02 Kasım 2014 04:30

Ben en çok Sovyet Devrimi’ni severim

Polis bastırıyor. Barikatlar kuruluyor ve bir ses: “Abla sen arkaya geç, biz seni koruruz.” Bir anlık gaflet, arkaya doğru yönelsem de, aklıma İspanya İç Savaşı’nda belirli bir kazanımdan sonra cephe gerisine çekilip aşçılık ve hemşirelik yapması istenen kadın milislerin söyledikleri geliyor, “Çekilmiyoruz. Devrim bize erkeklerin hediyesi olmayacak!” Geriye doğru attığım adımları tekrar geri sarıyorum; serde kadınlık var, barikatta dikiliyorum ve içimdeki marşmelov titreyişi duruyor.

Paylaş

Fulya ALİKOÇ

Tarih 31 Mayıs 2013. Herkes gibi can havliyle kendimi attığım sokaklarda Talimhane’de sıkışmışım. Şaşkınım. Bir yanımda aynı anda Gençlik Marşı ile HernePêş söyleniyor. Öbür yanda ilk kez maruz kalmadığım polis şiddetinin bu seferki şiddeti göz bebeklerimi büyütüyor. Çokomel gibiyim. Dışım sert çikolata kaplı ama içimde bir marşmelov titremesi. Tırsmıyorum desem yalan olur. Maskesiz gençlerin çıplak elleriyle gaz kapsüllerini geri fırlatışını izliyorum. Polis bastırıyor. Barikatlar kuruluyor ve bir ses: “Abla sen arkaya geç, biz seni koruruz.” Bir anlık gaflet, arkaya doğru yönelsem de, aklıma İspanya İç Savaşı’nda belirli bir kazanımdan sonra cephe gerisine çekilip aşçılık ve hemşirelik yapması istenen kadın milislerin söyledikleri geliyor, “Çekilmiyoruz. Devrim bize erkeklerin hediyesi olmayacak!” Geriye doğru attığım adımları tekrar geri sarıyorum; serde kadınlık var, barikatta dikiliyorum ve içimdeki marşmelov titreyişi duruyor.   

KADIN VE DEVRİM

Kadın ve devrim ilişkisi, diyorum, azıcık çetrefilli bir mevzu. Kadının devrimin örgütlenmesine olduğu kadar devrim sonrası toplumun inşasına katılımı da belirleyici, kadınların bekası bakımından. Ve katılım derken sadece istatistiklere sıkıştırılabilir bir veriden bahsetmiyorum. Katılımın doğası tayin edici. Halk dilinin sadeliğinde “kadın işi”- “erkek işi” diye tabir ettiğimiz toplumsal cinsiyet konumlarının ve rollerinin ne kadar yıkıldığı ve eşitliğe dayalı bir temelde nasıl yeniden inşa edildiğinin asli bir önemi var. Bu yıkımı gerçekleştiremeyen ya da devrim sonrası toplum inşasına kadının katılmadığı devrim… ya da “erkeklerin kadınlara hediye ettiği” devrim, şakacı şirinin “hediye”sine benziyor, kadınların elinde patlayıveriyor.

KADINA FRANSIZ ‘DEVRİM’

Misal, Fransız Devrimi. Kadınların Büyük Versailles Yürüyüşü kimlerin yüreğini titretmemişti ki… Ellerinde kılıç ve mızraklarıyla yürüdükleri Paris-Versailles yolu üzerindeki tüm aristokratlarınkini titrettiği kesin bilgi. Yol üstünde karşılaştıkları, “Hadi ne seyrediyorsunuz, yürüyün” diye çağırdıkları yoksul erkeklerde de bir kıpırdama olduğunu sanıyorum. Ekmek fiyatlarından beli bükülmüş Paris’in yoksul, pazarcı, zanaatçı ve çamaşırcı kadınlarına “Ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler” deme gafletine düşerseniz, onlar da kalkar, silahlanır, 6 saat yürür, “Fırıncıyı, karısını ve çırağını bulmaya gidiyoruz” diye sarayınızı basar. Sonra… tıpış tıpış Paris’e: “Fırıncıyı, karısını ve çırağını geri getiriyoruz.”

