25 Ocak 2015 04:31

Mülteci rakamları ne söylüyor?

Paris’te Charlie Hebdo dergisine yapılan kanlı baskın ve hemen arkasından yaşanan terör eylemleri nedeniyle, Kıta Avrupası, kırmızı alarm durumuna geçti.

Paylaş

Ercüment AKDENİZ

Paris’te Charlie Hebdo dergisine yapılan kanlı baskın ve hemen arkasından yaşanan terör eylemleri nedeniyle, Kıta Avrupası, kırmızı alarm durumuna geçti. 

En radikal önlem “Cihadist Terörizme Karşı Şok Plan” ile İspanya’ya ait oldu. Önlem paketinde; doktor, öğretmen vb mesleklerden insanların takibe alınması ve işbirliğine zorlanması vardı. El sıkışmayan Müslümanların ise fişlenmesi isteniyordu. Fransa başta gelmek üzere, her bir Avrupa ülkesi, kendi “iç güvenlik paketi”ni gündeme aldı, Avrupa’yı kapsayan “Şengen uygulaması” da yeniden tartışmaya açıldı. 

Paris katliamından sonra “güvenlik politikaları” kadar, bu tip saldırılarılara kaynaklık eden sosyal nedenler üzerine de tartışmalar yürütülüyor. Ne var ki bu tartışmalarda sanki bazı rakamsal veriler görülmüyor ya da görmezden geliniyor. Trajik olaylarda insan hayatını rakamlarla ölçmek bir zul olabilir, lakin toplum biliminde rakamlar, nedenlere ışık tutmak için çoğunlukla vazgeçilmezdirler. 

SAVAŞ, AÇLIK, HASTALIK, GÖÇ...

Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR), dünyada toplam mülteci sayısının, 2014 yılı sonu itibarıyla 57 milyona ulaştığını açıkladı. Bu rakam, İkinci Dünya (Paylaşım) Savaşından bugüne, dünyadaki toplam mülteci sayısının en yüksek seviyeye ulaştığını söylüyor! Dört yıl önce en fazla mülteci veren ülke Afganistan iken, son süreçte yükseliş grafiğinin başına Suriye geçti. Afganistan, 11 Eylül’den bugüne ABD ve NATO’nun askeri operasyonlarını yoğunlaştırdığı bir yerdi ama savaş nedeniyle buradan kaçan insan sayısı azalmak bir yana daha da arttı. Suriye’deki durum ise malum; uluslararası emperyalist çekişmelerin bir satranç tahtasına çevirdiği ülkede iç savaş tüm şiddetiyle devam ediyor.  

UNHCR’nin bir diğer çarpıcı verisi ise şöyle; dünyada yüzer gezer 57 milyon mültecinin 6.3 milyonu uzun yıllardır “sürekli mülteci” olarak yaşıyor! Yani çadır kentlerde, 5-10 yılını çadırlarda geçirmiş ve durumu hala değişmemiş milyonlarca mülteci var. Çadır kamplarda 2015’i karşılayan milyonlar şimdi zorlu kış şartlarında yaşam savaşı veriyor. Donarak ölenlerin sayısı son bir ayda 50’ye dayandı, çadır yangınlarında ölen anne ve çocukların haberleri ise iç karartıcı. Çadırlarda doğup büyüyen yeni jenerasyon (çadır kampların çocukları), hem umutsuz hem de öfke biriktirerek büyüyor, tıpkı Filistinli Şair Mahmoud Derwiş’in dizeleridneki gibi: İnsanın ne değeri olabilir / Evsiz barksız / Yersiz yurtsuz / Bayraksız / Ne değeri?

Savaş, açlık ve hastalıklar nedeniyle göç eden toplulukların önemli bir bölümü Müslüman inanca sahip halklardan oluşuyor. Zira Kıta Afrikası ve Ortadoğu’dan son dönemde kaçan insan rakamları oldukça dikkat çekici. 2014 yılında -Akdeniz’in derin sularına gömülmek pahasına- ülkelerinden kaçıp gelenlerin sayısı 207 bin kişiye ulaştı! Bu yolu 2014 yılında en çok deneyen ülkeler ise Suriye ve Eritre idi. UNCHR raporu, 2014 yılında 4 bin 868 mültecinin kaçış sırasında öldüğünü söylüyor. Ölenlerin çoğu Suriye, Libya ve Irak’taki savaşlardan kaçan insanlar. “Umuda yolculuğa” çıkıp ölenlerin 3 bin 400’ü ise Akdeniz’in derin sularına gömülmüş!

RÜZGAR EKEN FIRTINA BİÇER

UNCHR’nin sunduğu bu verilerin ardından baştaki sorumuza geri dönebiliriz; “mülteci rakamları ne söylüyor?” 
Afganistan’dan Irak’a, Suriye’den Sudan ve Libya’ya kadar; bütün bu coğrafyaları birer savaş sahasına, yangın yerine çevirenler emperyalist devletler ve onların işbirlikçileridir, başkaca bir güç değil! Dolayısıyla 21. yüzyılın bu büyük göç dalgasını, emperyalist yağma, sömürü ve savaş politikalarının Avrupa kıyılarına vurmaya başladığı tusunami dalgaları olarak değerlendirmek gerekir.  
Bugün “güvenlik politikaları” üzerine birbiriyle yarışan ülkeler, yukarıda sıraladığımız rakamsal verilere alt yapı oluşturan sosyal yıkımın da sorumlularıdır. Dolayısıyla dünyayı kasıp kavuran şiddet ve terör bataklığının oluşmasında elbette birinci derece bu devletlerin payı vardır. İnsanlık dışı şiddetin ve barbarca terör saldırılarının adı bugün çoğunlukla silahlı Cihadist örgütlerde cisim bulmuş olmakla birlikte, neden bu tip örgütlerin geniş ve hızla büyüyen bir kitle desteğine sahip olduğu sorusu da üzerinden atlanmaması gerek bir mevzudur. Zira Ortadoğu ve Afrika’da rüzgar eken emperyalist güçler bugün fırtına biçmektediler. Göçmenleri gerektiğinde ölümcül sulara bırakmayı da göze alarak Kale Avrupa’sının güvenliğini tartışanlar, iş kale içine geldiğinde ise yabancı düşmanlığına göz kırpmaktadır. Bu durum tahrip edici fırtınanın şiddetini her geçen gün daha da arttırmaktadır.

ABD, Avrupa ve diğer gelişmiş devletler, kamuoyuna, yok olma tehlikesi ile yüzyüze kalan son hayvan ve bitki topluluklarını tartıştıryor. Acaba -örneğin Ezidiler gibi- yok olmaya çok yaklaşmış insan toplulukları da bu ülkelerde konuşulur hale gelebilecek midir? Emperyalist savaş politikalarının yol açtığı bir acı gerçek de ne yazık ki bu soruda saklıdır.

Son olarak; meseleyi ısrarla “medeniyetler çatışması” zeminine sıkıştırarak tartışmak isteyenler için bir rakam verelim ve yazımızı burada bitirelim; Dünya genelinde sayıları 57 milyona ulaşan mültecilerin yüzde 86’sını az gelişmiş ülkeler kabul ederken, geriye kalan sadece yüzde 14’ünü sanayileşmiş (yani emperyalist) ülkeler kabul etmiş bulunmaktadır! 

ÖNCEKİ HABER

Dinci gericilik ekseninde toplumsal muhalefet

SONRAKİ HABER

Potemkin ve Pokemon arasında

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...