20 Ocak 2017 00:56

Gazetecilik bitti, aktivizm verelim

Gazetecilik bitti, aktivizm verelim

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Gelişmiş demokrasilerde gazetecilik sosyal, kültürel ve siyasal düzenin doğru işleyip işlemediğini araştıran, takip eden, bu konularda yaptıkları haberlerle kamuyu bilgilendiren insanların mesleği. Toplumsal iş bölümünün, rasyonel hukuk sisteminin, kamu yararına oluşturulmuş anayasa ve yasaların olduğu ülkelerde gazetecilik teknik ve etik esaslara dayalı olarak sistematik haber üretmek demek. Bir de sürekli soru sormak, ülkeyi yönetenleri halk adına sorgulamak, aldıkları kararların ve eylemlerinin ülkede yaşayan insanların çıkarına olup olmadığını hiç durmadan kontrol etmek. 

Türkiye gibi siyasal ve sosyal düzenin gerçek bir kaostan ibaret olduğu ülkelerde ise gazetecilik, normalde tarif edildiği şeklinden çok başka bir şey. Bir ülkede bilim, rasyonel hukuk sistemi, güvenlik, eğitim, mesleki örgütlenme, etik, bireylerin devlete, devletin de kamuya karşı sorumluluk anlayışı ne kadar gelişmişse, o ülkede gazetecilik de o kadar gelişiyor. Yukarıda saydığımız şeylerden biri veya birkaçında arıza varsa, gazetecilik yapmak ya zorlaşıyor ya da gazetecilik mesleği olması gerektiğinden farklı formlara bürünüyor. 

Herkesin malumu, bizim ülkede sosyal ve siyasal sistem hiçbir zaman sorumluluk, hesap verirlik, etik, bilimsellik ve rasyonalite ekseninde gelişmedi. Bizde devlet vatandaş için değil, vatandaş devlet için çalışır ve bu coğrafyada yönetenlere soru sormak, onları sorgulamak, hatalarını deşifre etmek, gerektiğinde onları yargılayıp ceza vermek filan pek mümkün değildir. Anayasa ve yasalar da zaten yönetici elit tarafından bunu engelleyecek şekilde formüle edilir. Yönetici bir grup insanın “Ben yaptım oldu” zihniyetiyle halka zarar verecek şekilde, ama asla ceza almadan hareket edebildiği bir ülkede aslında gerçek gazetecilikten daha başka neye ihtiyaç olabilir, diyeceksiniz. Lakin toprak mümbit değil. Hem çoğunluk çıkar ilişkileri gereği gerçek gazeteciye sahip çıkmaz, hem de gerçek gazetecilik (“Kutsal” devletle çatıştığı için) yasa dışı bir faaliyet gibi algılanır, topluma da öyle algılatılır. 

Gerçek gazeteciliğin vatan hainliği ilan edildiği noktada bu mesleğin pratisyenleri kendilerine farklı çıkış yolları mı arıyor, yoksa Türkiye’de gazetecilik sistemini kuranlar mı temeli yanlış attı, bu da ayrı bir tartışma konusu. Ama zaten siyasal ve yasal sistem karmaşık, hatalı ve eksik kurulmuş olduğundan, bu kaotik yapının içinde evrilen meslek pratiği de kendisine özgü gazetecilik anlayışını ve ona uygun meslek elitlerini yaratmış. Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren bu ülkede “seçkin gazeteci” ilan edilenlere bakın, hepsi haberciden çok politikacı gibi. Zaten az çok isim yapmış gazeteciler için parlamento koltukları hep bir sonraki (üst) basamak olarak görülüyor. Bizim ülkemizde “elit” gazeteci hep haberciden ziyade bir siyasal aktör ve iktidar seçkinleriyle gazetecilik elitleri arasında bitmek tükenmek bilmeyen bir sözlü düello var. Elit gazeteci, bizzat milletvekili olup parlamentoda yasama eylemine katılana kadar politikacılara akıl veren kişi gibi adeta. Bu bana kimileri için gazeteciliğin sanki ömür boyu yapılacak bir meslek olarak değil de, siyasete girene kadar isim yapılacak meslek olarak görüldüğünü düşündürür hep.

