01 Mart 2014 15:53

TARİH

Sömürü, baskı ve ayrımcılığın her türlüsü biz kadınlar için bir kat daha katmerli. Düşünün ki bir hastanede asgari ücretle, yani açlık sınırının altında çalışıyorsunuz. Günde 10 saat, hep ayakta. Ve eve giderken hala bir tas çorbayı nasıl kaynatacağınızın telaşındasınız. Ha bir de kadınsınız. İşyerinde insan yerine konmamanın, tacizin bini bir para. Üstüne üstlük bir de Amerika’da Afrika kökenli, sağlık emekçisi bir kadınsınız. Onca eziyet, baskının üstüne bir de ırkçılık ekleniyor omuzlarınıza. Ne yapmalı? İsyan etmeli tabi. 1969’da öyle yapmış Charleston Hastanesi hemşireleri.

TARİH
Paylaş

Fulya ALİKOÇ

Sömürü, baskı ve ayrımcılığın her türlüsü biz kadınlar için bir kat daha katmerli. Düşünün ki bir hastanede asgari ücretle, yani açlık sınırının altında çalışıyorsunuz. Günde 10 saat, hep ayakta. Ve eve giderken hala bir tas çorbayı nasıl kaynatacağınızın telaşındasınız. Ha bir de kadınsınız. İşyerinde insan yerine konmamanın, tacizin bini bir para. Üstüne üstlük bir de Amerika’da Afrika kökenli, sağlık emekçisi bir kadınsınız. Onca eziyet, baskının üstüne bir de ırkçılık ekleniyor omuzlarınıza. Ne yapmalı? İsyan etmeli tabi. 1969’da öyle yapmış Charleston Hastanesi hemşireleri.

EŞİTLİK Mİ DEDİNİZ, BAYIM?
Charleston, Amerika’nın Güney Carolina eyaletinin en önemli şehirlerinden biri. 1900’lü yılların başından itibaren ciddi ekonomik sıkıntılarla boğuşsa da 2. Dünya Savaşı sonrası özellikle sanayide büyük bir patlama yaşanıyor. Hani çok duyuyoruz ya bugünlerde, “ekonomik büyüme” oluyor. Ama asıl soru bugün de o gün de baki: Bu büyümeden kim nasipleniyor? Ya da bu büyümeden kadınların payına ne düşüyor? Ya da bu şehrin nüfusunun büyük bir kısmını oluşturan Afrika kökenlilerin payına? 1960’lı yıllarda bu eyalette Afrikalıların eşit vatandaşlık hakları tanınmış tanınmasına ama gelin görün ki hiçbir yönetim kademesinde ya da temsiliyet mertebesinde Afrikalı bir Allah’ın kulu yok. Yarısı açlık sınırının altında, diğer yarısı da açlık sınırında. Üstelik sendikalarda örgütlenmeleri de yasak. Öyle kağıt üzerinde, süslü püslü harflerle yazılı bir “eşitlik” anlayacağınız. Ha bir de Afrika kökenli kadın bir işçiyseniz, durum çok fena.
Ne yapıyormuş kadınlar? Evden idmanlılar, çocuk, yaşlı ve hasta bakımına gidiyorlar. Hastanede çalışmak ilk tercihleri oluyormuş. Mary Moultrie, Afrika kökenli genç bir kadın o zamanlar. İşin ilmini öğrenmek istemiş, gitmiş uzman hemşirelik okumuş. 1967’de gururla eline almış diplomasını Charleston’daki üniversite hastanesine iş başvurusunda bulunmuş. İşe alınmış alınmasına ama “hemşire yardımcısı” olarak.
Sen onca yıl çalış didin al diplomanı eline, sonra derinin rengi siyah diye ne doktor olabil ne de hemşire. En yorucu işlerde, en düşük ücretle ömür tüket.
Mary Moultrie ne yapmış? Diplomasını çerçeveletip, evin duvarına asıp karşısında çay mı içmiş? Hayır! İşyerinden arkadaşlarını, yani Afrika kökenli hemşire yardımcılarını ve temizlik işçilerini çağırmış, toplantılar yapmaya başlamış. Yetmemiş o dönem eşitlik ve özgürlük mücadelesi veren örgütleri de çağırmış. Yetmemiş sendika temsilcileriyle görüşmüş. En sonunda çıkmışlar hastane yönetiminin karşısına, “Beyaz Amerikalılardan daha yorucu işlerde çalışmamıza rağmen daha düşük ücret alıyoruz, eşit ücret istiyoruz. Çalışırken gördüğümüz kötü muameleyi anlatsak buradan Afrika’ya yol olur, insanca çalışma koşulları istiyoruz. Kölelik kalktı, Afrikalılar eşit vatandaştır diye orada burada caka satıyorsunuz, sendikada örgütlenmemiz yasak, sendikal örgütlenme hakkımızın tanınmasını istiyoruz.” demişler. Yani tam olarak bu kelimeleri kullanmasalar da bunları demeye getirmişler. Hastane yönetimi ne demiş, “Sen, sen, sen … Kovuldunuz!”. Mary dahil 12 Afrika kökenli sağlık emekçisi kadını işten çıkarmış, taşacak bardağa son damlayı akıtmış.

