15 Aralık 2012 07:48

Cinayet karşıtlığının cani ile yakınlığı

Cinayet karşıtlığının cani ile yakınlığı

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Peki nedir bu şaşkınlık yaratıcı cümleler?
“Kemalizmin nobranlığıyla mücadele edeceğini söyleyen AKP”
“Kürt meselesinde açılımcı AKP”
“Devletin şeffaflaşmasını isteyen AKP”
“Bütün bunları söyleyerek seçilmiş bir hükümet nasıl olur da Uludere’de köylüleri bombalarla öldürür? Nasıl olur da bunu yapan Genelkurmay Başkanı’na teşekkür eder?”
Ve şimdi aynı sesler şaşırtıcılığını sürdürerek soruyor:
“Nasıl olur da bu bombardımanı yöneten Hava Kuvvetleri Komutanı’na Şeref Madalyası verir?”
***
Pek çok liberalin, onun fikirlerini sömürerek kendini adamdan saydırmaya çalıştığı Walter Benjamin’i, bir kez de bu şaşkınlığın üstüne çıkarak dinlemeyi öneriyorum:
“Ezilenlerin geleneği gösteriyor ki, içinde yaşadığımız ‘olağanüstü hal’ istisna değil kuraldır. Buna denk düşen bir tarih anlayışına ulaşmak zorundayız.
O zaman açıkça göreceğiz ki, gerçek olağanüstü hali yaratmak bize düşen bir görevdir. Böylece, faşizme karşı mücadelede daha iyi bir konuma ulaşacağız.
Faşizm, talihini biraz da, hasımlarının ilerleme adına onu tarihsel bir norm gibi görmelerine borçludur.
Yirminci yüzyılda bu yaşadıklarımızın “hâlâ” nasıl mümkün olduğuna şaşmak, felsefi bir bakış değildir.
Bu şaşkınlık bizi, herhangi bir bilgiye de götürmez, tek bir bilgi hariç tabii:
Kaynağındaki tarih anlayışının iler tutar tarafı olmadığı.”
***
Goya’nın, asıl adı “3 Mayıs 1808’de Principe Pio’da Kurşuna Dizilenler” olan tablosuna bakarken, insan hem bir tarih fikrinin değişik veçheleriyle karşı karşıya kalıyor, hem de “Kural mı?” yoksa “İstisna mı?” sorularının daha can yakıcı bir merhaleye yükseldiğini düşünmeden edemiyor.
***
Bu tablonun öncesinde Goya sarsaktır.
Sarsaktır çünkü, 1808’in başında Napolyon’un ülkesini işgal edeceği belli olduğunda gönlü ikiye yarılmıştır. Bir yandan ülkesinin kralı engizisyonu bütün vahşeti ve kurallarıyla geri getirmek istemektedir... On binlerce insana işkence ederek öldürmüş, “Cadı” diye ihbar edilmiş kadınları odun yığınları üstünde yakmış bir sistemin yeniden canlanacağına ilişkin çok güçlü işaretler ressamı korkutmaktadır.
Goya bir liberaldir.
Ve tıpkı İspanya’nın diğer liberalleri gibi, Fransız Devrimi’ne hayrandır. Fransızlar, İspanya’yı işgale ettiğinde “Özgürlük” saydığı Fransız liberalizminin yararlı olacağına inanmaktadır. Pek çok arkadaşı gibi, Joseph Bonaparte’ı destekleyen Goya da Afrancesadolar’dır. Yani Fransızlaşmış, Fransızcılaşmıştır
Gönlü yarılmıştır Goya’nın, çünkü getireceğine inandığı bütün özgürlüğe karşın bu bir işgaldir.
***
“Kurşuna Dizilenler” tablosu sadece bir işgale karşı direnenlerin kahramanlığı olarak okunduğunda daima eksik okunmuş olacaktır. Öncesi çünkü, İspanyol liberalizminin tarihidir.
Goya’nın 1798’de Fransa büyük elçisi ve komutanı Ferdinand Guillemardet’nin portresi yaparak, Faransa’da büyüdüğüne inandığı liberalizme olan yakınlığını açık etmiştir. İspanya Sarayı’nın baş ressamının Fransa’nın Büyük elçisine bu hayranlığının arkasında yatan gerçek, sadece Goya’nın engizisyon baskısından duyduğu tedirginlikle açıklanamaz.
O ötesini istiyordu.
Ama yanlış adamlardan, yanlış dünya görüşünden bekliyordu bu özgürlüğü... Ve, işgal bu ikiye yarılmış aklı paramparça etti.
Çünkü, Goya kendi halkının, Fransız militarizmi tarafından boyun eğdirildiğini görüyordu. Kişiliğini yitiren bir halk, hangi özgürlükle özgürleşebilir ki?
Bu yıllar boyunca gözlemlediği olaylar, onu Savaşın Felaketleri’ni yapmaya yöneltmiştir. Şimdi baktığımız bu olağanüstü tablonun arkasında ona bu zalimlikleri resmettiren bir birikim vardır.
“Avrupa’nın zorbalarına karşı giriştiğimiz şerefli ayaklanmanın en olağanüstü ve kahramanca hareketlerini fırça darbelerim ile ebedileştirmek.”
Böyle söylüyor tablosunu yapma nedenlerini Goya.
***
Eserin içeriği, duygusu, onu, “Savaşın korkunçluğu” üzerinde konuşacak herkes için neredeyse bir başyapıt haline getirdi.
Bu eser, bu nitelendirmeyi hak etmektedir.
Goya bir kama yapmıştır. Bakın halka doğrulmuş tüfeklerin ve süngülerin buluştuğu uca... İspanya’ya saplanmış bir kamadır.
Goya, ruhu olanla ruhsuz ve zifir olanı ayırmıştır. İşgalci askerler bir makinedir. İnsanlık bu makinenin içinde yoktur.
Tablo, Hristiyanca bir duygu vermektedir. Resmin merkezindeki beyaz gömlekli adam İsa figürünün ta kendisidir. Ama burada, bu kurşunların önünde bir İsa değildir. Halktır. Kendisinden önce yapılmış vahşet ve dinsel vahşet tablolarının bütün kalıplarını büyük bir tutku ve aceleyle yerle bir etmiştir Goya.
***
Ancak bu eseri bütünlük anlamamızı sağlayacak bir başka esere daha bakmalıyız. Bu da Goya’nın. “2 Mayıs 1808” adını taşımaktadır. “Kurşuna Dizilenler” tablosunun nedenlerini, Goya “2 Mayıs”a yerleştirmiştir. İspanya halkının, işgalcilere karşı baş kaldırdığı günü resmettiği bu tablonun diğer adı “Memlükler’in Saldırısı” dır.
***
Kendi halkının, özgürlük isteğini görebilen Goya, artık o eski yarılmış, paramparça oluş Goya değildir. Büyüktür. Militarizmin, baskıcılığın, vahşetin ve duygu sömürüsünün her türüyle savaşmaktadır. İster onun Kara Resimleri’ne bakın, ister Festivaller’ine, isterseniz Cadıla serisine. Yüz yüze geleceğiniz akıl devrimcidir.
Bu kez onu parçalayan şey içindedir. Ne kralın gücü yetebilir bu akla, ne Napolyon’un...
***
Goya’nın sözünü ettiğim iki tablosunda da yaralar vardır. Tablolar değişik biçimlerde onarılmıştır. Ama o yaralar tarih konusunda bize en zalimce soruları sormayı ilham etmektedir:
Yıl 1937’dir. Kendi halkını dize getiremeyen İspanya’nın faşisti Franco Madrid’i havadan bombalamaktadır. İspanya devrimcileri, Madrid Müzesi’ndeki eserlerin bu bombardımandan zarar göreceğini anladıkları için tabloları bir kamyona doldurarak daha güvenli bir bölge olan Valencia’ya kaçırmaktadır. Kamyon yolda kaza yapınca iki eser de feci şekilde zarar görür.
Faşizmin, İspanya halkına ve yeryüzü kültürüne armağanlarından biri de budur.
Goya’nın bugünde kanamayı sürdüren yarasına dokunarak soruyorum:
Roboski’de köylülerin havadan bombalanarak öldürülmesi, “İstisna mıdır?” yoksa “Faşizmin, ırkçılığın süreğen kuralı mıdır?”
Goya’ya bakmaya devam etmek istiyorum. Ne dersiniz bilmiyorum.

evrensel.net
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...