07 Ekim 2016 01:00

Haberiniz olmasın

Haberiniz olmasın

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Türkiye’de olağanüstü hal uygulamaları giderek devlet şiddetinin ve baskısının sıradanlaşıp, olağanlaştığı bir sürece dönüştü. Özellikle insan hakları ihlalleri ve ifade özgürlüğünü engelleyici kararlar açısından durum çok vahim. OHAL kapsamında çıkartılan kanun hükmünde kararnameler bahane edilerek kapatılan radyo ve televizyonlar ve medya kurumlarına yapılan polis baskınları devletin demokratik ideallerden değil, faşizan uygulamalardan yana olduğunun açık bir göstergesi.
Televizyonların yayınlarının karartılması, muhalif yayın yapan gazetelerin ve dergilerin kapısına mühür vurulması tek şeye işaret ediyor: Devleti yönetenler bizlerin habersiz kalmamızı, özellikle de ülkede olan biten yanlış işlere dair bilgilere erişmememizi istiyor. Devlet, polisiye önlemlerle, asker postalı ve polis dipçiğiyle gerçekleştirdiği bu “halkı habersiz bırakma baskınlarını” yaparken, aynı zamanda ekonomik anlamda da habercilik sektörüne ciddi bir darbe vuruyor. Bir yandan yüzlerce gazetecinin işsiz kalmasına neden olurken, diğer yandan sözde serbest rekabet koşullarında iş gördüklerini varsaydığımız medya kurumları arasında bölüşülmesi gereken reklam pastasına yandaş basın lehine müdahale ediyor.
Önceki gün açıklanan bir yönetmeliğe göre, Basın İlan Kurumunun süreli yayınlara vereceği ilanlarda bile ayrımcılık başlayacak. Yeni karara göre, anayasal düzene ve düzenin işleyişine karşı yayın yapanlar ile kendisi veya bir çalışanı hakkında terörle mücadele kanunu kapsamında dava açılmış yayın kuruluşuna ilan verilmeyecek. Eğer bir gazeteci hakkında, o gazetecinin yazdığı bir haber, yazdığı bir yazı, paylaştığı bir bilgi veya yorum hakkında terör suçlamasıyla dava açılmışsa, yayın kuruluşundan o gazeteciyi işten atması istenecek. Eğer 5 gün içinde işten atmazlarsa, o yayın kuruluşuna verilen resmi ilanlar kesilecek.
Bir kişi hakkında terör suçlamasıyla dava açılması, o kişinin terörist olduğunun göstergesi mi? Elbette değil. Bir kere hukuken suçu ispatlanana kadar herkes masumdur. Ama bu masumiyet karinesi AK P iktidar döneminde önce Cemaatçi savcı ve hakimler, şimdi de Anticemaatçi görünen AKPgiller tarafından üzerinde tepinilmiş bir şey. Bugünün Türkiye’sinde, neredeyse her aklı başında yazarın, akademisyenin, sanatçının sadece Kürt meselesinde hükümetle ortak görüş belirtmedi diye şuursuz terör suçlamalarıyla yüz yüze geldiğini biliyoruz. İçinde “T” sözcüğü geçen birçok suçlamayla muhaliflerin suçsuz yere hapse atıldığını, işsizliğe, açlığa mahkum edildiğini görüyoruz. O halde basın yayın kurumlarına verilecek ilanlarda yapılan bu yeni düzenlemenin muhalif basına karşı kırk katır mı, kırk satır mı uygulaması olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. İktidarın hoşuna girmeyecek her türden yayının ertesinde, içinde “terör” sözcüğü geçen bir takım suçlamalar yapılarak gazetecilerin hukuk kisvesi altında yapılan kumpaslarla cezalandırılacağını tahmin edebiliriz.  
Ama sadece gazeteciler mi? Ya habersiz kalan okur? Siyasi katılımı için o muhalif haberlere ihtiyacı olan insanlar?
İktidara muhalif tüm yayın organlarını bir gecede kapatmak, o yayın organlarında çalışanları işsizliğe mahkum etmek, bu insanları terör işbirlikçisi olarak yaftalayarak kendi hukuksuz illerine meşruiyet zemini hazırlamak normalde suçtur. Mevcut hükümet ise OHAL kılıfına saklanarak bu suçları hiçbir rahatsızlık duymadan işlemekte. Yapılan bütün bu hukuksuz işlemler, sadece kapatılan yayın organlarını ve orada çalışan basın emekçilerini değil, tüm Türkiye’de doğru, önemli, alternatif bilgi/haber almaya ihtiyacı olan kamuya karşı işlenmiş bir suçtur.
Halkın haber alma hakkını bu derece hoyrat ve baskıcı uygulamalarla yok etmeye çalışan bir iktidar, neyi öğrenmemizi istemiyor? Sorulması gereken soru budur.
Öte yandan, günümüz medya ortamında hiçbir gerçeğin uzun süre saklı kalamayacağı gerçeğiyle de iktidarın yüzleşmesi zorunludur. Kaç kişiyi hapse atarlarsa atsınlar, bir kültürel form olarak gazeteciliğin yok edilemeyeceği, gazetecilerin haber üretme performanslarının devlete veya kurumlara bağlı olmadığı, günümüz kosmopolitan dünyasında alternatif bilginin yayılma hızı ortadayken, bütün bunları görmeden, geçen yüzyıla ait baskı yöntemleriyle haberciliği sansürlediklerini düşünmeleri acınası bir durumdur.
Baskıcı iktidarların öğrenmemizi istemedikleri şey, normal hallerde haberin tam da kendisidir ve gerçek haberciler olağanüstü hal koşullarında da olsalar haber yapmaya devam edeceklerdir. İktidar haberden ve habercilerden korkuyor, ama korkunun ecele faydası yok.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...