01 Mart 2014 17:41

Sabrımız sıfırlanmadı mı hala?

30 Mart Yerel Seçimleri’nin sathı mailine girmiş bir 8 Mart kutlayacağız bu yıl. Dolayısıyla ne seçimlerden ne de memleketin içinde bulunduğu çalkantılı durumdan azade bir 8 Mart beklemiyor kimse. Hatta bu yıl “Her yer 8 Mart” gerçek olacak belki de. Zira her seçim gezisi, toplantısı, mitingi, ziyareti… her ne yapılıyorsa kadınlara adanacak büyük ihtimalle! İktidarı da muhalefeti de 8 Mart’ı sonuna kadar sömürmek için elinden geleni yapacak besbelli.

Sabrımız sıfırlanmadı mı hala?
Paylaş

Şengül KARADAĞ

30 Mart Yerel Seçimleri’nin sathı mailine girmiş bir 8 Mart kutlayacağız bu yıl. Dolayısıyla ne seçimlerden ne de memleketin içinde bulunduğu çalkantılı durumdan azade bir 8 Mart beklemiyor kimse.
Hatta bu yıl “Her yer 8 Mart” gerçek olacak belki de. Zira her seçim gezisi, toplantısı, mitingi, ziyareti… her ne yapılıyorsa kadınlara adanacak büyük ihtimalle! İktidarı da muhalefeti de 8 Mart’ı sonuna kadar sömürmek için elinden geleni yapacak besbelli.
Peki, biz ne yapacağız?
Böyle çalkantılı dönemlerde bir yandan ortalık toz duman olur, her şey daha da bulanıklaşırken, bir yandan da berraklaşmaya başlar. Şimdi de aynı şey oluyor. Kim kime kumpas kurdu? Kim kimi arkadan hançerledi? Darbe mi geliyor, diktatörlük mü? Yandaş basın mı, malum basın mı? Sansür mü, montaj mı?.. Derken aslında bütün gerçekler bir bir ortaya saçılıyor ve ortalığa saçılanlar nasıl bir yağma ve talan düzeninde yaşadığımızı apaçık gösteriyor.
“Başbakan’ı yedirmeyiz” diyenler meğer halkın parasını yiye yiye bitirememiş. Oğullar, kızlar, damatlar, yandaşlar, arsalar, villalar, daireler, yazlıklar, ihaleler, komisyonlar, para dolu ayakkabı kutuları, kasalar, para sayma makineleri, havuzdaki medya, 1 trilyon liradan “birkaç kuruş” diye söz eden bakan çocukları, taşı taşı ‘sıfırlanamayan’ paralar… Bitmiyor, sonu gelmiyor!
Nasıl bir “ileri demokrasi” ki Türkiye tarihinin bu en büyük yolsuzlukları, görülmemiş bir baskı ve hukuksuzluk ortamı yaratılarak, milyonların gözü önünde örtülmeye çalışılıyor. MİT ve emniyeti sınırsız yetkilerle donatan hükümet, bir polis ve istihbarat devleti yaratıyor. Özel Yetkili Mahkemelerin kaldırılması adı altında çıkarılan yargı paketi de, HSYK yasası da yargıyı tamamen Başbakan’a bağladığı gibi hükümeti hukuktan koruyor. “İnternete ahlaki düzenleme” adı altında sansür artırılıyor. Hızla çıkardığı yasalarla demokrasiyi daha da dibe çeken hükümet, tepkisini gösteren gençleri, kadınları, emekçileri, sanatçıları gözü dönmüş bir şiddetle dağıtıyor.
Bir yanda tepeden tırnağa yolsuzluğa batmış bir iktidar, diğer yanda eski ‘yolsuz’lardan medet uman, kazanalım da nasıl olursa olsun anlayışıyla dün küfür ettikleriyle bugün sarmaş dolaş bir muhalefet…

