09 Mayıs 2014 08:10

İyi yazar, kötü haberci

İyi yazar, kötü haberci

Fotoğraf: Envato

Paylaş

"Onlar yanlış biliyor, ama kimsenin suçu değil bu”, diyemeyeceğim.
Suçlu belli.
Konumuz, ülkemizde gazeteciliğin durumu.
Ahmet Altan, gazeteciliği tanımlarken  “Yüzde 99 alçaklık ve korkaklık, yüzde 1 de dürüstlük ve cesaret işi” demiş. Ülkemizde gazeteciyi politik kültürün aktif aktörü yapan köşe yazarıyla haberciyi birbirine karıştıranlar kervanına o da katılmış. Daha doğrusu, ülkemizde bu yanlış gazetecilik kültürünü kuran, geliştiren ve mesleğin doğru kök salmasına engel olan entelektüel hegemonyanın bir parçası olduğunu itiraf etmiş.
Ahmet Altan’ın Vikipedi’deki biyografisinde şunlar yazılı: “Hürriyet, Güneş, Milliyet ve Yeni Yüzyıl gazetelerinde uzun yıllar köşe yazarlığı yaptı. Milliyet’te çalıştığı dönemde, gazetede Kürtlerin çoğunluğu oluşturduğu kurgusal bir “Kürdiye” ülkesinden bahseden yazısı nedeniyle işinden çıkarıldı. Doksanlı yılların ortalarında Neşe Düzel ile birlikte Star TV’de Kırmızı Koltuk isimli tartışma programını hazırladı ve sundu. Yazar ve Eski Milletvekili Çetin Altan’ın oğlu, İstanbul Üniversitesi İktisat Profesörü ve Yazar Mehmet Altan’ın ağabeyi.”Bunlara ek olarak, bir dönem Türk Haberler Ajansı’nda gece muhabirliği yaptığını hatırlayanlar var; ardından ver elini Hürriyet gazetesi dış haber servisi editörlüğü… Çok geçmeden de romancılık ve köşe yazarlığı.
Sanki genetikmiş gibi, babadan oğula geçiyor Altan ailesinde gazete köşeciliği. Sadece Ahmet Altan değil, kardeşi Mehmet de aynı bayrağı devralmış babasından. Biri bir köşede, diğeri öteki köşede, ailenin geri kalan fertlerine de sonuna kadar açık İstanbul medya dukalığının sayfaları, ekranları. Allah için, Ahmet Altan babasının edebiyat yanını almış. Küçük kardeş ise, bir politik aktör olarak köşe yazarı olmanın inceliklerini iyi çözmüş. Onlar hep birlikte kavram üretebiliyorlar, gündem yaratabiliyorlar, fikirleriyle kitleleri peşlerinden sürükleyebiliyorlar. Her şeyi bilen insanlar onlar. Bu özellikleri de bir tür ‘baba mesleği’ adeta. Beyin cerrahisi mi istersin, futbol mu, cinselliğin derinlikleri mi; her şeyin inceliklerini en iyi bilen bir aile. Yönetmek için dünyaya gelen Kennedy ailesinin fertleri gibi, doğuştan akıl fikir insanı hepsi maşallah. Dur durak bilmeyen bir genetik/kültürel sermayeyle, bu çocukların çocukları da medya dünyasına yazar, programcı, editör, yayın yönetmeni olarak akın etmeye devam ediyor.
Ve fakat, gazeteciliğin esası muhabirlik. Oysa onlar İstanbul’un iyi okullarından ve beyaz semtlerinden çıkıp, medya mahallesinin üst düzey koltuklarına oturuvermişler. Kader ağlarını iki ters bir düz örmüş. Başka bir çıkış yolu yokmuş gibi, baba Altan’ın çizdiği yolda, gösterdiği ülküde maaile basın dünyamıza renk katmaktalar. Gün geliyor iktidarla, hegemonyayla ters düşüp cezalandırılıyorlar, sonra başka bir gün geliyor iktidarla sarmaş dolaş oluyorlar; en kıyak köşeler, TV programları önlerine seriliyor. Yönetmeleri için gazeteler veriliyor ellerine. Gelsin birinci sayfa manşetler, yazı dizileri, gitsin hükümet politikalarına yüksek maaşlı danışmanlıklar. Gerekirse akil insan, gerekmezse sakil yazar. Gelgitli bir politik, kültürel yaşamları var. Az çekmiyorlar aslında ailece.
Doğuştan köşe yazarı onlar…
Celal Başlangıç çok güzel ifade ediyor ülkemizdeki yanlış gazetecilik algısını: “Türkiye’de kimileri basın özgürlüğünü köşe yazarlığı üzerinden tanımlayıp ‘Ne demek özgürlük yok, her gün başbakana küfrediyorlar’ diyor. Bu gazetecilik anlayışında zaten küfür serbest, doğru haber yasak.”
Hakkını yemeyelim, askeri vesayet döneminde bir köşe yazısında  “Atakürt” demek, 1990’larda Kürdistan’dan bahsetmek filan hakikaten cesaret ister. Bunları yapmıştır ve bu, yüzde 1’lik cesarete sahip yazarlardan biri olduğunu gösterir Ahmet Altan’ın. Ayrıca, o çok okunan, iyi bir roman ve hikaye yazarı. Gelin görün ki, bütün bunlar sahip olduğu yanlış gazetecilik algısını meşrulaştırmaya yetmiyor.
Gazeteciliğin esası aslında alçaklık, korkaklık filan değil. Çünkü gerçek gazetecilik aslında çok temel ve basit bir kurala dayanıyor. Doğruyu ara, olayları, durumları en az iki kaynaktan kontrol et. Hiçbir haberi doğrulatmadan yayınlama. Politik yanlılıkların ve siyasi görüşünle olayları kendi görmek istediğin şekilde çerçeveleme. Kısacası, yalan söyleme.
Ama Türkiye’de gazeteciliğin kökeni olgulara ve rakamlara değil, köşe yazarı zihniyetini haberciliğe taşıyan edebiyat kökenli ve politize yazarlara dayandığı için, gazetecilik sulandırılmış. Zaten yazılı bilgiye kapalı bir toplumuz. Dedikodu ve söylentiyle besleniyoruz. Gazete tirajları yerlerde sürüyor. Hiçbir zaman çok yüksek tirajlı gazeteler olmamış. Sansasyon, yalan haber, iftira, düşmanlık, nefret söylemi, politik partizanlık ve polemikten geçilmeyen bir gazetecilik alanımız var. Bu alanı yaratanlar Şinasi’den, Namık Kemal’den, Recaizade Ekrem’den beri gelen edebiyatçı, politikacı karışımı gazeteciler.
Gazetecilik sadece gazetecilik için yapılmayınca, araya politik çıkarlar, romantizm, partizanlık, kariyer kaygıları ve egolar girince, işin rengi değişiyor. Aşk romanı yazmak gibi değil habercilik. Teknik ve etik bir mesele. Roman yazarken yazdıklarınızdan sorumlusunuzdur, ama okurun o romanı okurken içine girdiği haletiruhiye sizi bağlamaz. Halbuki haber öyle değil. Kamuyu harekete geçiren bir haberi yazarken, yayımlarken hem sorumluluk alırsınız, hem de sonuçlarından dolayı hesap vermek durumundasınızdır.
“Flat Earth News/Düz Dünya Haberleri” adlı kitabında İngiliz Gazeteci Nick Davies de modern gazeteciliğe sert eleştiriler getirir. Ama o gazeteciliğin içine düştüğü en büyük sorunun “Kontrolsüz haber yayınlamak” olduğunu söyler: “Doğruluğu kontrol edilmeden yayınlanan haber, bağışıklık sistemi olmayan bir insan gibidir. Gazeteciliğin esası doğruyu aramak olduğu için, gazetecinin temel görevi de doğru olan bilgiyi almak, olmayanı da reddetmektir. Ama günümüzde bazı şeyler değişti. Bağışıklık sistemi çökmeye başladı. Garip, önemli ve fark edilmeyen bir gelişme olarak gazeteciler doğrulanmamış haberleri dünyaya pompalamaya başladı.” Davies’in tarif ettiği çarpıtma ve propaganda mikrobuyla zehirlenmiş gazetecilik sadece bizde değil, her yerde var. Reklamcıların, halkla ilişkilercilerin, emniyet mensuplarının, savcıların, partilerin veya liderlerin verdiği doğrulanmamış bilgilerle haber yapılan gazeteciliği sistemin bir hastalığı ve gazetecilik alanının zayıflığı olarak nitelendiriyor NickDavies.
Gazetecilik yapmak kurgu roman yazmaya benzemiyor.
Üstelik haber yazmak roman yazmaya göre çok daha kolay.
Ama ikisi arasında önemli bir fark var: Yayınladığın haberin ille de doğru olması gerekiyor.
Ve bunun için de alçalmaya, korkmaya filan hiç gerek yok.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa