01 Haziran 2014 09:44

Zehirli bir hançer ya da şarap buğulu dizeler!

Bazıları Hayyam için 'Zevkperest' derler... Şarap içmeyi, güzellerle gönül eğlendirmeyi sevdiği için, imansız bir zevke tapar olarak mahkûm etmeye çalışırlar. Kuşkuculuğu, özellikle ahrete, cennete, cehenneme, kadere inanmaması, yaratıcısıyla inceden eğlenmesi, doğmalarla dalga geçmesi birilerini fena hoplatır.

Zehirli bir hançer ya da şarap buğulu dizeler!
Paylaş

Aydın ÇUBUKÇU

Tahran’ın orta yerinde, Lale Parkı’nda Hayyam’ın muhteşem bir heykeli bulunuyor. Usta heykeltıraş Abu’l Hasan Sadıki’nin bu eserinde Hayyam, meydan okuyan bir edayla oturur; cesur, bilge ve bilgin bir kişilik yakıştırılmış olan yüzünde, mağrur bir ifade de vardır.
Bilgeliği ve bilginliğinden kimsenin kuşkusu yoktur. Matematikçi, hekim, astronomdur. Düşünce dünyasını kurarken, Platon, Aristoteles, Plotinus, Stoacılar, Zenon gibi, bilim ve felsefe arasında köprüler kuran, evreni bir bütün olarak anlamaya çalışan kaynaklara dayanmıştır. Kuşkuculuğunu ve çok yönlü düşünme sevdasını bu çeşitliliğe borçludur. Büyük bilgi birikimi, evrende çelişkilerin hâkim olduğu düşüncesini kolaylıkla benimsemesine yol açmıştır. Sözün kısası, diyalektikçidir!
Ama aslında karanlık bir dünyada yaşamaktadır. Cehalet, dogmatizm, savaşlar, yağmacı sultanlıkların bitmez tükenmez kavgaları, Moğol istilaları ortasında kalmış, bütün bir evreni kucaklamaya çalışan bir akıl olarak karamsardır! Usta sanatçı Ebu’l Hasan Sadıki, bilginin gücü ile çaresizliği arasındaki çelişkiyi Hayyam’ın yüzüne yansıtmıştır. Yıldızların sırrını çözmüş olabilirsin, senden ancak yüzlerce yıl sonra yeniden düşünülecek matematik problemlerine kafa yormuş olabilirsin, masallar içinde boğulmuş insancıkların inancını zulümlerine payanda yapan alçaklarla bir arada yaşamaya mecbur olduğun bir dünyada bütün bunların ne işe yarayacağını sormaya başladığında, şaraptan başka bir teselli bulamazsın!

Dünyada akla değer veren yok madem,
Aklı az olanın parası çok madem,
Getir şu şarabı, alsın aklımızı:
Belki böyle beğenir bizi el âlem!

