02 Haziran 2014 07:40

Konuşmaktan çok yapma zamanı

Gezi’nin asıl etkisi; sokakları dolduran yüzbinlerin yanısıra, iktidar yandaşlarının çocuklarını da kapsayan tüm gençlerin, yeni bir kuşağın zihin dünyasında yaşanıyor!

Konuşmaktan çok yapma zamanı
Paylaş

DOSYA: 1.YILINDA GEZİ: NEREDE KALMIŞTIK?

Hazırlayan: Arif KOŞAR

Ali ÇERKEZOĞLU*

Gezi’nin asıl etkisi; sokakları dolduran yüzbinlerin yanısıra, iktidar yandaşlarının çocuklarını da kapsayan tüm gençlerin, yeni bir kuşağın zihin dünyasında yaşanıyor!
Haziran’dan aylar sonra Anadolu’nun en muhafazkar illerinden Düzce’de erkek arkadaşının omuzlarına oturmuş başörtülü genç kızın üniversite konserinde eğlenme görüntüsünün yandaş basın kalemşörlerini tedirgin etmesi boşuna değil. Çokça hissettikleri ama kendi kendilerine itiraf etmeyip inkar yoluna gittikleri, berbat yalanlarla bir “kötülükler” manzumesine dönüştürmeye çalıştıkları Gezi ruhunun, böyle gerçek, böyle çarpıcı biçimde ve en yakınlarında ortaya çıkması, telaştan da öte ciddi bir travma yaşattı. Belki de seçimlerde AKP’ye oy vermiş bu gençlerin kalıplara sığmayan bu refleksi onları anında Gezi’ye götürdü. Aslında bana sorarsanız, seçim atmosferlerinin o yarışmacı ortamından sıyrılıp, çıkar dünyasından bağımsız evlerinde, en yakınlarıyla başbaşa kaldıklarında Gezi’nin o genç, enerjik, yenileyeci, eğlenceli, isyankar, demokrasiyi ve özgürlüğü isteyen, birlikte ve karşılıksız bir mücadelenin hazzını “Yeni bir dünya” talebiyle dolduran ruhunu, üniversiteli, hatta ortaokul yaşlarındaki çocuklarında ve özellikle genç kızlarının gözlerinde görüyorlar. Başbakan’ın ölümcül polis şiddetine dair sorumluluğunun yanısıra ülkemize yaptığı en büyük kötülüğün muhafazakar gençlerin bir kısmının Gezi ruhu ile sağlıklı bir ilişki, empati kurmasını engelleme çabası olduğunu düşünüyorum. Çünkü Gezi, değerleri, eylem biçimleri, katılım mekanizması velhasılı her şeyiyle içinde yer alınarak, öykünülerek ya da tartışıp-eleştirerek yaşanması, ilişki kurulması gereken siyasal, sosyal, kültürel bir olgudur.
Bu nedenle “Gezi ve Haziran’ı ‘an’la sırlamak en büyük yanılgı olur. 2013 Haziranında yaşananlar tabii ki çok önemliydi. Bu yıl kaybedilen canları anmak ve talepleri ısrarla savunmak da çok değerli. Ama zaten herkesin asıl hissettiği gerçeklik Gezi’nin ülkemizdeki mücadele geleneğine ekilen tohum olduğudur. Bu tohum, tamamiyle organik. Gücünü iktidar odaklarının kendilerinin bile inanmadığı yalanlarındaki “dış mihrak”lardan almıyor. Ülkemiz devrimci geleneğinden enerjisini alan ancak geleneğin hayat dışı kalmış tarzlarını reddeden; ağacına, doğasına, yaşamına sahip çıkma refleksinden, laik yaşam talebinden, Kürt hareketinden, kadın hareketinden, LGBTİ mücadelesinden, taşeron işçi direnişlerinden ve  hak mücadeleleri üzerinden kendini yeniden üretecek güçlü bir hareketin habercisi.
Ülkemizde AKP hükümetinin temsilciliğini yaptığı neoliberal saldırganlık, merhametsiz, herşeyi  yarışarak tüketmeye odaklanmış ekonomik programıyla; çıkarcılığı, yalancılığı, riyakarlığı esas alan sosyal boyutuyla, küçük bir sermaye, rant grubu dışında  geniş bir toplumsal kesimi rahatsız ediyor. Sürekli tüketmenin toplumda yaratabildiği geçici “memnuniyet” duygusu artık yavaş yavaş gerçeklikle yüzleşme ve rahatsız olma boyutuna sıçramış durumda. Gezi’de hekimlerin o coşkulu telaşı boşuna değil, avukatların çabası, emekçi karakterini NTV protestolarıyla hissedebilen plaza çalışanlarının kıpırtısı, daha önce hiçbir eyleme katılmamış ünüversitelilerin ya da tribün dışında polisle hiç karşılaşmamış binlerce gencin sloganları boşuna değil. Aynı zamanda kendisi dışında “şalterleri indirerek, sendikaların çağrısıyla genel greve” çıkarak hayatı değiştirecek işçi sınıfının aslında kendisi olduğunu ve hayatı değiştirmek için mutlaka geleneksel bir fabrikada çalışıyor olmak gerekmediğini fark eden, yeni işçi ve yarı işsiz kitlesini oluşturan onbinlerin özne olarak meydanlara akması da tesadüf değil.
Bugün artık hayatımızın bundan sonrasında hep var olacak olan Gezi ruhunun ve Haziran isyan geleneğinin nasıl daha programlı, etkili, birleşik ve yenişleyici bir karakterle güçlü bir iktidar alternatifi haline dönüştürülebileceğini konuşma zamanı. Hatta TOMA’nın karşısında çokça duramayacağını bile bile, gecenin saat üçünde ısrarla elden ele barikata malzeme taşıyan gençlerin yaptığı gibi yani Gezi’nin öğrettiği gibi… Konuşmaktan çok yapma zamanı.

*İstanbul Tabip Odası Genel Sekreteri

ÖNCEKİ HABER

Durmak, oturmak yürümek yasak

SONRAKİ HABER

Gezi geleneksel kutuplaşmaya kilitlendi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...