14 Ekim 2014 00:13

Devrimden sonra düş yıkımı

Devrimden sonra düş yıkımı

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Devrimden sonra düş yıkımı hangi çağda, nerede görülmüş? Anlatayım:

18. Yüzyıl Aydınlanması’nın doruktaki sonucu olan Fransız Devrimi’nin etkileriyle Avrupa top-lumlarının burjuva demokratik haklar yönünden feodal yapıyı bütünüyle tarihin çöplüğüne attığını biliyoruz. Ancak, devrim doğrultusunda verilen sözler lafta kalmıştır. Peki, onca kavga dövüş, akıtılan kanlar, giyotin sepetine düşen kelleler, boşuna mı yaşanmıştı? “Eşitlik, özgürlük, kardeşlik, dayanışma” gibi devrim ilkelerinin peşinden koşan kitleler, yoksa düş mü görmüşlerdi? 

 Gerçek şuydu ki, Fransa’da krallığı yıkarak iktidarı ele geçiren burjuvazi, demokratik kazanımların çoğunu görmezlikten gelmeye başlamıştır. Siyasal iktidar, sanayicilerin ve bankerlerin çıkarlarını temsil ediyordu artık. Emekçi halk ve özellikle aydınlar, tam bir düş yıkımı içindeydi. Şimdi toplum sorunlarının yerini, “bireyin sorunları” almıştı. Düş yıkımının adı da öznelliğe, kişiselliğe, bireyin ruhsal sorunlarına dönüşmüş, buna güzel de bir ad bulunmuştu: “Romantik akım”.

Felsefe tarihinde “romantizm”, kalın çizgileriyle Alman filozof Schelling’in (1775-1854) düşüncelerinde somutlaşır. Bilindiği gibi Schelling, romantizmin filozofudur. Bu felsefenin anlayışı çerçevesinde yazdığı ‘Felsefenin İlkesi Olarak Ben Üzerine’ adlı yapıtıyla 22 yaşındayken Jena Üniversitesine profesör olmuştur. Schelling’in “Ben üzerine” nitelemesi, romantik akım boyunca hep yinelenecek olan “Ben” kavramını, düşüncede ve sanatta odaklaştırmıştır: 

 “Ben nasıl duyuyorsam öyledir!”, “Duygularım bana böyle söylüyor” falan filan…

Romantizmin duygulardan yola çıkan kavrayışını belirleyen işte budur: Benliğin (hatta bencilli-ğin) kışkırttığı bu akım, burjuva bireyselciliğinin sanatta geliştirilmiş biçimi olarak başlamıştır.

Başa dönelim: Aydınlanmanın temeli olan “Akılcılık” ve “Burjuva demokrasisi” karşısında, bir süre sonra kişiselliği, öznelliği ve duyguları öne süren romantik akıma yol açan ortam, Fransız Devri-mi sonrasında oluşan düş kırıklığı ile açıklanabilir. Devrim öncesinin sloganları artık öznelliğe dö-nüşmüşse bunun altında, devrim öncesi verilen sözlerin çok azının yaşama geçmesi vardır. Şimdi evrensel “dayanışma” ilkesinin yerini bencillik almıştı.

Konuya daha geniş bir açıdan bakarsak, aslında birbirini izleyen düşünce ve sanat akımlarının karşıtlığı doğaldır. Çünkü bu karşıtlığın kökeninde, “İnkarın inkarı”na kadar uzanan özlü diyalektik anlatım ilkesi vardır. 19. yüzyılın bireyselci/öznelci felsefe kavrayışı da kendini yadsımıştır: 1848 Devrimi ve onu izleyen dönemin toplumsal koşullarının, Karl Marx ve Friedrich Engels’in diyalektik materyalizmden kaynaklanan yeni bir felsefe geliştirmiş olduğunu unutmayalım. 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...