yönelik politikaları olmadığını zaten belirtmiştik. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ya da Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı gibi kadının sosyal ve ekonomik hayat içerisindeki konumunu etkileyebilecek uygulamalara zemin hazırlayabilecek kurumlar da eşitlik ve adalet yerleştirmektense kadını ailenin asli unsuru olarak tanımlayıp ailenin hem toplumsal hem de ekonomik bir sistem olarak bekasını sağlamak amacıyla kadını feda ediyorlar. Sistemin devamı için son derece önemli olan yeniden üretim ve eşitsiz toplumsal cinsiyet ilişkilerinin yüklediği roller itibariyle kadı birey olarak değil, aile içinde anne, eş, bakıcı olarak varlık buluyor. Kadınla aile arasında bir tercih yapılması gerektiğinde de kaybeden hep kadın oluyor ne yazık ki. Şimdi bu denkleme bir de ‘bacısının’ namusunu korumaya çalışan mahallenin, hem de devlet eliyle ve yetki tanınarak, eklendiğini düşünelim. Ev içindeki baskı ve kontrol mekanizmalarına eklenecek, evden dışarı adımı attığı andan itibaren de kadını hizaya sokacak yeni bir güç böylece tesis edilmiş olacaktır.  
Peki, AKP iktidarının farklı mecralarda da dile getirdiği bu ‘mahalleye dönüş’ tam olarak ne ifade ediyor? Bir toplumsal baskı ve kontrol mekanizması olarak mahalle nasıl işliyor? Öncelikle şunun altını çizmek gerekir ki aileye, mahalleye yapılan referanslar değişim, dönüşüm ya da iyileştirme değil var olan yapıyı — tüm sorunları, eşitsizlikleri, asimetrisi ile—muhafaza etme amacına hizmet ediyor. AKP mahallenin değişime, farklılığa, çeşitliliğe kapalı ve tolerans göstermeyen yapısına sesleniyor, işte bu değerler üstünden muhafazaya çağırıyor. Öyle değerler ki bunlar Avcılar Meis sitesinin ‘namuslu’ mahalle sakinleri translar ile komşu olmak istemedikleri için şiddet kullanarak onları evlerinden atmaya çalışabiliyor1; Tophane’deki mahalleliler ise semtlerinde sayısı artan sanat galerilerinden huzursuz olup sergi açılışlarını sopa ve bıçaklarla basma hakkı görüyor kendilerinde… Bir sonraki adım Alevilerin kapılarına konan işaretler, eşcinsel komşuna aşure vermeyi dahi reddedenler, hükümeti protesto eden gençlere sopalarla haddini bildiren esnaf olarak çıkıyor karşımıza. Görünen o ki, mahalle sadece kendisi gibi olanı koruyor, ‘ötekilere’ yaşam alanı bırakmıyor. İşte tam da bu saikle Esnaf ve Sanatkarlar Şurasında Cumhurbaşkanı Erdoğan esnafı ‘vatanı savunmaya, asayişi tesis etmeye, adaleti sağlamaya, gerektiğinde asker, polis ve hatta hakim olmaya’ davet edebiliyor2.  
Kadına yönelik şiddet ve toplumsal cinsiyet eşitsizliğinde kutsal bir kurum olarak aile ne ifade ediyorsa toplumsal kutuplaşmalar söz konusu olduğunda mahalle de onu ifade ediyor. Farklı olanın, muhalif olanın, düzene karşı çıkanın sesini yükseltemeyeceği bir yapı için kilit taşı görevi üstleniyor mahalle. AKP’nin neoliberal ekonomi politikaları dahilinde hem ucuz işgücü üretiminin ana unsuru olan hem de ihtiyaç doğrultusunda istihdama esnek ve güvencesiz olarak katkı sunması beklenen, devletin sosyal politika alanındaki eksikliklerini aile içindeki bakım yükümlülükleri ile tamamlayan kadınlar aileden, babadan, kocadan bağımsız bireyler olarak var olmayı, ekonomik, siyasi ve sosyal hayata tam ve eşit katılmayı talep ettikleri sürece öteki olmaya devam edecekler. AKP eliyle teşvik edilen mahalle kurgusunun ötekini yaşatmaya değil yok etmeye dayalı olduğunu teslim etmişken namusu ve güvenliği mahalleye emanet edilen kadınların akıbeti bellidir. Kadınların ve azınlık, dezavantajlı tüm ‘ötekilerin’ ihtiyacı olan şey yeni bekçiler değil, yapısal eşitsizlikleri ortadan kaldıracak örgütlü mücadeledir.

1 http://www.spod.org.tr/turkce/avcilar-meis-sitesi-davasi/

2 http://www.cnnturk.com/haber/turkiye/erdogan-esnaf-gerektiginde-asker-polis-ve-hakimdir

ÖNCEKİ HABER

Mahallenin namusundan mahalle siyasetine: Yeni bir kentsel müşterek arayışı

SONRAKİ HABER

Namusu temizlemek şart!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...