Bazıları Hayyam için “Zevkperest” derler... Şarap içmeyi, güzellerle gönül eğlendirmeyi sevdiği için, imansız bir zevke tapar olarak mahkûm etmeye çalışırlar. Kuşkuculuğu, özellikle ahrete, cennete, cehenneme, kadere inanmaması, yaratıcısıyla inceden eğlenmesi, doğmalarla dalga geçmesi birilerini fena hoplatır.
Lale Parkı’ndaki heykel, bütün bu saldırılar karşısında Hayyam’ı savunur. Bilim ve felsefenin gücüyle yükselmiş kişiliğine yakıştırılan gurur ve egemenlik havası onun çevresinde döndürülen düzeysiz karaçalmalara karşı esaslı bir cevaptır. Hayyam’ın rubailerinde görülen ince alaycılık, burada bilginin gücüyle donanmış bir mağruriyet halini almıştır. Ezmeyen, ama öğretmeye çalışan bir bilgeliğin dik başlı gururu mermere ruhunu vermiştir. 
Heykeldeki bir ayrıntı, Hayyam’ın karanlık karşısındaki duruşunu bir başka yönüyle özetler: Ayakları arasına yerleştirilmiş devrik şarap testisi... Belli ki içi boşaltılmış, şarap, son damlasına kadar ziyan edilmeden içilmiştir... Kitapların, defterlerin yanında, yerde durmaktadır. Hayyam’ın şarapla olan ilişkisi onun kişiliğinin bir parçası olarak ihmal edilmeden önemli bir ayrıntı olarak vurgulanmış, ama bilimin üzerine de çıkarılmamıştır. Testi, belki de Rubai yazılı defterler düzeyinde bir yerdedir. Hayyam’ın büyüklüğü, bütün gücünün dayanağı halinde tasvir edilen bilimdedir. Heykelde, Hayyam’ın vücudunun ana ağırlığı dizine koyduğu kitaba yüklenmiştir. Bu pozisyonda, çok gerçekçi olacaksak, kitabın hiç olmazsa biraz eğilip bükülmesi gerekirdi.  Fakat sanatçı, bu fiziksel gerçeği bilimin sağlam dayanak olarak rolünü öne çıkarmak adına görmezden gelmiştir. Hayyam’ı, alaycı bir sarhoş olarak algılayan anlayışa karşı, İran halkının onu benimseyen yönüyle anlatmak için bulduğu bir yoldur bu.
Kuşkusuz, yaşadığı tarihsel dönemde bilim, edebiyat ve felsefe alanlarındaki kabul edilmiş büyüklüğüne uygun olan bu yorumdur. Kuşkusuz alaycıdır, hicivcidir, ama seçtiği bu anlatım tarzı onun hafifliğinin değil, aksine büyük bilgi ağırlığının bir sonucudur.
Biliniyor ki, Hayyam, Sünni Devlet Teorisi’nin kurucusu Nizamül Mülk ve her türlü devletin anarşist düşmanı olan Hasan Sabbah’ın çağdaşıdır. Hatta bizde Güngür Dilmen’in “Hasan Sabbah” adlı oyunuyla, dünyada ise Âmin Maalouf ‘un “Semerkant” adlı masal-romanıyla popüler efsane dağarcığına kazındığı gibi, her üçü okul arkadaşıdır! Masal kısmı bir yana, her üçünün çağdaş oldukları gerçektir. Bu, çağın hareketliliğinin ve yaşadıkları coğrafyanın tarihin bütünü için belirleyici bir düğüm noktası olduğunun kanıtıdır. Gerek siyasal ilişkiler ve egemenlik karşıtı hareketlerin yapısı, gerekse entelektüel birikimin zenginliği bakımından o çağ, insan soyunun aydınlanmaya giden arayışının Doğu’daki ilk ayak izlerini temsil etmektedir.
Kudretli bir Selçuklu veziri ile asi ve kıyıcı bir bilge olan Hasan Sabbah arasında Ömer Hayyam, yalnızca tablonun rengârenk zenginliğini tamamlamakla kalmıyor, onların ve çağın bütün özelliklerinin anlaşılması için yeni bir boyut da sunuyor. Oradan yola çıkılıp Anadolu’ya gelindiğinde, Baba İshak’ı, Yunus Emre’yi, Celaleddin Rumi’yi, Şeyh Bedrettin’i, Pir Sultan’ı, elbette Yavuz’u, Kanuni’yi ve daha nicelerini büyük bütünün birbiriyle çelişen ama aynı zamanda tamamlayan parçaları halinde anlayacağımız kökleri bulmak daha kolay olacak.
Lale Parkı’nda, bir yandan çekirdek çitleyerek gecenin keyfini çıkaran İranlılarla birlikte, sevgi ve saygıyla önünde durduğumuz heykel, bize belki de o çetin soruyu bir kere daha hatırlatacak: Hasan Sabbah’ın, Nizamül Mülk’ün canını alan zehirli hançeri mi daha öldürücüydü, yoksa Hayyam’ın dört dizesi mi?

Girme şu alçakların hizmetine:
Konma sinek gibi pislik üstüne.
İki günde bir somun ye, ne olur!
Yüreğinin kanını iç de boyun eğme.

ÖNCEKİ HABER

Kimdir bu Ömer Hayyam?

SONRAKİ HABER

Fotoğraflarla Gezi...

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa