27 Ekim 2012 14:59

Kedi neden baksın ki krala?

Kedi neden baksın ki krala?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Efkâr ettiğimiz şey memleketin halidir
Sanmam hemşehrim bundan acısı olsun...”
Cahit Sıtkı Tarancı böyle demiş, Memleket şiirinde .
Ronald Searle’ün kedisi de sanırım böyle diyor. Ortama iyi bakarsanız tastamam bizdeki rakı muhabbetinin o aşılamaz cümlesidir karşımızda oturan:
“N’olcak bu memleketin hali?”
Kül tablası art arda yakılmış sigaraların izmaritiyle, masanın kenarı dolup dolup da boşalmış kadehin izleriyle melül ve malul... ‘Böyle bir karikatüre Searle ne ad verir’ diye meraka düşenleri hemen kurtaralım:
“İleri!”
Zira, Searle’ün kedileri öyle böyle değil, çılgınca bir iktidar mücadelesi vermektedir.
Kabul etmek gerekir ki iktidar mücadelesi de çetin iştir; inişler, çıkışlar, uçurumlar, hileler, sanatsal duruşlar, savaşlar, stratejiler ve taktikler gerektirir... Hem kime karşı, kim için, kimlerle ve daha da önemlisi hangi nedenlerle iktidar mücadelesi verildiği de efkârın çapını, katmanlarını, araçlarını, katranlarını ve yudumlarını belirlemektedir.
Fakat söylemeden geçemeyeceğim bir şey daha var: İktidar mücadelesinin en çetrefil olanı aslında ikili ilişkilerde yaşanmaktadır. ‘Kadın ve erkek ilişkileri’ hemen her okur-yazarın aklına ilk gelen olacaktır... Searle’ün kedilerinin bu ruh hali içinde olduklarını iddia etmeyeceğim elbette; ama efkâr sözcüğüyle iktidar sözcüğü bizde daha çok bu haliyle masaya oturur...
Fransızcada nasıldır bilmiyorum. Ama Efkâr sözcüğü bizde, fikirler toplamı demektir. Fakat gelin görün ki, bizde düşünceli olmak handiyse hiç iyiye yorulmamıştır. Bir insan ötekine “Efkârlıyım” dediğinde, aslında ‘Ben kötüyüm, beterim’ demek istemektedir. Sonra biliriz ki masaya önce bir ufak rakı, sonra art arda başka ufak rakıların geleceğini söylemiş demektir.
“Efkârlıyım!”
Bu sözcük bizde o yaman hallerden herhangi birinin, bir insanı yakaladığı, kıskaca aldığı, çileden çıkarmak ya da diz üstü yere çökertmek üzere olduğunu söyler. Fikirli olmak, nedense hep böyle dile gelegelmiş...  
Şeyh Galib, Hüsn-ü Aşk’ta efkâra boyutlar kazandırmıştır:
“Esrarımı Mesneviden aldım
Çaldımsa da miri malı çaldım” Efkâr esrar, derinlik kazanınca şiir gelir, sanat gelir...
Searle’ün kedisinin yüzü bir fikirler toplamıdır... “Bir kadeh, bir cıgara...” ve “Ateşten denizleri mumdan kayıklarla geçmek” denen hale benzer bir hâl olmasa da durum hayli karışık.
Zira, sorusu çoktur: Nereye iktidar olacağım; bu nasıl olacak; olsam olacak mı; her iktidar iyi midir; pekiyi ama iktidar iyi midir; iktidara gelirsem durum hakikaten nasıl olur; iktidarı almakla, iktidar olmak aynı şey midir; zirveyle iktidar aynı yer midir; bunları istemeli mi yoksa cümle iktidarla savaşmalı mı; cümle iktidarla savaşmak için nasıl bir yol, yordam lazım? Of!.. Ve, vs... vs...
***
Bu köşeye, “Kedi Dedi” adını verdiği için kediden dem vuruyor diyenler elbet olacaktır. Ama keşke bu kadar olsa; kedi sevmeyenler için zalimce bir haberdir ki, bu köşe bu dem üzredir... ‘Köşe’ dedim de aklıma geldi: Anadolu’nun pek çok yerinde ‘Köşeye’, ‘Çene’ derler; örneğin “Şu duvarın köşesini dönünce karşında aradığını bulursun” demezler de, “Şu duvarın çenesini dönünce ...” derler. Demek ki, iş gazetelerin sayfasına dökülünce ‘Köşe’ ile ‘Çene’ arasında halkın kurduğu gibi salt bir görsel bağıntı yok. Aynı zamanda bir de içerik bağıntısı var. Ama içiniz rahat olsun, bu satırların yazarı ‘Ben yapmadım Vatandaş Abuzer’in tilkisi yaptı, ben demedim kedi dedi’ numarasına yatmayacaktır.
Pekiyi, yine de sorarlar adama madem öyle değil, böyle değil o zaman neden ‘Kedi Dedi?’
***
Bir yandan Charles Baudelare’in dörtlüğü geliyor akla:
“Coşkulu aşıklarla, deli dolu bilginler, olgun
Yaşlarına gelince bir gün, kendileri
Gibi sıcağa, ocak başına düşkün, evlerin
Övüncü, güçlü ve yumuşak kedileri severler.”

Bu satırların yazarında durum bu merhaleye geldi mi? Tam bunu düşünürken Pablo Neruda’nın dizeleri sökün etti:

“Hayvanlarda ters giden
bir şey vardı
Kuyrukları fazla uzun
ve bir talihsizlikti kafaları
Sonra toplanmaya başladılar
yavaş yavaş
parçaları uydurarak birbirine
hoş bir görünüm yaratmak için
doğum lekeleri, zarafet, heybet

Ama kedi,
yalnızca kedi oldu tamamlanabilen,
gururluydu,
doğuştan her şeyi yerli yerindedir
ne de olsa
kendinden hoşnut
ve tam olarak emindir
ne istediğinden

İnsan balık ya da
kuş olmaya özenir,
kanatlarımız olsa der yılanlar,
köpekler müstakbel aslan,
şair olmaya can atar mühendisler,
kırlangıçlara özenir sinekler
inatla sinekler gibi davranır şairler

Ama kedi,
kedi olmaktan başka şey istemez
her kedi katıksız kedidir,
bıyıklarından kuyruğuna kadar,
altıncı duyudan kıvranan sıçana kadar
gece vaktinden altın gözlerine kadar.”
***
Söz kediden açılınca, hemen akla gelen sözlerden biri şu oluyor: “Kediler krallara bakabilir.” Ama kedilerin şöyle davranabileceği hiç mi akla gelmez: ‘Kralın nesine bakayım ben, tutup tanrıya özenmiş birinin bakılacak nesi ola ki?’
***
Pazar pazar lakırdıyı uzatmadan şu kadarını söylemekle yetineceğim. Bu ‘Çene’de yine, elimden geldiğince resimlere, desenlere, fotoğraflara, heykellere yer vereceğim. Örneğin önümüzdeki pazar, Mark Rotkho’ya bakacağız. Soykırımların, insanın trajedisinin, büyük iç serüvenlerin insanda bırakabileceği her izi renklerle, renklerin içindeki renklerle, düş gücü ve yırtıcılığın en ince halleriyle düşünen ve resmedendir Rotkho.
Pek çok solcu amca ve teyze ona “Soyut” diye haksızlık etmiştir. Ama O, bu dünyada başka bir kedi, bir başka gezegendir...
Gözümüz ‘Kedi Gözü’ olsun diye, sizler de Mark Rotkho’yla ilgili bulduklarınızı bizimle paylaşsanız ne güzel olur!

evrensel.net
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...