25 Kasım 2012 11:54

Affetmek ya da yaşamak

Affetmek ya da yaşamak

Fotoğraf: Envato

Paylaş

‘Bir gün beni affedecekler mi?” Bu soru, Rothko’nun bir ressam olarak kendi eserlerinin önünde durarak sorduğu can yakıcı sorulardan biridir. Can yakıcılık ressamın kendi eseriyle romantik bir karşılaşmasından gelmiyor. Elli yılı aşkın bir yaşamın bütün bu yıllar içinde karşılaştığı, çekmek zorunda kaldığı, bütün insanlık trajedisiyle kendi eseri üzerinden yeniden ve yeniden yüz yüze gelmektir.
Ben ressamın bu sorusunun arkasında şunları okumakta zorlanacağımızı düşünmüyorum: Her affetme girişimini biraz da affetmediklerimiz belirler. Affetmeye direndiğimiz zamanlar, unutturulmasını istemediklerimizi de kendi aklımızın ve sanatımızın tezgâhına açtığımız zamanlardır. İnsanlığın içinde dönendiği haksızlıklar, geri getirilmesi artık olanaksız kayıplar, hırpalanıp parçalanmış güven duyguları affetmeyi bir sade sözcük, anıların basit bir parçası olmaktan çıkartır ve doğrudan doğruya politik bir olguya dönüştürür.
Kaldı ki affetmenin iki insan arasındaki ilişkiyle, “Kişisel” dediğimiz sevgi biçimleriyle ele alınması bile politik eylem özellikleri taşımaz diyebilir miyiz?
Rothko’nun eserine bir de buradan bakmak gerektiğini düşünüyorum.
YÜZLEŞMEK
İntiharından bir süre önce, eserlerine servetler ödendiği bir zaman dilimde Rothko, kendisinden tablo alabilmek için kapısında bekleyen Alman galeri sahiplerinden birine şöyle bir öneride bulunur:
“İkinci Dünya Savaşı, faşizmin Çingeneden, komüniste, vücutsal sakatlığı olandan şişman sayılan insanlara kadar binlerce insanı hunharca öldürmesidir. Yahudilerin uğradığı soykırım bütün bu vahşetin zirvesidir. Soykırımlar, inanmış pek çok Hıristiyan’ı tedirgin etti. Acı katılaştı. Siz, soykırımların acısıyla baş etmek isteyen Hıristiyanlar için bir kilise yapın, ben de size bedava resimler vereyim.”
Alman resim tüccarı elbette bu öneriyi kabul etmez.
Rothko evrensel ölçekte bir yüzleşmenin sanat ve inanç alanında buluşmasından da geçebileceğini düşünüyor. Bir bağışlama olacaksa, öldürülmüş insanların, ezilmiş, horlanmış olanların tarafında olanlarla, bu zalimce şeyleri gören, sineye çeken, susarak bu zalimce şeylere ortaklık eden, buna zorlanan, korkan insanların kendi içlerinde yüzleşmeleri gerektiğine, kendi içlerine bakabilmenin olanaklarına kavuşmalarına ilişkin sarsıcı bir inanç besliyor.
Ama bütün bunları istediği dünyanın ona umutvar davrandığını söylemek de pek kolay değil. Her geçen yıl, ressamın daha da içine kapanmasına, umutsuzluğun renkleri diyebileceğimiz o keskin karanlık tabloları üretmeye itmiştir.
Rothko’nun o insanı başka gezegenlere götüren, insanı içindeki evren şiirini açığa çıkaran, büyüten kırmızılarının, köpüksü beyazlarının, morlarının, mavilerinin yerini giderek gece laciverdi, karanlıkta boğulan koyu maviler, dumansı, yangını çağrıştıran ışıksız griler almaya başlamıştır.
KIRMIZI VE SİYAH
Telafisi olanaksız acı eylemlerin ağırlığından kurtulmak için aradığı yer ufukta görülmedikçe, tabloları giderek daha büyük karanlığa bürünür. Hesaplaşmayı, öç almak eylemiyle özdeşleştiren, kin tutmayı değişik biçimlerde saklayıp büyüten insan kitleleri yaratmayı hesaplayan politikaların altında eziliyor olmak, Rothko’nun tablolarına dehşet kuzguni siyahları, geçirimsiz karanlığın bütün tonlarını taşımaya başlamıştır.
Yüzleşmenin ve kendi iç evrenine bakma olanağına erişebilen insanların özgürleştirici bir olanağa da erişeceğine ilişkin inançla, umutsuzluk arasında  sıkışmanın serüvenidir onun karanlık resimleri.
Rothko içinde bulunduğu vahşetten korkuyor. Bir dünya görüşünü temsil etmiyor. Ama daha da ötesi, köksüzleşmenin önünde durup duramayacağını da bilemi yor.
Elinde o hiç bırakmadığı kadehini dikip şunu söylüyor:
“Şu hayatta bir tek korkum var. Bir gün siyah kırmızıyı yutacak.”
Bu sözün arkasına baktığınızda dönemin ABD’sini görebiliriz. Komünistlerini, muhaliflerini kesen ABD. Siyahilerine “Zenci/ Pas” diyerek onları sokaklarda linç eden ırkçı ABD.
Rothko dinsel alanla sanat arasında kurmak istediği bağ için aradığı olanağı 1964’te buldu. Houstun’da bir Katolik kilisesi olarak tasarlanan yapının içi için Rothko’dan resim isteyen Teksaslı petrol zenginleri ressama o güne dek aradığı olanağı verdi. Tek bir istediği olmuş ressamın, benim resimlerime vuracak ışığa ben karar vereceğim.
Tate Modren’de yer alan resimlerinin tersine, bütün kiliseyi, bütün soykırımların anısına yaptığı “Siyah Resimler” kaplamaktadır.
Aslında hiçbir dine, mezhebe yakınlığı olmayan Rothko’nun resimleri, bu kiliseyi mezhepler ve dinler arası uyumun simgesi olan bir biçime büründürdü ve kilise Rothko Chapel’i adını aldı.

evrensel.net
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...