Devrimin ilk kıvılcımlarını yakan bu ihtişamlı yürüyüşün öncülerinden biri de Théroigne de Méricourt, namı diğer Kızıl Amazon. Şöhret basamaklarını tırmandığında bile geldiği köyü unutmayan bu delibaş kadın, Fransız Devrimi boyunca varoşlardaki kadınları örgütlemiş ve onlarla birlikte silah kuşanıp mücadele etmiştir. Saint Antoine varoşlarında kurduğu kadın kulüplerinde kadınları toplayıp politika tartışmaya başladığında Jakoben beyler “Orada dur bakalım” diyor. Kadına edilmedik küfür, atılmadık hakaret kalmıyor. Evde yıkanmayan çamaşırların, pişmeyen yemeklerin, bakılmayan çocukların tüm kefareti Kızıl Amazon’a yıkılmaya çalışıyor. Ama hatun bıçkın. Tüm bunlar değil, Terör Dönemi ve patlak veren iç savaş ayarını bozuyor. Politik savrulmalar, çaresiz barış çağrıları… Derken aklını yitirdi, “saldırgan” tanısı konularak yaşamının son yirmi yıkını tımarhanede, demir bir kafes içerisinde geçirdi.

Peki ya, Jakoben beylerin “İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi”ne karşı “Kadın ve Kadın Yurttaş Hakları Bildirgesi”ni; Rousseau’nun Toplum Sözleşmesi’nde karşı cinsiyet eşitliğine dayalı evliliği savunduğu kendi Toplum Sözleşmesi’ni kaleme alarak devrimin erkek kafasına kafa tutan, “Kadının idam sehpasına çıkma hakkı varsa, kürsüye çıkma hakkı da olmalıdır” diyen Olympe de Gouges’un giyotinde son bulan akıbeti.

DEVRİMLERDEN BİR DEVRİM

“Bir burjuva devriminden başka ne bekliyorsun kadın?” diyenleriniz var sanki. Fransız Devrimi’nin bir burjuva devrimi olduğunun elbette farkındayım; hepimiz “Evrensel” okuruyuz. Şunu vurgulamak istiyorum: O burjuva devrimi, şaha kalkan yoksulların, emekçilerin devrimini çaldığı kadar Versailles Sarayı’nı basıp kraliyeti esir alan 20 bin kadının devrimini çaldı. Tıpkı emperyalistlerin Tunus ve Mısır’da meydanları dolduran yüz binlerce kadının devrimi çaldığı gibi… Ve şimdi Rojava… Demokratik bir halk devrimiyle bu topraklarda halklara ve özellikle kadınlara sunulan en iyi seçeneği temsil ediyor, kadın erkek arasında gerçek bir eşitliğin tesisinin en güçlü sinyallerini çakıyor. Yeri gelmişken Kobanê’de dövüşen, dövüşürken düşen kadınları, YPJ direnişini selamlamadan geçmek olmaz; bijî berxwedana YPJ!

Ne var ki devrimin örgütlenme ve şu an itibariyle korunma aşamasında erkek egemen zincirleri parçalayan Rojavalı kadınlar açısından devrim sonrası toplum inşasında “kadın işi”-“erkek işi” ayrımının tamamen ortadan kalktığını ya da bu ortadan kalkışın sürekliliğinin temin edildiğini söylemek için henüz erken. Bunun için hem Rojavalı kadınların mücadelesi, hem de bizlerin kız kardeşçe dayanışması belirleyici olacak. Tarih silah kuşanıp kazandığımız mevzilerden tencere tava ile geri döndüğümüz örneklerle dolu, uyanık olmalı.

Tüm bunları niye anlattığıma dönecek olursak… Bir devrim var ki, hem örgütlenişi sürecinde hem de devrim sonrası toplum inşasında en ileri örneği sundu bize, Büyük Ekim Devrimi. Hayır, bugünlerde neoliberal demagogların “sosyal politika” adı altında pazarladığı sağlık, eğitim, kürtaj, boşanma hakkı vesairenin ücretsiz koşulsuz bir hak olarak tanınmasından bahsetmeyeceğim. Hayır, devrim yaparken eline ilk silah alan yiğit Bolşevik kadınları da değildi. Yukarıda saydığımız devrimlerin neresinde kaybettiysek, orayı zafer alanımıza çevirdi. Ataerkinin tam kalbine saldırdı Sovyet Devrimi; nerede erkeklere kodlanmış bir iş varsa orayı kadınlarla doldurdu. Ve nerede kadına yıkılmış bir yük varsa bütün bir topluma mal ederek o yükü bertaraf etti. Ağır sanayiyi, astronomiyi, mühendisliği ve en önemlisi politikayı kadınlarında var olduğu bir alan haline getirdi. “Kadın doğası buna yatkın değildir” metafiziğinin üstüne yatmadı; “Kadına uygun değil” kafasına savaş açtı. “Abla sen arkaya geç, biz seni koruruz” demedi ve “Komünarlar en öne!” derken kadın erkek ayrımı gözetmedi. İşte bu yüzden ben en çok Sovyet Devrimi’ni severim.

ÖNCEKİ HABER

Dans et benimle

SONRAKİ HABER

Devrim sürecinin sancılarını insanca anlatmak

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...