NE Mİ YAPACAĞIZ?
İktidarıyla muhalefetiyle bize bir faydaları olmadığını görmeli, göstermeliyiz.
Kadın cinayetleri her yıl daha da artarken, onlarca kişilik tecavüz çeteleri bir bir aklanırken, hepsi birden “ister paralel ister değil ama ille de erkek egemen bir devlet, erkek egemen bir hukuk olsun” demiyorlar mı?
Başbakan, halkın Gezi direnişini gölgelemek için sarıldığı Kabataş yalanına daha da çok sarılıp “Şimdi siz kadın haklarından hangi yüzle söz edeceksiniz!” diye sorarken… İşte tam o anda, kaç kadın tecavüze uğruyor, kaç kadın öldürülüyordu, kaç kadın dayak yiyordu, kaçı zorla evlendiriliyor, kaçı pazarlanıyordu, kaçı intiharın eşiğindeydi, kaç kadın işçi patronun ya da ustabaşının tacizine ses çıkaramıyor ya da işten atılıyordu acaba?  
Yoksulluk ve işsizliğin karanlığı her geçen gün daha çok çökerken üzerimize gözlerimizin içine bakıp “kadın istihdamını artırdık, kadınımızı güçlendirdik” demiyorlar mı?
Şiddet artmaya devam ederken, bir 8 Mart günü “alın hükümetimizin size hediyesi, daha ne istiyorsunuz Allahınızdan” diye hiçbir işe yaramayan bir şiddet yasası koymadılar mı önümüze?
Kadınların daha da güvencesiz kaldığı, emeğinin daha da ucuzladığı bir ortamda bir yandan ısrarla üç de yetmez beş tane diye kaç çocuk doğuracağımıza karışanlar da onlar. Şimdi kürtaj fiili olarak yasak, çünkü onlar efendilerinin iki dudağı arasına bakıyorlar, yasalara değil.

BU DÜZEN DEĞİŞMELİ!
Çünkü bizim paramızı yiyorlar. Bize yol, bize sosyal tesis, bize kreş, bize sığınma evi, bize işyeri olacak paraları yiyorlar. Ucuz elektrik, bedava su ve ulaşım, nitelikli eğitim, ücretsiz sağlık hakkımızı yiyorlar. Beton dikmek için kestikleri her bir ağaçla temiz bir hava, yeşil bir kent hakkımızı gasp ediyorlar. Tarihi ve kültürel mirasa her dokunuşlarında sadece bize değil tüm insanlığa ait olanı yıkıyor, yağmalıyorlar.
Bize lazım olan şey, gerçek bir eşitlik için gerçek bir demokrasi!
“Kentimizi de kendimizi de biz yönetmek istiyoruz” demeliyiz. Bütün yönetim mekanizmalarında kadınlara eşit temsil hakkı istemeliyiz. Sokağımızdan bir tek ağaç bile kesemezsin, semtimizi ancak bizim istediğimiz gibi dönüştürebilirsin diyebilmeliyiz. “Topladığın vergileri, aldığın ödenekleri nereye harcıyorsun?​” diye sorabilmeli, bütün hesapları denetleyebilmeliyiz. Madem “hizmet meraklısı olduğun için” aday oldun belediye yönetiminin aylık gelirine biz karar verebilmeliyiz. Belediyenin kapısına dayanabilmeli ve sorularımıza yanıt, sorunlarımıza çözüm bulabilmeliyiz. Parkımız, kreşimiz, spor alanlarımız yoksa hesap sorabilmeliyiz. İşini yapmayan yöneticiyi görevden alabilmeliyiz.
Ama hepsinden önce bu kadar şaibeyle işbaşında duran bir hükümetle gidilecek seçimlerin adil olmayacağını bilmeliyiz. Bu hükümet istifa etmeli, Başbakan da dahil yolsuzluk iddialarında adı geçen herkes adil bir şekilde yargılanmalı!
Kapı kapı dolaşıp kız kardeşlerimizi ellerinden tutup sokağa çıkarmalıyız. “Sen yoksan bir eksiğiz” naifliğiyle de değil üstelik “seninle bir fazla” kararlılığıyla yapmalıyız bunu. “Oyları bölmeyin” yaygarasına pabuç bırakmadan, kendi seçeneğimizi güçlendirmek için çalışmalıyız. “Hey bize bakın yağma ve talan sofrasının yiyicileri, biz buradayız, o kadar rahat olmayın” diyebilmek, kazanmaktan daha önemli. Ve kendi seçeneğimize kazandığımız her bir fazla oy, bunu söyleyen sesin daha gür, daha etkili olması demek.
Asasıyla, sopasıyla, yasasıyla, kolluğuyla, medyasıyla içimize korku salanlara, umutsuzluk ekenlere bırakmayalım meydanı. Ne 8 Mart’ta ne de daha sonra… 

ÖNCEKİ HABER

Erdoğan, \'Hırsızdan Başbakan olmaz\' dedi!

SONRAKİ HABER

Ekmek ve Gül mücadelemiz 157 yaşında

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...