09 Şubat 2020 00:24

Kulağını çok çınlattık: Goebbels

Joseph Goebbels

Joseph Goebbels | Fotoğraf: Wikimedia Commons (CC BY-SA 3.0 de)

PAZAR
Paylaş

CNN Türk boykotu üzerine, bir zamanlar ana akım dediğimiz şimdinin yandaş medyasına dair yıllardır adı anılan Goebbels’i gelin bir hatırlayalım:

Joseph Goebbels, Nazi Almanya’sının “Halkı Aydınlatma ve Propaganda Bakanı”, felsefe mezunu ve dünyanın en büyük yalancılarından.

Goebbels’in bakanlığa giden yolunda Almanya’daki gelişmelere dönelim:

1931 yılında Hitler başbakan olduğunda önce SA ve SS Birliklerini yardımcı polis teşkilatı olarak ilan edip en yeni silahlarla donatmıştı.

(Çok alakasız bir şekilde bekçilerin silahlandırılması geldi aklıma, zabıtalara silah verilmesi gündemine dair ilk haberler ise 2017 yılına ait.)

Parlamento 24 saat çalıştırılıyor, binlerce yasa tek gecede değiştiriliyordu.

(Torba yasalar? İç Güvenlik Paketi görüşmelerinde muhalefet vekillerinin uzun ve biteviye çalışma saatleri karşısında “Angarya yasaktır Anayasa M. 18” dövizi açmaları? Önergeler okunmadan yasanın geçirilmeye çalışılması?)

Polis sayısı ve yetkileri artırıldı. İstihbarat teşkilatları güçlendirildi. Takip edilmeler, fişlemeler sıradanlaştırıldı ve yoğunlaştırıldı. Muhbirlik teşvik edildi.

(Muhtarların istihbarat mercii gibi konumlanması, evlerde kimin kaç kişi yaşadığının ve yatılı misafirlerin raporlanmasının talep edilmesi, gizli tanıklar, 2015 sonrası vatandaşa ihbar çağrıları?)

Devletin tüm kurumlarından muhalifleri temizlemeye başladılar.

(Kayyımlar, dokunulmazlığın kaldırılması, vekillerin, belediye başkanlarının, ordu mensuplarının tutuklanması, KHK ile işten atılan akademisyenler?)

Bürokraside, yargıda ve orduda yandaşlar etkin hale getirildi.

(Hiç tanıdık değil(!))

Ders kitapları değiştirilmeye başlandı. Eğitim müfredatı Nazi Almanya’sının temellerine uygun hale getirildi.

(Son 17 senede tek bir çocuğun başladığı sistemle okulu bitirememesi?)

Parti iktidara yerleştikçe her şeyin hâkimi olmaya başladı. Hitler’e ölümüne sadık bir kadro yavaş yavaş ülkede köşe başlarını tutar hale geldi. (İhale deyince aklımıza gelen isimlerin hep aynı olması?)

Ve bu kadrolaşmada Goebbels bakanlığa getirildi.

“Büyük Yalan Teorisi”ni mükemmelen uygulamaya başladı.

Almanya’daki bütün haber kaynakları üzerinde tam kontrol sağladı. Radyo, basın, yayın evleri, sinema, tiyatro ve tüm kültür-sanat faaliyetlerini denetimine aldı. Film, tiyatro, şiir, tüm kültür sanat faaliyetleri hatta şarkı sözleri bile denetime alındı, onaysız paylaşıma sokulamadı. Hiçbir eleştiriye alan tanınmadı. Gündemi sürekli ve çok hızlı değiştiriyorlardı, gerçekler ortaya çıkamayacak kadar yoğun bir bilgi kirliliği yaratılıyordu. Öyle ki işin sonunda Sovyetler Berlin sınırına dayandığında Almanlar hala savaşı kazanmak üzere olduklarını sanıyordu.

(Penguenler? Yasaklanan tiyatro oyunları? Yazarların tutuklanması? Sürekli bir harekat hali?)

En büyük komploları ise 1933 yılının Şubat ayında Parlamento binasının yakılması oldu. Yangını çıkaranlar vatan düşmanı komünistler olarak duyuruldu.

(Bu da bana yakın tarihten bir şeyler hatırlatıyor ama buraya yazamıyorum malumunuz...)

Toplumdaki Hitler algısını inşa eden adamdı.

Onun kaleminden Hitler kimdi?

