05 Haziran 2018 00:32

Olan bitenler…

Olan bitenler…

Fotoğraf: Envato

Paylaş

3 Haziran, Nâzım Hikmet’in ölüm günüydü. 55 Yıl önce bir kalp kriziyle yaşamdan ayrılmıştı Nâzım.

Bu yazıyı yazarken önce onu ne şekilde anmam gerektiğini düşündüm. Şiirlerinden alıntılar yaparak işin içinden çıkabilir miydim? Alıntılara bağlı… Peki, Nâzım’ın hangi vasıflarını vurgulayan bir yazı yazmalıydım? Öncelikle şu iki vasfını: Benimsediği dünya görüşü açısından insan sevgisi; bir de bütün dünyanın hayranlık duyduğu şair kimliği… Nâzım, bu ikisini öncelikle “yurt sevgisi”nde dile getirmiştir. Zaten onun dünya görüşü ile içini dökerek yarattığı şiirler, birbirini tamamlar. İşte size bir örneği:

DAVET

Dört nala gelip Uzak Asya’dan
Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan

Bu memleket bizim!

Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak
Ve ipek bir halıya benzeyen toprak
Bu cehennem, bu cennet bizim!

Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın
Yok edin insanın insana kulluğunu
Bu dâvet bizim!

Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
Ve bir orman gibi kardeşçesine
Bu hasret bizim!

*

Cumhuriyet’imizin simge yapılarından biri olan Ankara Garı’nı tek başına düşünemeyiz: Orası, çevresiyle birlikte, kendine özgü özellikleriyle anlamını simgeleyen binaların kümelendiği bir yerdir. “Gar’ın birer parçası” gibi gördüğümüz bu binalardan ilk akla gelenlerini şöyle sayabilirim: Devlet Demir Yolları Müzesi, Atatürk Evi ve “Direksiyon Binası”.

 Bu üç tarihsel bina, ne oldu biliyor musunuz? 24 Mayıs 2018 Perşembe günü, üçünün de kapısı bir anda duvar oldu!

Soruyorum:

 Bu binalar neden kapatıldı? Kimler kapattı?

 Ankara’da oturan 83 yaşında bir cumhuriyet yurttaşı olarak bana sorarsanız, bu binalar, herhalde işlevi olan, işlev gören binalardı. Yoksa özene bezene oraya neden kondurulsun?

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...