14 Nisan 2017 00:50

Kurumsallaşmış yalanlar ve referandum

Kurumsallaşmış yalanlar ve referandum

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Siyasette yalan söylemek hemen her rejimde gözlenen bir pratiktir. Ancak iktidarların toplumun hakikat ölçütünü altüst edip yalanı kurumsallaştırdığı, insanların yalana karşı direnme gücünü de şiddetle bastırdığı rejimler sadece totaliter rejimlerdir. 

Pazar günü oylarımızla ülkenin rejim değişikliğine “evet” ya da “hayır” diyeceğimiz bir referanduma gidiyoruz. Bu süreçte gerçeklikle bağımızın altüst edildiği, soysuzlaşmış bir propaganda bombardımanına maruz kaldık. Başkanlık sisteminin parlamenter sistemden katbekat daha iyi ve bu toplum için yararlı olacağı yalanına inandırılmaya çalışıldık. Bu yalana karşı direncimiz türlü çeşitli müdahaleyle, sansür, yasaklar ve şiddetle yıkılmaya çalışıldı. Yalanlara karşı direncimiz zorlanırken, duygularımız, mantığımız, aklımız ve vicdanımızla dalga geçildi. 

Medya ‘kötü’nün ‘iyi’ olduğuna inandırmaya çalıştı

Muktedir, propaganda savaşında medya cephesine neredeyse tümüyle hakimdi. Büyük televizyon kanalları, çok satan gazeteler, dergiler ve dijital medya kanalları emirlerine amadeydi. Reklam sektörünün en can alıcı yalanları bile inandırıcı kılabilen usta metin yazarları Tayyip Erdoğan için çalıştı. Bazen insanlara güven telkin eden kaynakları kullanarak beyaz propaganda yalanlarını dolaşıma soktular. Kaynağın güven yaratmayacağı için kitleden saklı tutulması gereken kara propaganda için ise, sosyal medya trollerini kullandılar. 

Kitle psikolojisini iyi biliyorlar. Aslında görünen köy kılavuz istemez. Bir liderin tüm ülkenin yönetiminde karar sahibi olacak tek insan olma olasılığı ve bu tek insanın denetimsiz, sınırsız bir güce sahip olması feci bir şey. Kılıçdaroğlu’nun da pek beğendiğim benzetmesinde olduğu gibi, “Tüm ülkenin freni olmayan bir araca bindirilmesi” gibi manyakça bir şey. Ama propagandacı için önemli olan bir şeyin ne kadar “kötü” olduğu değil, o şeyin “iyi” olduğuna inandırılabilecek insanların var olduğu gerçeğidir. Ve propagandist stratejisini “kötü”nün “iyi” olduğuna inanacak kadar saf, eleştirellikten yoksun, cahil kitleleri etkilemek üzerine kurar. Anayasa referandumuna hazırlandığımız süreçte de bu teknikler dahiyane bir şekilde kullanıldı. Ana akım medya da ustaca kurgulanmış yalanların kamuya aktarılmasında fırıldak gibi dönerek hizmet etti. (Bu noktada, Kanal D’deki liderler söyleşilerinde başkanlık sistemini ultra sevimli göstermek için yüz takla atan Hakan Çelik, yalakalıkta büyük ödüle layık görüldü. CNN Türk’te Burhan Kuzu’ya sorduğu kontra sorularla adamın feleğini şaşırmasına neden olan Nevşin Mengü ise, gazetecilik adına hâlâ umutlanabileceğimizi gösterdi.)

Ufak at civcivler yesin

Peki halka pazarlanan yalanlar nelerdi? “Parlamentodaki milletvekili sayısını 600’e çıkartacağız, ama milletvekillerinin gücünü ellerinden alacağız. Ne yapacağız, hepsini Cumhurbaşkanının maaşlı memuru haline getireceğiz.” Bunun çok ileri, süper demokratik bir gelişme olacağı yalanı… “Cumhurbaşkanına dilediği zaman, hiçbir gerekçe göstermeden parlamentoyu feshetmek ve seçimleri yenilemek yetkisini vereceğiz.” Bunun da harika, ultra demokratik bir sistem olduğu yalanı… “Cumhurbaşkanı seçilen kişinin parti bağı devam edecek ve tarafsız olması gereken bu makam artık resmen taraflı hale gelecek.” Taraflı cumhurbaşkanının modern demokrasilerin bir gereği olduğu yalanı… “Bakanları iktidar partisi değil, cumhurbaşkanı atayacak ve eğer canı isterse aynı bakanları işten atabilecek.” Bunun da gayet mantıklı ve çağdaş bir sistem olduğu yalanı… “Cumhurbaşkanı istediği zaman olağanüstü hal ilan edebilecek… Hakimleri, savcıları atayacak… Denetleyecek… Beğendiklerini görevde tutup, beğenmediklerine yol verecek.” Tüm bu saçmalıkların hepimizin geleceği için iyi şeyler olduğu yalanları… Vatan, bayrak, şehitlik, gençlerimizin geleceği gibi kavramlar, tek bir kişinin vahşi güç ve total kontrol hırsı için siyasal reklamlarda oyuncak edildi. Akla değil, duygulara seslenen bir seçim kampanyası oldu Tayyip Erdoğan’ınki. Darbe dehşeti, yetmedi terör korkusu, yetmedi sokakta dayak, yetmedi muhalife hapislik, yetmedi devlet bütçesinden halka rüşvet, yetmedi işsize iş, yetmedi emekliye ikramiye, yetmedi 18 yaşa milletvekili seçilme vaadi… Kimine kıyak, kimine kötekle kendi arzuladığı antidemokratik sistemi halka bir şekilde kabul ettirmeye çalışan bir lider ve onun propaganda makinelerinden bahsediyoruz. Halkın tüm bu yalanlara karşı direnme iradesini pazar akşamı ölçeceğiz. 