“Hitler gariban bir aileden gelme ve tam bir halk çocuğuydu. Eli açıktı, dost ve yakınlarını koruyup kollamaktan geri durmazdı. Haksızlıklara uğramıştı, hep mağdur edilmişti. 1923 yılında hapse atıldığında gık bile demeyip, aman dilenmemişti hiç. Öyle de yiğit ve yürekliydi. Haklı davasından bir adım geriye gitmemişti.

“Demokrattı” Hitler.” Özgürlük ve vatan sevdalısıydı”. Seçimle işbaşına gelmişti ve kurduğu rejimin adı “Demokratik Cumhuriyet”ti. Kendisi için asla hiçbir şey istemiyordu. Her şey ülkesi ve milleti içindi. Tüm bu nedenlerle Hitler sonuna kadar desteklenmeliydi.”

Jowett & O’Donnell Hitlerin temel prensiplerini şöyle sıralıyor:

  • Soyut fikirlerden kaçının-Duygulara hitap edin.
  • Birkaç fikri sürekli tekrarlayın-Kalıplaşmış ifadeler kullanın.
  • Argümanın sadece bir tarafını verin-Rakiplerinizi sürekli eleştirin.
  • Tüm kötülüklerin merkezi için tek bir düşman seçin.

Bu prensipler Goebbels’in kendi cümleleriyle şöyle vücut buluyordu:

  • Söylediğiniz yalan ne kadar büyük olursa o kadar etkili olur ve insanların o yalana inanması da o kadar kolaylaşır.
  • Yalan söyleyin mutlaka inanan çıkacaktır. Olmazsa yalana devam edin. Bir şeyi ne kadar uzun süre tekrarlarsanız, insanlar ona o kadar fazla inanırlar.  Aynı yalanı sürekli tekrarlamak, o söylemin nereden geldiğini unutturur ve insanların kendi fikri gibi benimseyip savunmasını sağlar. 
  • Halkı her zaman ateşleyin, asla soğumasına ve düşünmesine izin vermeyin 
  • Hatalı olduğunuzu ya da yanlış yaptığınızı asla kabul etmeyin.
  • Asla kendinizden başka birine hareket alanı bırakmayın.
  • Asla kabahat ve suç üstlenmeyin.
  • Sadece bir düşmana odaklanın ve kötü giden her şeyin suçunu onun üzerine yıkın.
  • Her zaman etrafınızda bir yalaka ordusu bulundurun.
  • İlk sözü kim ne kadar güçlü ve bağırarak söylerse, o kazanır. Önemli olan aydınlar değil kitlelerdir. Çünkü onları kandırmak çok kolaydır.
  • Basın iktidarın kullandığı dev bir klavyedir.
  • Bana vicdansız bir medya verin, size bilinçsiz bir halk sunayım. 
  • Yargı devlet hayatının efendisi değil, devlet politikasının hizmetkârı olmalıdır. 

Goebbels burada dursun.

Geçtiğimiz 3-4 senede, annemin evine ziyarete gittiğimden fazla Çağlayan Adliyesi ve Silivri’ye gittim.

O mahkeme salonlarında savcı iddianamelerini, heyet sorularını ve kararları dinlemek demek avuçlarınızda derin tırnak izleri bırakmak demek.

Gezi iddianamesi, akıl sağlığının yerinde olmadığını kendisi beyan eden, bu sebeple ordu ile ilişiği kesilmiş birinin ifadesine, yapılmamış toplantılara, bir gaz maskesine, bir masaya ve birkaç sandalyeye bir de içeriğinde hiçbir şey olmayan telefon kayıtlarına dayanıyor.

Gezi iddianamesi, bir avuç insanın onlarca ilde milyonlarca insanı sokağa döktüğünü savunuyor.

Bu ilk değil. Bu tip davaların da bazı prensipleri var.

Akıl almaz bir tezi ortaya at ve yıllarca ısrarla söyle. Birilerini, bir derneği, vakfı, örgütü hedefe koy. Olayı bir kumpas gibi lanse et, mağdura yat. Olayda kimleri hedef aldığından bağımsız, konuyu hep aynı düşmana bağla. İddiaları, gizli tanık ifadeleri ve içerik ne olursa olsun, konuyla ilgisiz bile olsa yazışma-telefon konuşması gibi sözde delillerle destekle. Dosyayı yüzlerce sayfaya şişir ki kimse tamamını okuyamasın.

Sonra da sipariş üzerine önceden belirlenmiş bir cezayı, savunmanın hiçbir delil ve tanığını kaale almadan kes gitsin.

