02 Aralık 2016 00:45

Utanmaz adam

Utanmaz adam

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Türkiye’de eleştirel gazeteciliğin ruhuna fatiha okunan günlerden geçiyoruz. Basın ve ifade özgürlüğü önündeki baskı ve yasaklar ile habercilere uygulanan direkt sansür, dünyanın tüm gelişmiş demokrasilerinde şaşkınlık yaratıyor.

Ülkede gün geçmiyor ki bir gazeteci haber peşinde koşarken gözaltına alınmasın, mesleğini yapmaktan alıkonulmasın. İstanbul’da, Ankara’da, İzmir’de, Diyarbakır’da, Mardin’de, Gaziantep’te, Siirt’te, Adana’da… Önemli bir olayın, durumun, açıklamanın olduğu her yerde, haber yapmaya çalışan yerli-yabancı gazeteciler gözaltına alınıyor; yayın yasakları geliyor, habercilik faaliyeti emniyet güçleri ve yargı tarafından engelleniyor. 

BBC Türkçe Muhabiri Hatice Kamer, bu hafta salı günü haber takibi için gittiği Siirt’in Şirvan ilçesinde gözaltına alındı mesela. Kamer, Şirvan’da bulunan Türkiye’nin en büyük bakır maden sahasında meydana gelen heyelan sonrası madenci yakınları ile görüşmek üzere ilçeye gitmişti. Gözaltı nedeniyle ilgili herhangi bir açıklama yapılmayan gazeteci, 2 gün gözaltında tutulduktan sonra serbest bırakıldı. Bu arada, maden kazasıyla ilgili haberi yapması iki gün engellendi, belki konuşmayı planladığı madenci yakınları da olan bitenden korkarak konuşmaktan vazgeçti. Haber yapmanın önündeki engeller çok vahşi. 

Adana Aladağ’daki yasa dışı tarikat yurdunda çıkan yangın haberi de aynı yöntemlerle engellendi. Yangında ihmalden göz göre göre ölen küçücük kız çocuklarıyla ilgili haberin de yapılması engellenmek istendi. Konu hakkında haber yapmak için bölgeye giden Evrensel Muhabiri Volkan Pekal, ilçeye geldiğinde 2 saat boyunca gözaltında tutuldu. Gerekçe, ilçeye gelmek üzere olan bakanların rahatsız edilmemesiymiş. Gazeteciyi 2 saat boyunca emniyette tutan polisler, “Karakolda bir işleminiz var, nedenini biz de bilmiyoruz” diyerek karakola götürmüşler. Zaten hemen ertesinde olay hakkında yayın yasağı da getirildi. Bu da bir son dönem klasiği. Gazeteci haber yapamasın, halk da ne olup bittiğini öğrenemesin isteniyor ya, ya dayakla olacak bu, ya yasakla.

Olay yerinde haber yapmak için bulunan gazetecilerin gözaltına alınması veya sebepsiz yere tutuklanması olağan üstü haller Türkiye’sinde sıradan vakalar olarak görülebilir; ama değil. Haber peşinde koşarken gözaltına alınan ve haber yapmaktan alıkonulan her gazetecinin yaşadığı bir faciadır ve halkın haber alma özgürlüğüne vurulan bir darbedir. Bugün Türkiye’de halkın haber alma hakkı gasbedilmektedir ve bu gasp bizzat ülkeyi yönetenler tarafından yapılmaktadır. 

En temel demokratik hakları gasbedilen gazetecilerin yaşadıkları bu zorluklar büyük basında ne kadar yer buluyor peki? Hiç. Çok satan “büyük” gazeteler ve çok izlenen “büyük” TV kanallarında gazetecilerin yaşadığı zorluklar ve hak ihlalleri haber olmuyor; haber değeri taşımıyor. Bu da “büyük” bir gazetecilik suçudur. 

Bu koşullar altında, CNN Türk Kanalının Haber Müdürü Erdoğan Aktaş Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi öğrencilerine konuşma yapmak için kampüse gidiyor. Öğrenciler, haklı olarak Erdoğan Aktaş’a “haber olamayan haberleri” soruyorlar. Erdoğan Aktaş’ın bu sorulara tepkisini sosyal medyada dolaşan videodan izledim. Eleştirel soru soran öğrenciye verdiği öfkeli yanıtı gördüm. Soru ne kadar tahrik ve rahatsız edici olursa olsun, sorumluluk sahibi bir gazetecinin ciddiye alıp, gerçekçi yanıtlar vermesi gereken bir soru. Çünkü bir gazeteci, doğası gereği herkese her türden sorunun özgürce sorulması gerektiğini savunan kişi olmalı. CNN Türk Yöneticisi Erdoğan Aktaş’ın tavrı ise tam anlamıyla “hem suçlu, hem güçlü” tavrı. Zira çalıştığı kanalın habercilikte nasıl sınıfta kaldığı cümle alemin malumu. Orada, merakla ve haklı bir öfkeyle kendisine soru soran gençlerle karşı karşıya gelmişken, gençlerin hepsi ne diyecek diye gözünün içine bakarken, o tutuyor öğrencileri tehdit ediyor. Karşısındaki meraklı kalabalığa günümüz Türkiyesi’nde gazetecilerin ve habercilerin habere ulaşmak ve onu kitlelere duyurmak konusunda yaşadıkları sorunları anlatmak yerine, kendisine soru soran öğrenciyi provokatörlükle suçluyor. 
Bununla da yetinmeyip, öğrencilerin fotoğraflarını çektiklerini ve kimliklerini tespit edeceklerini bağırıyor salona. Orası bir üniversite amfisi. Bağırarak öğrencileri tehdit eden de büyük bir TV kanalının üst düzey yöneticisi.

Normal şartlar altında böylesi zor dönemlere tanıklık eden bir gazeteci kendisine yöneltilen bu tür haklı eleştiriler karşısında utanıp, yaşadıkları sorunlardan filan bahseder diye düşünürdüm. Bir meslek grubunun sansür ve yasaklarla işini layıkıyla yapamaz hale gelmesi, o meslek erbabını herkesten fazla üzmeli. Ama anlaşılan bazıları için bu sansür ve yasaklar çoktan içselleştirilmiş. İşlerini doğru dürüst yapamadıklarını düşündüğümüz gazeteciler, aslında bu durumdan pek de rahatsız değillermiş. Üzülmüyorlarmış, sıkılmıyorlarmış, utanmıyorlarmış. 

Türkiye’nin son döneminde yok olan şeylerden birisi de utanma duygusu. Hem bile bile kötü gazetecilik yapasınız diye büyük paralar kazanacaksınız, hem de neden kötü gazetecilik yaptığınız sorulduğunda esip köpüreceksiniz. Ama hayatta her şeyin bir bedeli var. İyi gazeteciler her gün haber peşinde gözaltına alınıyorken, o çok önemli olayları halktan gizleyen kötü gazeteciler de eleştirilmeyi göze alacaklar ve utanmayı öğrenecekler. En azından iletişim öğrencilerinin karşısına çıkarken. 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa