10 Ocak 2014 00:08

Öz-el hayatların haber değeri

Öz-el hayatların haber değeri

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Bugünlerde Savcı Zekeriya Öz’ün özel hayatına ilişkin pek çok ayrıntıyı medyadan öğrenebiliyoruz. Ailesiyle gittiği Dubai tatili, kayak gezileri, kaldığı beş yıldızlı oteller, içinde yüzdüğü havuzlar ve yorgunluk attığı saunalar hakkında çok detaylı bilgi alıyoruz. Normal şartlar altında bir savcının özel hayatı haber değeri taşımaz. Peki, Savcı Öz’ün özel hayatına ilişkin şeyler neden ve nasıl haber oluyor? Çünkü savcının yurt dışı tatil faturalarını İş Adamı Ali Ağaoğlu’nun ödediğine ilişkin iddialar var. Bu iddialar doğruysa, devletin savcısı makamını kişisel çıkar için kullanmış; masrafları ödeyen iş adamı da rüşvet vermiş demektir. Bu durumda,Öz ailesinin Dubai tatilinin detayları özel hayat olmaktan çıkıyor, kamunun bilmesinde fayda olan bir haber içeriği haline geliyor.
      Savcı Zekeriya Öz’ün özel hayatına ilişkin, ama aslında bilinmesinde kamu yararı olan tatil maceralarının bugün medyada yayımlanabilmesi nasıl mümkün oldu? Savcı Öz hükümete karşı yürütülen bir yolsuzluk operasyonunu başlatmamış olsaydı ve bu operasyonun ucu belki de Başbakan Erdoğan’la ailesine kadar uzanacak gibi görünmeseydi, eskisi gibi “temiz eller savcısı” sıfatıyla Dubai tatillerine devam edecekti. Lakin, Cemaat destekli yolsuzluk-rüşvet skandalı AKP’gilleri hedef alınca, Ergenekon davasının “yiğit” savcısı aniden hükümetin düşman algısı içine giriverdi. Bu sebeple de Öz-el hayatına ilişkin uygunsuzluklar AKP’giller tarafından yandaş medyaya servis edilmeye başlandı.
      AKP’giller bakan ve bakan çocuklarını da içine alan yolsuzluk operasyonuna taş koymak için sadece bazı savcıların çürümüş özel hayatını ifşa etmiyorlar. Aynı zamanda emniyetten yargıya, gümrük idaresinden medyaya kadar pek çok mertebede görevden almalar, yer değiştirmeler, yeni atamalar ve yasal düzenlemelerle kontrol edemedikleri delikleri kapamaya, sızıntı ve tehlikeleri ortadan kaldırmaya çalışıyorlar. Tek dertleri ortaya dökülebilecek pisliklerin kamusal alana girişini önlemek. Bu amaçla, elinde belge, bulgu, olanlar ile o bilgilerle fezleke, iddianame ve/veya haber yazabilecek olanları saf dışı bırakmanın peşindeler.
    Peki, yolsuzluk operasyonuyla ortaya çıkan bilgilerin bir şekilde kamusal alana yayılması engellenebilir mi? Yazılı basının şanı var, ama tirajı ve etkisi düşük. AKP’giller bunu çok iyi biliyor. Peki ya İnternet gazeteciliği? İşte onu kontrol etmek kolay değil. Özellikle Gezi sürecinden beri hükümet aleyhtarı eylemlerin odağında olan sosyal medya ve yurttaş gazeteciliğinin yaygınlığı ve etkisi iktidarı korkutuyor. Bu nedenle, hükümet bugünlerde İnternet’i toptan sansürleyecek bir takım girişimler peşinde. Aralık ayında AKP’li vekiller 5651 sayılı İnternet Yayınlarını Düzenleme ile İlgili Kanun’da genişleme yapmak için bir teklif verdi. İnternet yasasındaki değişiklik talebi, “Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri” diye başlayan bir torba kanun teklifi içine konulmuş (kimilerine göre saklanmış).
      İnternet sansürünü Çin’dekine benzer biçimde kurumsallaştıracak olan bu yasa teklifi, TBMM’de plan ve bütçe alt komisyonundan jet hızıyla geçti. Eğer bu teklif yasalaşırsa, özel hayatın dokunulmazlığının ihlali öne sürülerek, Savcı Öz gibi rüşvet alan devlet memurunun kamu tarafından bilinmesi gereken Öz-el tatil hikayeleri sansürlenebilecek ve belki de ucu devletin tepelerine uzanan yolsuzluklara ilişkin haberlerin kamuya ulaşması imkansızlaşacak.        
     Sosyal medyada çok tartışılan ve itiraz edilen bu sansür düzenlemesi hayata geçerse, İnternet’te “Özel hayatın gizliliğini ihlal ettiği iddia edilen” yayınlara erişim 4 saat içinde engellenebilecek. Erişimin engellenmesi talebiyle ilgili kararı Sulh ve Ceza Mahkemeleri 48 saat içinde verecek. Bu kararın gecikmesi durumunda, Ulaştırma Bakanının izniyle, Telekomünikasyon İletişim Başkanlığına erişimi engelleme yetkisi verilecek. Yayınlanmasında “Sakınca olan içeriğin” ne olduğuna hükümetin bir bakanının karar verecek olmasının vahametini sanırım hepiniz anlıyorsunuzdur.
     Hükümeti baş sansürcünün dik alası haline getiren bu yasa teklifi bakın başka neler içeriyor:
     -Eskiden mevcut yasanın erişim engellemesi -yani sansürü- bilgisayarların DNS ayarları değiştirilerek aşılabiliyordu. Şimdi ise bu imkan ortadan kalkacak. IP tabanlı bir kısıtlamayla, belki tüm siteye değil, ama o sitede “sorunlu” görülen içeriğe erişim, URL adresi tabanlı bir sansürle engellenecek.
      -Türkiye’de “hukuka aykırı” bulunan ve erişimi engellenen içeriğin yurt dışında barındırılan siteler üzerinden erişimi de engellenecek.
      -Halkın bir kesimini sosyal sınıf, ırk, din, mezhep, cinsiyet ve bölge ayrımına dayanarak “aşağılama” suçu da artık site sansürleme nedeni olacak. Çok muğlak bir kavram olan “aşağılama” suçu iddiasıyla pek çok site kapatılabilecek.
      -5651 sayılı Kanun’un 9. maddesi “sorunlu” içerik nedeniyle önce içerik sağlayıcının uyarılmasını ve ondan sonra içeriğin kaldırılmasını öngörüyordu. Oysa yeni teklif  “uyar-kaldır” usulünü tamamen değiştiriyor. Buna göre içerik, içerik sağlayıcılar uyarılmadan bile kaldırılabilecek.
      İnternet medyasının düzenlenmesi gereken pek çok sorunu varken bunlara eğilmeyen, ama sadece içerik kısıtlaması ve sansür üzerine yoğunlaşan bu yeni kanun teklifi, minareyi çalanın ona kılıf uydurma çabalarının bir yenisine benziyor. Eğer bu kanun teklifi böyle kabul edilirse, bakan ve başbakanların akrabalarına ilişkin haberlerin İnternet’te yayımlanması “özel hayatları koruyoruz” gerekçesiyle neredeyse imkansız hale gelebilir. Halbuki, yolsuzluk operasyonları tam da babalar ve oğullarının “yanlış” hayatları üzerine kurulu. Tezgaha bakar mısınız? Kamunun bilgi edinme özgürlüğü engellenemez. İnternet sansürüne hayır!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa