22 Eylül 2015 00:50

Bienal dertleşmesi

Bienal dertleşmesi

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Yaşamım boyunca çağdaş sanat akımları ve stillerinin getirdiği yeniliklerden yana oldum, onları benimsedim. Ben, insanın tanımındaki temel öğenin “eskiyle yetinmek” değil, yeniyi yaratmak olduğunu düşünmüşümdür hep.
Bu yaratıcılığı ortaya koymanın en etkileyici yollarından biri de kuşkusuz ki çağdaş sanat stil ve tekniklerini geliştirerek üretmektir.

Geçen hafta, 14. İstanbul Bienali’nin tanıtımıyla ilgili bir televizyon programı izledim ve sanatsal derinliğin olmadığı yerde, “Bienal” nasıl tanıtılır, bunu gördüm: “Bienal”, insanımızla sanki dalga geçen özellikte, uçuk sanat etkinlikleri dizisine denirmiş gibi bir sonuç çıkıyordu!       

Söz konusu televizyon programında, birkaç tanıtımcı söz alarak Bienal’in özelliklerini anlattı. Heyecanla konuşuyorlardı. Hani bazı insanlar vardır, evinize gelirken yolda tanık olduğu bir olayı anlatarak söze başlarlar ve sizin uzattığınız el havada kalsa bile, “Hoş bulduk” demeyi unuturlar, işte öyle, ana soruna değinmeden coşkuyla anlatıyorlardı. Sonuçta, bu tür bir tanıtımı benimseyen konuşmacılar, birbirini izle-yerek hızla anlatmaya başlayınca bizdeki bienalin amacından genel olarak ben pek bir şey çıkaramadım. Bunun anlamsız ve tatsız bulduğum örneği ise Bienal’de yer alan kimi eserlerin, suyun altında sergilenecek olmasıydı! Yani, ancak dalgıçlar görebilecekti onları… Bu derece uçuk bir sanat yaklaşımını düşlerimde görsem inanmazdım.

Bienaliniz hayırlı olsun efendim, ama gelecek yıllarda sanat ürünlerini bu kez yerin dibine batırmayın lütfen…

*

Değerli dostum Oktay Akkaya, armağan olarak gönderdiği “Asbach” kalitesi konyağa ekli olarak yazdığı zarif etikete, Sabahattin Eyüboğlu çevirisi olan bir Ömer Hayyam dörtlüğü eklemiş:

Bilir misin yüceler yücesi Tanrı,
Şarap ne zaman coşturur insanları?
Pazar,  pazartesi, salı, çarşamba, perşembe,
Bir de cuma, cumartesi günleri.

İçkiyle arası pek hoş olmayan Fazıl’ın bir konserde punduna getirip “Yakınım olur” dediği Hayyam da az değilmiş hani! Böyle olunca kafam, bendeki konyak şişesine takıldı: Dünyanın en iyi içkilerinden biri olan şişeyi uygun bir yere kaldırırken düşündüm: Bu şişeyi iki gün içinde mi hap etsem, yoksa birkaç hafta içinde mi? Eğer konyağı falan unutturacak olaylarla karşılaşmazsak gelecek yazılarımın birinde sonucu yazarım size.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...