Gelişmiş demokrasilerde en iyi gazeteciler her gün halka mektup yazar; halkı olan bitenden haberdar eder, bilgilendirir, eğitir, uyarır, eğlendirir. Halkın beklediği şey de haberdir zaten. Bizim gibi ülkelerin seçkin gazetecileri ise her gün iktidar elitlerine, ama çoğunlukla da liderlere mektup yazar. Liderlere hitap eder, onlara ayar verir, onlarla dalga geçer, onları tehdit eder. Gazeteci lidere ne kadar çok “Hey sen!..” diye hitap ederse o kadar kahraman olur. Halkın istediği şey de zaten mütemadiyen lidere ve iktidar partisine sataşan, laf atan, haber yapmak yerine esip köpüren gazetecidir. Ne kadar çok ayar verme, o kadar kahraman gazetecilik. 

Sosyal medya, ama özellikle de günümüzün fenomeni olan Twitter, gazetecilerle iktidar elitleri arasındaki bu karşılıklı söz düellosunda artık önemli rol oynuyor. Eskiden televizyon ekranlarında veya gazete sayfalarında yaşanan bu sözlü düellolar artık sosyal medyada yaşanıyor ve en tanınmış gazeteciler günümüzün en tanınmış sosyal medya kalemşorları. Sansür, baskı ve yasaklar nedeniyle zaten haber yapamayan gazeteciler artık her zamankinden daha ağır şekilde sosyal medyadan iktidar elitlerine sövüyor. Halk ise bunu seviyor. İktidara kafa tutan gazeteciye destek veriyor. Onları mitleştiriyor, kahramanlaştırıyor. Yaptıkları haberlerden dolayı değil, korkusuzca iktidar seçkinlerine kafa tutabildikleri için yapıyor bunu. Buna karşılık, despot iktidar ağır bir nefret diliyle bu eleştirel gazetecileri kriminalize ediyor ve hedef gösteriyor. Emri alan irrasyonel hukuk sisteminin bekçileri de eğer yakalayabilirse o gazeteciyi hapse atıyor. Aslında ne olacağı daha baştan bilinen bir senaryo gibi. Her şey adeta üçüncü sınıf bir Amerikan aksiyon filmi sanki. 

Türkiye bugün hapiste olan gazeteci sayısı açısından dünya rekoruna sahip. Bugün yaklaşık 150 gazeteci hiç hak etmedikleri halde hapiste. İçlerinde kamusal alanda adı sanı bilinmeyen, ama sadece haber peşinde koşan, mesleğe adanmış genç gazeteciler de var. Güneydoğuda yaşanan insanlık suçlarını habere dönüştürdükleri için özgürlükleri ellerinden alınan genç gazeteciler bunlara örnek olarak verilebilir. Ancak bir gazetecilik akademisyeni olarak dikkatimi çeken şey şu: Son zamanlarda yaptıkları haberlerden dolayı değil, ama sosyal medyada paylaştıkları hükümet karşıtı sert söylemlerinden dolayı içeri alınan gazeteci sayısı giderek artıyor. Bu kuşkusuz baskıcı ve sansürcü iktidarın hazımsızlığından ve ifade özgürlüğü karşısında takındığı faşizan tavırdan kaynaklanmakta. Oysa farkındalar mı bilmem, iktidar gazetecileri içeri tıktıkça bu gazeteciler kahramanlaşıyor, efsaneleşiyor. Nihayetinde, bu gazeteciler er geç aklanarak dışarıya çıkacaklar ve iktidar elitlerine sövmeye devam edecekler. 

Bir başka önemli nokta da şu: Sosyal medya çağında olgular ve rakamlar o derece anlamsız kalmış ki, yorum her zamankinden daha beter bir şekilde gazetecinin silahı haline gelmiş. Bu durum kuşkusuz gazeteciyi de her zamankinden daha beter bir şekilde siyasal aktöre dönüştürüyor, onu haberciden çok bir aktivist haline getiriyor. Gazetecilik doğası gereği kendi içinde bir aktivizm barındırır. Hak aramayı, ezilenin yanında olmayı, sesi duyulmayanın sesi olmayı şiar edinmeyene, gizli kapaklı kötülükleri ortaya dökmek için cesurca araştırma yapmayana gazeteci denmez. Ama haberciliğin dikenli yollarına girmek yerine aktivist yorumculuğun konforuna sığınmak da ne derece gazetecilik olarak tanımlanabilir? Kanımca bu tartışılması gereken bir çok önemli konu. Ne kadar ekmek o kadar köfte misali, çarpık demokrasi, despotizm, sansür ve yasaklar yine kendisine özgü çarpık gazetecilik alanını yaratıyor. Haberin ve habercinin normal işlevine döneceği ve özgürleşeceği günleri umutla bekliyorum.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...