Ergenekon ve Balyoz’dan sonra kandırıldık demişlerdi. İktidar yargı adına kandırıldık beyanı yapabilir mi? Yargı kandırılabilir mi?

Hukuk yasalara dayanır. Burada kandırılma olabilir mi?

Goebbels diyordu ki: Yapılan propaganda ‘düşman’ her kimse onun politikasını, planlarını etkileyecek kuvvette olmalıdır. Bazen ulaşılması istenen belgeler sızdırılmalı, gizlilik hallerinde ise her şey müthiş bir gizlilik altında tutulmalıdır.

Madem bu dosyalar tamamen bir kandırılmaydı ve her işin başı ilan edilen tek düşman yüzünden olmuştu, Gezi iddianamesi için ne diyecekler birkaç sene sonra? Aynı delilsizlik, tutarsızlık, tanıksızlık.

Acıdır ki insanların Gezi’yi savunurken artık bir adım geri durduklarını, sessiz kaldıklarını, korktuklarını, çekindiklerini hissediyorum. 2013 yazında sokakları dolduran beyaz yakalıların, öğrencilerin, esnafın, taraftarın, işçilerin ve o güne kadar apolitik kalanların şimdilerde içine şüphe tohumu düşürebildiklerini hissediyorum.

O zaman diyorum ki, sessiz kalan çevremizdekilere bir soralım: milyonlarca insandık sokakta, o kütüphanelere kitapları ellerinizle taşımadınız mı? Kurduğunuz çadır sizin değil miydi? Evden börek getiren siz değil miydiniz? Kendi ellerinizle hamak kurmadınız mı ağaçlara? Eczaneden kendiniz almadınız mı talcid’leri, evden çıkarken çantaya limon atan siz değil miydiniz?

Kim finanse etmiş olabilir sizi? Siz, sokağa çıkarken kandırılacak kadar aptal mı görüyorsunuz milyonlarca insanı?

Tüm Türkiye’de milyonlarca insanı sokağa döken bir avuç insan mıydı sizce yoksa dönemin hükümetinin icraat ve söylemleri miydi?

Ne çabuk unuttunuz o dönemler bardağı taşırıp sizi sokağa çıkaranları?

Kendinizden de mi şüpheye düşmenizi sağlayabildi bu Goebbels propagandası?

Mütalaa, ‘FETÖ/PYD’ örgütünden dem vuruyor. Sizin aklınız alıyor mu? Tek düşmana her başa geleni yaslamak değil de nedir bu yaşanan? Hiç mi bakmadınız bu insanların özgeçmişlerine? Yüksek mühendis, mimar Mücella Yapıcı neredeyse bir ömür vermiş bu şehrin kentsel hafızasının korunmasına, Can Atalay’ı kentin korunmasındaki her davada haklarımızı savunan avukat olarak dinlemediniz mi? Geçen Hafta Berkin Elvan davasında yine o vardı. Hep vardı. Bu iddianame ile yargıladıkları bu ülkenin belgeselcileri, sivil toplumcuları, hak savunucuları, sanatçıları. Bu iddianame, içinde yer alan isimler nezdinde bizi yargılıyor, Gezi’de yer alan herkesi. Hukukun temel ilkesini, bir davadan beraat edenin aynı davadan tekrar yargılanamaması prensibini bile ezerek yargılıyor.

Savcı,

Osman Kavala, Mücella Yapıcı, Yiğit Aksakoğlu için ağırlaştırılmış müebbet istiyor, mütalaanın kalanında bol keseden 20’şer yıl cezalar, belirli haklardan yoksun bırakılma vs. ne ararsanız var.

28 Ocak’taki Gezi Davası’nda, savunma hakkının ihlali, reddi heyet taleplerinin kabul edilmemesi gibi sebeplerle avukatlar salonu terk etti. Bu bir kopuş davası. İçinde adalet ve hukuk yok.

18 Şubat’taki dava tarihi bir dönemeç olacak.

Şehrin birçok bölgesinden otobüsler kalkacak.

Sanık sandalyesinden haksız yere yargılanan siz olsaydınız, emin olun ki o sandalyelerde oturulanlar davanızda hazır bulunurdu.

Elinizi vicdanınıza koymanızı ve 18 Şubat’ta orada olmanızı dilerim.

Gezi’ye ses olmaktan korkmayın!

Kaynak:
Propaganda - Goebbels' Principles
Joseph Goebbels
Bir Propaganda ile Kamuflaj Ustası – Paul Joseph Goebbels

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...