21 Haziran 2014 00:30

Dünya Kupası denilince benim aklıma hep...

Dünya Kupası denilince benim aklıma hep...

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Tüm dünyanın takip ettiği bu büyük organizasyon, üzerinden yıllar, on yıllar geçse bile hatırlanacak çok fazla şey barındırır. Maradona’nın tüm İngiltere adasını (!) çalımlayarak attığı gol, Baggio’nun kaçırdığı penaltı, İlhan Mansız’ın golü, Şenol Güneş’in koşusu  ya da Zidane’nin Materazzi’ye attığı kafa… Bazen vuvuzela unutulmaz, bazen de Fransa 1998’in resmi topu tri-colore. Bazıları yeni belgesellerden tanık olur Dünya Kupası’nın geçmişine, bazılarımız hepsini olmasa bile daha yenilerini hatırlar, bazılarımız için ise Dünya Kupası macerası daha yeni başlıyordur.
Dünya Kupası denilince benim aklıma hep, 9 Haziran 2002’den, 13 Haziran 2002’ye kadar uzanan, o bitmek bilmeyen 4 gün geliyor. Şüphe ve korkularla dolu 4 gün . Nasıl mı?
9 Haziran 2002’de Türkiye- Kosta Rika ile karşılaşır Güney Kore’de. Icheon’da maç 1-1 biter ve Türkiye 2002’de ilk puanını ve ikinci tur umudunu kazanır. Grubun son maçlarında, 13 Haziran 2002’de Türkiye, umutları biten Çin ile; Kosta Rika da grubu lider bitirmeyi garantileyen Brezilya ile oynayacaktır. Türkiye, Çin’i yenerse, Brezilya’da Kosta Rika’yı yenerse, Türkiye bir ilki başaracak ve Dünya Kupası’nda ikinci tura çıkacaktır. Türkiye’nin Çin’i yenmesi kolaydır ama ortada büyük bir problem vardır Türk medyasına göre; Latin Dayanışması.
Brezilya Kosta Rika’nın yukarı çıkması için, yedeklerle oynayacak, maça asılmayacak ve böylece Türkiye’nin önünü kesecektir. Kosta Rika’ya 1 puan yetecektir ve Brezilya da güle oynaya 1 puanı verecektir. Türkiye büyük bir tezgahın kıyısındadır ve önü kesilmek istenmektedir. Bu dedikodular tam 4 gün boyunca sürer. Bu süre boyunca içimizde Brezilya nefreti artarken, umudumuz da giderek azalır.
Seul’de 13 Haziran 2002’de son düdük çaldığında her şey değişmiştir ama. Türkiye, Çin’i 3-0 ile geçerken, Brezilya Kosta-Rika’yı 5-2 ile yener ve Türkiye bu sonuçlarla, daha sonra 3. lüğe kadar yükseleceği Dünya Kupası macerasına devam eder. O andan sonra kimse, Brezilya ile ilgili tek laf etmez.
Kişi, herkesi kendisi gibi bilirmiş!

ALVES, EBOUE VE ZOKORA

17 Haziran 2014 tarihinde, spor tarihimiz için çok önemli bir karar verildi ve 2011-2012 sezonunda Emre Belözoğlu’nun, Trabzonsporlu Didier Zokora’ya karşı “Din, dil, ırk, etnik köken, cinsiyet veya mezhep farkı gözetilerek hakaret suçu işlediği” mahkemece karara bağlandı. Din, dil, ırk, etnik köken, cinsiyet veya mezhep farkı gözetilerek hakaret suçu işlemenin “ırkçılık” olduğunu anlatmaya gerek yok sanırım.  Böylece, Fenerbahçe kaptanı Emre Belözoğlu, Türk spor tarihinde, ırkçılıktan ceza alan ilk futbolcu olarak, adını tarihe yazdırdı.
Ama üzerinde durulması gereken bir başka noktası var bu kararın. 28 Nisan 2014 tarihinde Villareal-Barcelona mücadelesinde, Daniel Alves’e tribünlerden muz atılmıştı. Bu olaya bütün dünyadan tepki geldiği gibi, Türkiye’den de tepki gelmişti. Milli Takımlar teknik direktörü, futbolcular, yazarlar, sanatçılar, hepsi de bu iğrenç olayı kınamışlardı. Çok da iyi yapmışlardı. Yapılması gereken de buydu.
Peki, Eboue’ye tribünlerden muz sallanırken, Zokora’ya ırkçı küfürler edilirken, nerdeydi bu arkadaşlar? Yoktular. Tepki? Hiç. Samimiyet? Ara ki bulasın.
En insani duygular bile bu topraklarda “modadan” ve “yalandan” ibaret demek ki.
Bu vesile ile bir kez daha.
Kahrolsun ırkçılık!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...