19 Nisan 2016 00:25

Ankara hiç fena değil

Ankara hiç fena değil

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Yurdumuzda özgün ve yaygın bir aydınlanma savaşımı niteliğinde olan, eğitim bilim yönünden uygar ülkelerin hayran kaldığı ve iş işten geçtikten sonra dost ve düşman herkes tarafından övülen Köy Enstitüleri hareketi, 1940 yılında İsmail Hakkı Tonguç’un öncülüğünde başlatılmıştı. UNESCO tarafından gelişmekte olan ülkeler için “örnek eğitim modeli” olarak gösterilen Köy Enstitülerinin günümüze kadar gelen kültürel/eğitsel mirası, yurdun birçok kentinde şubesi olan Yeni Kuşak Köy Enstitüleri Derneği tarafından yaşatılmaktadır. Benim de Ankara Şubesinde üyesi bulunduğum bu dernek, varlık nedenini şöyle açıklar:
“Derneğin Ankara Şubesi olarak, Köy Enstitülerinin anıtsal geçmişinin,  günümüz nüfus, ekonomi ve iletişim koşulları ışığında, ezberci, baskıcı, belletmeci bir geri anlayışla itaatkâr kullar yetiştirmeye ve genç kuşakları birbirini tepelemeye yönlendiren bir eğitim sistemi yerine, dayanışmacı, paylaşımcı ve barışçı bir kültür ve eğitim politikası oluşturulmasında başvuru kaynağı olarak yeniden tartışılabilmesi için mücadelemizi sürdürüyoruz.”

Ankara’nın gayriresmi gazetesi Solfasol
Ankara’da çıkan aylık Solfasol gazetesi, içerik yönüyle bütün gazetelerimizi ben diyeyim 10’la, siz deyin 5’le katlar. Nisan sayısında yurdun katı gerçekliğini art arda yansıtan şu yazılara bakın:
Özge Akar, “İki Çocuk Annesinin Ankarası” başlığı altında şöyle yazıyor: “Telefon çalıyor, yoksa bir bomba daha mı diyorum… Geceleri uyumadan düşünüyorum hep: Sur’da ya da Suriye’de, ya da dünyanın bir yerinde, açlar mı, üşüyorlar mı, aç bilaç nasıl uyuyorlar? Bebekler güvende mi?..”
Hacer Parlak’ın “Affetmeyeceğiz!” başlıklı yazısı şöyle başlıyor: “Ben Hacer Parlak. Başkentin kalbinde patlayan bombayla çocuğu katledilen pek çok anneden biriyim…”
Zeynep Alica, “Bulutsuz, Işıksız, Umutsuz Bir Ankara Yazısı”nda başkenti şöyle betimliyor: “O en çok geçtiğimiz noktada binalar dişleri dökülmüş, yüzleri gözleri mosmor insanlara dönüyor.”
Barkın Sinan, “Ankara Umut Eder, Alışmaz ki…” adlı yazısını şöyle bitiriyor: “Adım Ankara. İncine incine böyle kaldım günlerinizin karanlığında. Vakitler boyu sınandım, sınandım da, şimdi düştüğüm kadar düşmemiştim böyle bir yalnızlığa…”
Tuna Kalaycı ise “Tuzlu Nehir” başlığı altında, insan kaçakçılarının Ege kıyılarımızdan Midilli Adası’na geçirdiği mültecilerle yapılmış çarpıcı bir röportaj sunuyor.
Ardından Solfasol/Haber Nöbeti’nden Gülistan Aydoğdu, “Sur ya da Gavur Mahallesi” başlığı altındaki yazısına şöyle giriyor: “Sur’da yaşayanlar çok dil bilirmiş (hikâyeler böyle söylüyor), ama hikâyeler bir tarafa, ben de biliyorum: Diyarbakır Sur’da en az üç dil bilinir: Kürtçe Ermenice, Arapki ve biraz da Türkçe…” Ve ardından önemli bulduğum Gülistan Aydoğdu’nun “Cizre’nin Bodrumları”, Aydın Bodur’un “Diyarbakır’da Newroz” yazıları var…
Solfasol sayfalarının henüz yarısındayım, yazacak çok şey var, ama benim yerim doldu!

(Sorularınız ve abonelik için: abone@gazetesolfasol.com; yıllık abone 50 lira, onu da belirteyim.)

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...