9 Aralık 2014 00:57

Almanya’nın köleleri

İnşaatlarda, mezbahalarda, lokantaların mutfaklarında, bahçe ve parklarda, paket servislerinde hatta yaşlıların kaldığı yurtlarda bile karın tokluğuna çalışmak zorunda olan yüz binlerce emekçi için değişen bir şey olmayacak. Çünkü onlar Almanya’nın yeni köleleri..

Almanya’nın  köleleri

Serdar DERVENTLİ
Köln

Önümüzdeki yıl bütün iş kollarını kapsayan yasal asgari ücret geliyor. Fakat buna rağmen inşaatlarda, mezbahalarda, lokantaların mutfaklarında, bahçe ve parklarda, paket servislerinde hatta yaşlıların kaldığı yurtlarda bile karın tokluğuna çalışmak zorunda olan yüz binlerce emekçi için değişen bir şey olmayacak. Çünkü onlar Almanya’nın yeni köleleri..
Frankfurt şehri bu yıl birkaç kez, aşırı sömürüye maruz kalan ve insanlık dışı koşullarda yaşamak zorunda bırakılan Romanyalı işçilerle gündeme geldi. Her defasında haftalarca, hatta aylarca ücretlerini alamayan işçiler açlık grevleri yaparak, IG BAU Sendikasının da desteğiyle seslerini duyurmak zorunda kalmışlardı. 
Olaylar kamuoyuna yansıdığı zaman inşaatlardaki ana şirketlerin tutumu hep aynı oldu. Şirket sahipleri, “Bu konuyu ilk defa duyduk”, “Haberimiz yoktu, olsa buna izin vermezdik” gibi açıklamalarla olayın üstünü kapattılar. Belediye yetkilileri, vergi dairesi, kaçak ve yasalara uygun olmayan çalışma koşullarını denetlemekle görevli gümrük daireleri de aynı şirket sahipleri gibi “şaşkınları” oynadılar.
Olay biraz daha büyüyünce ise belediye yetkilileri, “İşçilerin kötü barınaklarda yaşamalarına son vermek” adına işçileri başka yerlere yerleştirdiler. Kısa bir süre sonra ise işçilerin aracı ve taşeron firmaların üstünden çalıştıkları inşaatların sahipleri, “Bu bizim görevimiz değil ama insanlık adına Romanyalı işçilerin yol paralarını ödeyerek vatanlarına dönmelerini sağlamayı düşünüyoruz” diyerek işçilerin haklarını alamadan gönderilmelerini sağladılar.

‘HARTZ IV İÇİN GELİYORLAR’
Bütün bunların yaşandığı dönem ise Almanya’da gündemdeki tartışma, “Rumenler ve Bulgarlar sosyal yardım ve çocuk parası için geliyorlar” başlığı altında devam ediyordu. Federal düzeyden en alttaki belediye encümenine kadar bütün politikacılar, Rumen ve Bulgarların yardım almalarının nasıl engellenebileceği yönünde sayısız fikir ortaya atıyordu. TV kanallarında düzenlenen şovlarda politikacılar yaptırımlar üzerine fikir yürütüyorlardı.
En sonunda Avrupa Adalet Divanı 12 Kasım günü aldığı bir kararda Alman devletinin, “aktif iş aradıklarını kanıtlayamayan AB vatandaşlarına sosyal yardım vermek zorunda olmadığını” açıkladı. 
Oysa Almanya’da yaşanan gerçek durum çok farklı: Sayıları 200 binden fazla olduğu tahmin edilen Romanya vatandaşlarının sadece yüzde 2’si sosyal yardım alıyordu. Bulgarlarda ise bu oran, yüzde 2’nin de altında. 

UCUZ İŞ GÜCÜ KORUNUYOR
Politikacıların asıl sorunu Alman sermayesi için ucuz iş gücü sektörünü korumak ve genişletmekti. Eğer ülkeye yeni gelen işçiler sosyal yardım (Hartz IV) alabilirlerse, o zaman en düşük ücretli işlerde çalışmak istemeyebilirlerdi. Der Spiegel dergisinin 48. (24 Kasım 2014) sayısında, “Sömürü gündelik” başlıklı bir araştırma haberi yayınlandı. Haberde, Almanya’nın neredeyse bütün iş kollarında, direk ya da dolaylı yollardan çalışan yüz binlerce işçi olduğuna dikkat çekilirken, “Bütün dünyanın gıpta ettiği Almanya’nın ikinci ekonomik mucizesini, bu ücretli kölelerin sırtından gerçekleştiği konusunda şüphe yok” deniliyor.
Haberde ülkedeki inşaatlarda, mezbahalarda, lokantaların mutfaklarında, bahçe ve parklarda, paket servislerinde hatta yaşlıların kaldığı yurtlarda bile karın tokluğuna çalışmak zorunda olan yüz binlerce emekçinin olduğu belirtiliyor ve bu işçilerin sayısının özellikle 2008 krizinden sonra hızla arttığına dikkat çekiliyor. 

GÖÇEBE İŞÇİLER İÇİN HAK HUKUK YOK!
Doğu Avrupa’dan gelen işçilere ‘göçmen işçi’ denmiyor. Bu işçiler “göçebe” işçiler. Çünkü nerede iş bulurlarsa bu işçiler oraya göçüyor. İş bulamazlarsa ise geldikleri ülkeye geri gönderiliyorlar. Her ne kadar sürekli Romanya ve Bulgaristan’dan gelen işçiler gündeme getirilseler de, göçebe işçiler bütün Doğu Avrupa’dan geliyorlar.

Spiegel haberinde de belirtildiği gibi, Doğu Avrupa ülkelerinden gelen işçilerin ezici bir çoğunluğu ya taşeron firma üzerinden çalışıyor ya da “serbest meslek sahibi” olarak herhangi bir işte “kendi hesaplarına” çalışıyor. Her iki modelde de işçiler kelimenin tam anlamıyla karın tokluğuna çalışıyorlar.
Haberde verilen birçok örnekten biri de Polonyalı bir emekçiyle ilgili olanı. Tek bir firmada çalışmasına karşın 3 ayrı iş sözleşmesi olan işçinin çalışma koşullarına bakıldığında, Doğu Avrupalı emekçilerin hangi şartlarda çalıştıkları biraz olsun anlaşılıyor: Almanya’ya değişik vaatlerle getirilen işçiye önce, “yarım iş”lik bir sözleşme imzalatılıyor. İş Almanya’da olmasına karşın sanki Polonya’da çalışılacakmış gibi hazırlanan sözleşmede, “Polonya’da hafif bahçe işleri için aylık 190 avro karşılığında yarım iş” deniliyor ve ayrıca “ek olarak 10 saat daha fazla çalışmaya hazır olma” ve “Almanya’da bahçe işlerini öğrenmek izin staj yapma”  koşulu bulunuyor.

YARIM İŞ, TAM SÖMÜRÜ
“Yarım iş”in ne anlama geldiği net olarak belirtilmemesine ve “10 saat daha fazla çalışmaya hazır olma” koşulunun neye göre belirleneceği bilinmemesine karşın işçiye sözleşmeyi imzalaması dayatılıyor. 
Almanya’da çalışılacak gibi hazırlanmış ikinci sözleşme, haftalık 12.5 saati içermesine karşın, “Çalışma süresi ihtiyaca göre, haftada en az 2 saat ve en fazla 40 saat olmak üzere aşağıya veya yukarı çekilebilir. Ancak yıl ortalamasında haftalık olarak 12.5 saat ile sınırlıdır. maddesiyle olağanüstü esnek olmayı gerektiriyor. Bu iş için ise ödenecek aylık ücret, 455 avro. Pratikte işçi Polonya için hazırlanmış sözleşme üzerinden Almanya’da “stajyer” olarak kaçak çalıştırılıyor. Resmi olarak haftalık 12.5 saatlik iş sözleşmesi geçerli. Kacala isimli işçi oğlunun üniversite masraflarını karşılama için bu iş koşullarını kabul etmek zorunda kaldığını belirtiyor. İlk ayda haftada 50 saat çalışmasına karşın aldığı toplam ücret 640 avro brüt!
Üçüncü bir sözleşme de yine bir başka firmada çalışıyormuş gibi hazırlanıp işçiye dayatılıyor. İşçinin içinde bulunduğu zor durumu sonuna kadar kullanan işletme sahibi bu durumu, “Üç değişik sözleşmeye Polonyalı işçilerimize aylık 1000-1500 avro arası kazanma şansı sunuyoruz” diye savunuyor. Ayda 200-250 saat ağır iş karşılığında 1000-1500 avro ve bunun adı “şans” oluyor.

ORTA ÇAĞ ŞARTLARI
Kacala’nın maruz kaldığı en ağır şartlardan biri ise Noel dönine ilişkin olanı. Aralık 2013 başında kendisine verilen bir mektupta işyerinin 23 Aralık ve 1 Ocak arası kapalı olduğu ve bu günler için izin almak zorunda olduğu belirtiliyor. Aynı mektupta, “Eğer bu günler içinde kar yağarsa ve yolların açılması gerekirse, işçi izinli olmasına rağmen bu işi yapmak zorundadır.” deniliyor. Kacala, Spiegel dergisine durumunu, “O zaman Orta Çağdaki bir serf  gibi olduğumu anladım” diye özetliyor. Ayrıca başka işçilerle birlikte kaldığı oda için aylığından 150 avro kesildiğini, yatakların düzeltilmemesi veya küllüklerin temizlenmemesi durumunda ise ceza olarak 50 avro kesildiğini belirten Kacala, “Almanya’ya başka ümitlerle gelmiştim” diyor. 
Geçtiğimiz yıl Meyer Tersanesinde kiralık işçi olarak çalışan Romanyalı işçilerin kaldıkları evde yangında iki işçinin hayatını kaybetmesi ardından, yerel yönetimler harekete geçerek, işçiler için ayarlanan evlere bir takım ‘standartlar’ getirdiler. Buna göre bir tuvalet ve duş olan barınağı en fazla 8 kişi kullanabilecek. İşçilerin yattıkları odalarda kişi başına en azından 6 metrekare yer gerekiyor. Spiegel bu yönetmeliği, “Almanya’da omuz yüksekliği 65 cm olan bir köpek için zorunlu olan kafes büyüklüğü 10 metrekaredir” diye yorumluyor.

Evrensel'i Takip Et