Muhalefet medyada değil ama sokakta güçlüydü

Muhalefetin bu yalanlara karşı negatif propaganda gücü ise büyük medyanın kullanımı açısından bakıldığında zayıftı; ama muhalefet de sokakta güçlüydü. Kürt partisi HDP’nin yöneticileri ve destekçileri iktidarın yalanlarıyla cezaevlerine tıkılmış, seçmen kitlesi de vatan haini ilan edilmiş olmasına rağmen, savaşı değil barışı, diktatörlüğü değil çok sesli demokratik sistemi destekleyen solcu kesim susmadı, mücadeleye devam etti. CHP de her ne kadar medya yasaklı olsa da, alternatif kanalları ve halkla doğrudan ilişki kurduğu açık hava toplantılarını kullanarak insanlara meramını anlattı. Tek adam rejimine destek veren yancı MHP’ye hiç girmiyorum; Bahçeli’ye en iyi cevabı kendi seçmeninin vereceğine inanıyorum.

 Ben aslında Erdoğan’ın halkı yalanlarla “kötü”nün “iyi” olduğuna ikna etmeye çalıştığı bu propaganda sürecinde hedef kitle hatası yapıldığı kanaatindeyim. Çünkü kanımca CHP’li ve HDP’li seçmenin anayasa değişikliğine baskın olarak “hayır” diyeceği zaten ortada. Buraya kadar geçmişteki seçimlere oranla büyük bir fark yok. Bu referandumun sonucunu belirleyecek olan kitle ise temelde AKP seçmeni olacak. AKP içindeki farklı gruplar, yani aslında AKP’li olmayan ama alternatifsizlikten AKP’ye oy vermiş ortanın sağındaki seçmen kitle ile Tayyip Erdoğan’ın çatışma içinde olduğu parti içindeki farklı gruplar bu referandumun sonucunda etkili olacak. Tayyip Erdoğan ve reklamcıları propaganda sürecinde CHP ve HDP ile mücadeleye ağırlık verirken, AKP içinde Abdullah Gülcü, Bülent Arınççı, Ahmet Davudoğlucu kesimleri tek adamlığa nasıl ikna edecekleri hususunda yeterince çalışma yapmadılar. Keza, eskiden AP, DYP, ANAP çizgisinde olup, yıllarca AKP’ye destek vermiş kesimin de oylarını nasıl kullanacağı belirsiz. Bu arada, bugüne kadar hep AKP’ye oy vermiş olan İslamcı Kürtlerin parti içindeki çatışma gruplarından hangisine destek vereceği ayrıca bir soru işareti. Buna bir de bugüne kadarki seçimlerde iktidar ortağı olan AKP’ye omuz vermiş, ama artık düşman ilan edildikleri için işini, aşını yitirmiş milyonlarca 

Cemaatçiyi eklerseniz, bence Erdoğan’ın işi hiç de kolay görünmüyor.   

Siyasal reklamcılık, diğer adıyla propaganda, halka bir şey satmaya çalışır. Satılmaya çalışılan bu şey eksik, bozuk ve hatalı olabilir. Siyasal reklamcının başarısı bu bozuk malı halka süper kaliteli bir malmış gibi yutturup yutturamamasıyla ölçülür. Pazar günü hep birlikte sandığa gideceğimiz bu süreçte de reklamcılar bize bozuk bir malı süper kaliteliymiş gibi yutturmaya çalıştılar. Ve bu sefer bunu çok vahşi, çok denetimsiz, çok arsızca yaptılar. Kamunun aklı ve vicdanı bu kurumsallaşmış yalanlara karşı nasıl bir yanıt verecek, hafta sonu hep birlikte göreceğiz.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...