'Tuhaflıklar' sıradanlaşırken: Futbol sistemimiz
Tükürük deyip geçmeyin önemli mesele. Medyayı ve futbol kamuoyunu haftalarca tartıştırmakla kalmıyor, futbol sistemimizdeki “gariplikleri”, futbolun içindeki aktörlerin tutarsızlığını da gözler önüne seriyor. Meireles’in tükürüp tükürmediği tartışması daha bitmeden, şimdi de Melo’nun tükürüğü çıktı karşımıza. Ve bir kez daha anlaşıldı ki, endüstriyel futbol, en büyük erozyonu taraftar kültüründe yarattı. Futbolu adil bir yarış olarak gören, “haram zaferler yerine helal üzüntüleri” tercih eden taraftarlar artık neredeyse müzelik. Futbol, taraftarın büyük çoğunluğu için, “güç ve çıkarlar” üzerinden oynanan bir oyuna çoktan dönüştü. Galatasaray-Beşiktaş maçı daha bitmeden herkesin görüşü oluşmuştu: Galatasaray taraftarına göre Melo tükürmemişti, Oğuzhan yalan söylüyordu; Beşiktaş taraftarına göre ise tam tersine Melo tükürmüştü ve tükürmedim diye yalan söylüyordu. Görüntüler ne gösterirse göstersin, bu görüşler artık değiştirmek neredeyse imkansız. Meireles’in tükürüğünü görüntülerde mikroskopla arayıp bulamayanlar ikna oldu mu?
Bu noktadan sonra federasyon kurulları ne karar alırsa alsın bir taraf bu karardan tatmin olmayacak. Federasyon yönetiminden şikayet etmenin de, fazla bir anlamı yok. Federasyon yönetimini seçen genel kurulun yapısı bu şekilde kaldığı sürece, başkanlar, yönetimler, kurullar değişse de, şikayetler değişmeyecek. Sırtını siyasete dayayarak, arka odalarda yapılan “pazarlıklarla” oluşturulan yönetimler ve kurulların, eninde sonunda o pazarlıkların dışında kalanların tepkisiyle karşılaşması doğal değil mi?
1992 yılında özerkleşen federasyon, neden hiçbir yönetim döneminde, futbol aktörlerinin bütününün güvenini sağlayamadı? Pazarlıklarla oluşturulan kurullar, futbolun bütün bileşenlerine ve kulüplere eşit mesafede durabildiler mi? Benzer olaylara farklı yaptırımlar, aynı olaylardan verilen cezaların bir taraf için ertelenmesi başka taraf için sonuna kadar uygulanması, benzer hataları yapan hakemlerden bazılarının düdüğünün “astırılması”, bazısının kollanması, futbolumuzun sıradan olaylarından değil mi?
Sistemin ürettiği çifte standart ve gariplikler o kadar kanıksandı ki, dünyanın herhangi bir futbol ülkesinde olsa dudak uçuklatacak “tuhaflıklara”, memleket ahalisi sıradan bir olay gibi bakmaya başladı.
Malum, 3 Temmuz sürecinin ilk adımı, 2010 yılının Aralık ayında, savcı Zekeriya Öz’ün başlattığı soruşturmayla atıldı. Fenerbahçe’yi odağına alan soruşturma, sürerken savcı Zekeriya Öz, 2011’in Mart ayında 15 286 sicil numarasıyla Galatasaray kongre üyesi oldu. Bu “gariplik” memleket medyası ve ahalisi için sıradandı ki fazla tartışılmadı. Bir de şöyle düşünün; İtalya’da bir savcı odağında İnter olan bir soruşturma başlattıktan sonra Milan’a üye olsa acaba İtalyan kamuoyu olaya nasıl yaklaşırdı?
2005 yılından 2012 Ocak ayına kadar Türkiye Futbol Federasyonu Genel Sekreterliği görevini sürdüren Lütfi Arıboğan, “şike” soruşturması sürecinde Fenerbahçe’nin Şampiyon Kulüpler kupasından men edilmesine neden olan, Cornu görüşmesini de başkan vekili sıfatıyla yapmıştı. 2011 yılının Ağustos ayında Cornu ile görüştükten, kısa bir süre sonra Federasyondan istifa eden Arıboğan, 2012 yılının Haziran ayında Galatasaray kulübünde CEO olarak göreve başladı. Bütün bu süreçte, söylendiği gibi “iyi niyetli” davranılmış olsa bile, durumda bir “gariplik” yok mu? Daha bir sene önce en önemli rakibinin kaderiyle oynayacak görüşmeler yapacak bir makamdan, kendi kulübünün başkandan sonra en önemli görevine gelmek sıradan ve normal mi? Bu “tuhaflık” dünyanın başka bir futbol ülkesinde olur mu?
Meireles için “tükürdü” diye rapor veren hakem Halis Özkahya’nın beyanı, görüntüler izlendikten sonra Tahkim Kurulu tarafından geçerli görülmedi ve futbolcunun cezası indirildi. Bu olaydan sonra, Özkahya’ya hiçbir yaptırım uygulamadan hemen maç vermek “tuhaf” değil mi?
Bu “gariplikler” son dönem itibariyle ilk akla gelenler, ancak esas “tuhaf” olan memleket futbol ahalisi için bu olayların sıradanlaşması. Adil bir futbol sisteminin nasıl kurulacağı üzerinden kafa yormayıp, kişiler veya olaylar üzerinden saf tutulması.
Neyse sistemi, adaleti boş verelim nasıl olsa bizi en az bir hafta oyalayacak tartışma konumuz var: Melo tükürdü mü tükürmedi mi? Bu arada Adnan Öztürk de oturup “ilahi adalet” var mı yok mu diye düşünsün.
Evrensel'i Takip Et