25 Ocak 2015 04:59

Halk ‘kurtarıcı’lardan kurtulmak için sandığa gidecek

AB, IMF ve uluslararası sermaye kuruluşlarının tercihleri doğrultusunda hükümet olan ve 2012 yılından bu yana memorandum anlaşmalarını halka dayatarak ülkeyi Avrupa’nın işsizlik ve yoksulluk sıralamasında birinciliğe doğru götüren koalisyon hükümeti cumhurbaşkanı seçebilecek yeterli oyu bulamayınca erken seçim kararı aldı.

Paylaş

Seyit ALDOĞAN

AB, IMF ve uluslararası sermaye kuruluşlarının tercihleri doğrultusunda hükümet olan ve 2012 yılından bu yana memorandum anlaşmalarını halka dayatarak ülkeyi Avrupa’nın işsizlik ve yoksulluk sıralamasında birinciliğe doğru götüren koalisyon hükümeti cumhurbaşkanı seçebilecek yeterli oyu bulamayınca erken seçim kararı aldı.

Halk desteğini kaybetmiş, işçi ve emekçilerin neredeyse her gün grev ve direnişleriyle karşı karşıya kalmış olan hükümet partileri Yeni Demokrasi ve PASOK erken seçime gitmemek için her türlü tehdit, demagoji ve gerici propagandaya başvurmuş, “Avro bölgesinden atılırız, iflas ederiz” söylemlerine ağırlık vermişti. Ancak korktukları başlarına geldi ve erken seçim kararı vermek zorunda kaldılar.
Şimdi işyerlerinde, mahallelerde, evlerde, otobüslerde her yerde “canları cehenneme, gidişleri olsun da dönüşleri olmasın, kurtarıcılardan kurtuluyoruz” sesleri yükseliyor. Halk o kadar dolmuş ki en küçük bir tartışma ya da sohbette bile çok sert sözler söyleniyor, AB ve IMF karşıtlığı mutlaka dile getiriliyor. AB ve IMF politikalarının krizden çıkarmadığını tersine yoksulluk ve işsizliğe neden olduğunu yaşayarak gören halkın tepkisi kamuoyu araştırmalarına da yansıyor. Bütün araştırmalar on yıllardan beri oyların yüzde 80-85’ine sahip olmuş olan Yeni Demokrasi ve PASOK’un oy oranlarının  bütün tehditlere ve propagandalara rağmen yüzde 30’ların üzerine çıkmayacağını gösteriyor. Hemen her gün AB veya IMF yetkililerinin hükümet politikalarını destekleyen ve tehditlerini doğrulayan açıklamalarına rağmen değişen bir şey yok.ve koalisyon ortakları giderek gülünç duruma düşüyor. Ülkeyi getirdikleri nokta yetmiyormuş ve sorumluları değillermiş gibi anamuhalefet partisi olan SYRIZA’nın hükümet olması durumunda neler olacağını anlatan uzun reklam spotları yayınlıyorlar TV kanallarında. Spotlarda kapalı hastaneler, kapısına kilit vurulmuş işyerleri, iflas etmiş fabrikalar çaresizlik içinde kalmış insanlar gösteriliyor. Diğer yandan faşist örgütlerden devşirilerek bakan yapılan Makis Voridis açık seçik bir tarzda halkı silahlanmaya çağırıyor ve komünizm tehlikesine dikkat çekiyor. Kısacası ellerinden geleni arkalarına koymuyorlar ama sonuç hep aynı.

AB ve IMF ile yeniden pazarlık masasına oturacağını söyleyen ve memorandum anlaşmalarının yoksulluk ve işsizliğe neden olan maddelerini uygulamayacağını söyleyen SYRIZA’nın seçimlerden birinci parti olarak çıkması kesin gözüküyor. Tek başına hükümet olması kolay  değil ancak imkansız da değil. En son yayınlanan araştırmalar SYRIZA’yı yüzde 32 olarak gösterirken Yeni Demokrasi Partisi yüzde 27’lerde kalıyor. SYRIZA  koalisyon hükümeti döneminde 400 Avro’nun altına düşürülen asgari ücreti yeniden 750 Avro’ya çıkartacağını, yılda iki defa verilen ve iki maaşa denk düşen primlerin yeniden verileceğini halkı zor durumda bırakan taşınmaz mal vergileri vb.nin ortadan kaldırılacağını, düşük gelirlilerin vergiden muaf tutulacaklarını sosyal devlet politikalarına ağırlık verileceğini söylüyor. AB ve IMF savunucusu cephe ise “memorandum anlaşmaları uygulanmazsa borç dilimleri serbest kalmaz bu durumda nereden para bulacaksınız” söylemleri ile SYRIZA’yı sıkıştırmaya çalışıyor.

KKE VE ANDARSIA NE DİYOR?

Yunanistan Komünist Partisi (KKE)  üretim araçları toplumsallaştırılmadan AB’den çıkmanın bir anlamı olmadığını, ve tek çözümün “halk devrimi” olduğunu söylerken, sol parti ve örgütler ittifakı olan ANDARSIA,  AB ve Avro bölgesinden çıkmayı, borçların ödenmemesini, bankaların kamulaştırılmasını, parasız eğitim, sağlık vb talepleri ön plana çıkarıyor. Kamuoyu araştırmaları KKE’nin yüzde 4- 4.5, ANDARSIA’nın ise yüzde 1-1,5  dolaylarında oy alacaklarını gösteriyor. Her iki partiden SYRIZA’ya doğru oy kayması olacağı tahmin ediliyor. IMF ve AB cephesinin yeniden hükümet olmaması için SYRIZA’ya oy vereceklerin sayısı hiç de az değil. Tam da bu nedenle KKE koalisyon partileri kadar SYRIZA’ya da yükleniyor ve SYRIZA’nın sermayenin krizini yönetmeye gönüllü aday olduğunu söyleyerek reformist politikaların halkı yanıltmasına ve umut yaratmasına izin vermeyeceklerini vurguluyor.

2010 yılından bu yana kriz nedeniyle intihar edenlerin sayısının 6 bini geçtiği söyleniyor. On binlerce kişinin de AB ülkelerine çalışmak için gittiği ve göçmen oldukları bilinen bir gerçek. Yine çok sayıda aile, banka borçlarını ödeyemediği için evlerini bankalara kaptırmış. Sadece Atina’da 20 bin kişinin sokaklarda kaldığı ve sosyal sigortası olmayanların sayısının yüz binleri bulduğu yetkili kurumlarca açıklanıyor. Çalışanlar ise işlerini kaybetme korkusu içindeler. Hal böyle olunca geniş bir halk kesimi SYRIZA’yı tam bir kurtarıcı gibi görüyor ve mucize bekliyor. 2010 yılından bugüne direnen işçilerin yanında olmuş ve yalnız bırakmamış olan SYRIZA’nın hükümet olması için ellerinden geleni yapan çok sayıda işsiz var. Kapatılmış devlet kurumlarının SYRIZA hükümeti ile açılacağına inanan ve bugün işsizler ordusu içinde yer alanlar umut kapısı gibi görüyor SYRIZA’yı.

SEÇİM ATMOSFERİ DÜŞÜK

Halkın büyük bölümünün, işçi ve emekçilerin, memorandum karşıtı bir cephede bir araya gelinememiş olması karşısında duyduğu hoşnutsuzluk hemen her konuşmanın konusu.   

AB ve IMF savunucusu partilerin yandaş basınının SYRIZA’nın iktidara gelmesi durumunda yaşanacak “felaketleri” dönüp dolaşıp gündeme getirmesi de olmasa öyle yoğun bir seçim atmosferinin yaşandığı söylenemez. Koalisyon partilerinin kitleleri alanlara çıkaramama korkusu seçim kampanyalarının sadece kapalı yerlerde birkaç yüz kişilik salonlarda yapılmasına neden oluyor. Oysa 2010 yılı öncesi bu partiler yüz binlere hitap ediyor ve alanları doldurdukları mitinglerde  seçimlere birkaç gün kala zaferlerini ilan ediyorlardı. Bu seçimlerde açık alanda miting yapan sadece SYRIZA, KKE ve ANDARSIA. Afişlemeler, bütün alanlara ve yüksek yerlere çarşaf, çarşaf açılan pankartlar, sokaklara savrulan bildiriler, korna çalarak parti bayraklarıyla oluşturulan konvoylar vb. Yok . Fakat SYRIZA, KKE ve ANDARSIA’nın seçim kampanya ve çalışmaları her yerde önünüze çıkıyor.

Bundan önceki seçimlerde tüm parti liderlerinin katıldığı açık oturumlar günler öncesinden basına konu olur ve sanki her şey bu oturumlarda konuşmacıların iki dudağı arasından çıkacaklarla belli olacak gibi bir atmosfer oluşurdu. Açık oturum sırasında konuşmacıların verdikleri güvenden, “tatmin eden, etmeyen” tutumlarına kadar her şey değerlendirilir ve “derin” analizlere girişilirdi.Ancak bu seçimlerde böyle bir açık oturum olmayacak. Nedeni ise Başbakan Andonis Samaras’ın “Her gün bana hakaret edenlerle yan yana gelmem” tutumu. Samaras’ın basınla yapılan söyleşilerde soruları önceden aldığı defalarca basına yansıdı.
Geçen seçimde hemen her açık oturumda boy gösteren, mitingler örgütleyen ve basın bildirileriyle gündeme müdahale eden Nazi yanlısı Altın Şafak’çıların sesi ise bazı TV kanallarına verdikleri reklam spotları dışında  hiç duyulmuyor. Burjuva medyası ve partileri bu seçimde Altın Şafak’a tam bir ambargo uyguluyor.

ÖNCEKİ HABER

SYRIZA ve ‘sol hükümet’: İmkân ve kısıtlar

SONRAKİ HABER

Yolun yarısında yoldan çıkmak mümkün mü?

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa