07 Aralık 2014 05:16

Türkiye Revizyon Kurumu

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) bir süredir kurum olarak revizyonların efendisi oldu. İşsizlikten büyüme oranlarına, nüfustan milli gelire kadar her alanda veriler, yapılan kimi yöntem değişiklikleri, revizyonlarla ciddi oynamalar gösteriyor. TÜİK adeta arkasında iz bırakmamaya çalışan bir kurum.

Paylaş

F.Serkan ÖNGEL*

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) bir süredir kurum olarak revizyonların efendisi oldu. İşsizlikten büyüme oranlarına, nüfustan milli gelire kadar her alanda veriler, yapılan kimi yöntem değişiklikleri, revizyonlarla ciddi oynamalar gösteriyor. TÜİK adeta arkasında iz bırakmamaya çalışan bir kurum. Yeni bir yöntem uygulanmaya başlandığında geçmiş serilerle karşılaştırılabilir veriler sunmak konusunda pek istekli değil. Yeni bir seri yeni bir sayfa gibi açılıyor önümüze. Bir anda yeni sayfadan okumaya başlıyoruz her şeyi. Her sayfa biraz daha pembe oluyor sanki. Açıklanan verilerin kalitesi ne kadar iyileşiyor bilinmez ama sonuçlar bir güzelleşiyor sormayın.

Bir yöntem değişiyor bakıyorsunuz ülkenin nüfusu düşüyor, kişi başına milli gelir artıyor. Bir gecede yüz binlerce işsiz, işsiz kategorisinin dışına çıkabiliyor. Bir iki soru değişiyor milyonlarca insan mobilya değiştirir, tatile çıkar hale gelebiliyor. Sepetler değişiyor enflasyon rakamlarla dans ediyor.
Her yöntem değişikliği ulvi bir amaca hizmet ediyor. Bu amaç Türkiye ekonomisinin başarı hikayesinin inşa edilmesi. Algılarımızı biçimlendirme çabası.

Uluslararası istatistiklere uyum bu yöntem değişikliklerinin temel gerekçesi olarak sunuluyor. Bu süreçte Türkiye’nin özgünlükleri dikkate alınmadığı gibi sonuçlar açısından işlevsel olmayan kimi alanlarda ise uluslararası kurumların yöntemleri dikkate alınmıyor.

Mesela Tüketici Fiyat Endeksi (TÜFE) yani enflasyon oranları belirlenirken esas alınan sepet her yıl değişiyor. Ancak TÜİK’in “Fiyat Endeksleri ve Enflasyon” başlıklı kitapçığında enflasyon sepetinin uluslararası tavsiyelerde 5 yılda bir yinelenmesinin önerildiği belirtiliyor. Her yıl yenilenen sepet hükümet için beklentiler ekseninde verilere müdahale imkanı veriyor. Nitekim bu tip müdahale talepleri hükümet temsilcileri tarafından zaman zaman dile getiriliyor.

Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın geçtiğimiz yıllarda mayıs ayı enflasyon verileri yüksek çıkınca yaptığı değerlendirmeyi hatırlamakta fayda var. Babacan “Kiraz ve erik mi Türkiye’de faizleri belirleyip, makro dengeleri etkileyecek?”, “TÜİK hesaplama yöntemini gözden geçirmeli” diyerek, hükümetin enflasyon yüksek çıktığında duyduğu rahatsızlığı vurgulamış, müdahale sinyalini vermişti. Hükümetin enflasyonu sadece makro ekonomik dengeleri etkileyen bir unsur olarak görüyor, buna karşın enflasyon oranlarının, emekçiler açısından ihtiyaç duyulan temel ürünlerin gerisinde kalmasının alım gücünü ciddi şekilde etkilediği ve gizli bir yoksullaşmanın yolunu açtığı açık. Mesela Otomobil fiyatlarındaki artış ya da azalış TÜFE oranlarına en çok etki eden şey. Fiyat artışlarının yüzde 7,84’ünü otomobil fiyatları belirliyor. Ekmeğin ağırlığı ise yüzde 2,94. Yani otomobilin endekste ağırlığı ekmeğin 2 katından fazla. Örneğin diğer ürünler sabit kalmak kaydıyla ekmek fiyatı % 20 arttığında, otomobil fiyatı yüzde 10 azaldıysa TÜFE geriliyor. Ekmek karşısında alım gücümüzdeki kayıp görünmez oluyor. Yoksulluğumuz sepette gizleniyor.
TÜİK, kamu kaynaklarıyla (bizim vergilerimizle) faaliyet yürüten, kamusal sorumluluğu olan ve binlerce çalışana sahip olan çok önemli bir kurum. Bu kurumun saygınlığı ve güvenilirliği son derece önemli. Ancak görünen o ki hem yapılan yöntem değişiklikleri ile hem de en üst düzeyde yapılan açıklamalarla bu kurumun saygınlığı pek önemsenmiyor. Önemsenmediği gibi kamusal sorumlulukları da göz ardı ediliyor. Sonuç olarak TÜİK bir piyasa araştırma şirketi değil, öyle davranma lüksü de yok.

Matematikçiye sormuşlar “2+2 kaç eder?” diye. Matematikçi gayet net bir şekilde cevap vermiş 4 diye. İstatistikçiye sormuşlar. O da kendince bir güven aralığı koyup 2 ile 4 arasında bir sayı demiş. Piyasa araştırmacısına sormuşlar. “Kaç olmasını istersiniz ?” diye cevap vermiş.

Şimdi TÜİK yöntem değişiklikleri ile hükümetin istediğini olur hale getirmeye çalışıyor.   

Geçtiğimiz günlerde TÜİK Başkanı Birol Aydemir 2017-2018 yılında de a gideceklerini ve bunun pozitif yönde olacağını söyleyerek, “Rakamların gösterdiği yerde değiliz ama ispatlayamıyoruz” dedi. Aydemir, de Türkiye’nin, rakamların gösterdiğinden daha iyi noktada olduğunu söyledi.

TÜİK’in kurum olarak görevi kimi istatistiksel verileri bilimsel yöntemlerle tespit etmek.Yoksa siyasal iktidarın beklentileri çerçevesinde ülkenin “zenginliğini” ispat etmek değil. Bilimsel bir kurumun başkanı öznel değerlendirmelerle konuşmaya başladığında orada o işin suyu çıkmış demektir. Hele bu değerlendirmeleri yaparken gözlerinin sadece lüks arabaları görmesi ancak kendi sosyal çevresi ile ilgili bir konu olarak değerlendirilebilir.

Türkiye’nin zengin olduğunu ispat etmeye kendini adayan bu yaklaşımın son icraatlarından biri geçtiğimiz günlerde yaşandı. Yoksulluğun ulaştığı düzey açısından çok önemli bir gösterge niteliği taşıyan Gelir ve Yaşam Koşulları araştırmasında soru formu değiştirildi.

Sonuçlar göz kamaştırıcıydı. Türkiye bir anda zenginleşti. Bir yıl içinde “evden uzakta bir haftalık tatil” masrafını karşılayabilen kişi sayısı 2012 yılında sadece 10 milyon 378 bin kişi iken bir yılda bu sayıya 5 milyon 630 bin kişi ilave oldu.

Beklenmedik harcamalarını karşılayabilenlerin oranı yüzde 38,2’den, yüzde 51’e fırladı. Evinin ısınma ihtiyacını karşılayabilenlerin sayısı 6 milyon 417 bin kişi arttı. Mobilyasını yenileyebilenlerin sayısındaki artış da çarpıcıydı.

Oysa sadece soru formu değişmişti. Tatil meselesinde 2013 araştırmasında evden uzakta bir haftalık tatil için kriter olan tatil köyü, pansiyon ve otele, “haneye ait yazlık”, “bir yakının evi” vb. ilave edildi. 2012’de 445 TL’lik beklenmedik harcama esas alınırken, 2013’de bu miktar düşürülerek 410 TL olarak belirlendi. Isınma için “yeterince” ibaresi kaldırıldı. Mobilya için “yenileyebiliyor musunuz?” sorusu yerine “yeniler misiniz?” ibaresi kullanıldı. İkinci el mobilya yenilemesi de soru formuna eklendi.

Sonuç olarak TÜİK revizyonları ile göz kamaştırıyor. İşçilerin gelirlerini doğrudan etkileyen verilere üreten kurumun emek örgütleri tarafından denetlenmesi şart. Ancak kurumun konseyinde kamudan temsilcilerin yanında Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Yönetim Kurulu Başkanı bile varken, emek ve meslek örgütlerinin temsiliyeti yok. Her şey açık değil mi?

*[email protected]

ÖNCEKİ HABER

Osmanlıcayı osmanlıcılara bırakmak

SONRAKİ HABER

Aslında sorun sende değil bizde sevgili TÜİK…

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...