ALIN SİZE EŞİTLİK!
1969 yılının mart ayında, hem üniversite hem de devlet hastanesinden 400’ü aşkın Afrikalı kadın işçi, sendika ile birlikte ve Afrikalılara eşitlik ve özgürlük için mücadele eden örgütlerin de desteğiyle greve çıkmış. Eyalet yöneticileri, hastane idaresinin eli armut mu toplayacak? Koskoca yargı organları onların elinde. Hemen bir mahkeme kararı ısmarlanmış, Ramazan pidesi gibi, taze taze, sıcak sıcak. Grevcilerin toplanması yasaklanmış, grev gözcüsü olarak sadece beş kişi duracakmış.
E grevcilerin de eli armut toplamıyor tabi. Sadece nisan ayının son haftasında, 6 gün içerisinde 10 kitlesel yürüyüş gerçekleştirmişler. Anneler Günü’nde diğer sendikaların ve demokratik örgütlerin de destek verdiği 10 bin kişilik bir miting organize edilmiş. Yollar trafiğe kapanmış, dükkanlarda kasiyerler iş bırakmış. Liman işçilerinden tekstil işçilerine kadar herkes ayağa kalkmış. Mayıs ayı geceli gündüzlü eylemlerle geçmiş. 12 sağlık emekçisi kadının hakları için başlattıkları direniş, beyaz ya da siyah tüm işçileri, hangi sektörde çalışıyor olursa olsun ırkçılığa maruz kalan tüm Afrika kökenlileri, yaşamın her alanında eşitsizlikle yüz yüze gelen kadınlar, kısacası koskoca bir şehri uyandırmış.

BİR GREV SADECE BİR GREV DEĞİLDİR!
2013 yılının haziran ayından itibaren, hele ki aralık ayında patlak veren yolsuzluk skandalıyla polisin kimin polisi olduğundan şüphe duyan kaldı mı? İşte polis her yerde polis. 1000 kişi tutuklanmış bu grev süresince. Ama bütün bu baskılar sokakları boşaltmaya yetmemiş. Hep bizim eteğimize zeval gelecek değil ya! Bu sefer tutuşan eyaleti ve şehri yönetenlerin etekleri olmuş. Hastaneye baskı yapmaya başlamışlar, “Al şu işten attığın 12 kadını da sussunlar artık” demişler. Nitekim 113 gün süren grev sonucunda, bu 12 Afrika kökenli sağlık emekçisi kadın işe geri alınmış. Mesele işten çıkarılan üç beş emekçi meselesi de olmamış tabi. Grev, bugün Güney Carolina eyaletinde insan hakları ve işçi haklarının mücadelesi bakımından bir dönüm noktası olarak anılıyor. Grevin yarattığı etkiyle önce Afrikalıların sendikalara örgütlenme hakkı elde ediliyor, sadece grevin gerçekleştiği 1969 yazında sağlık hizmeti alanında sendikasız birçok yerde 7 bin sağlık emekçisini kapsayan bir sendikal örgütlenme gerçekleşiyor. Daha sonraki yıllarda eyalet yönetiminde ilk defa Afrika kökenliler yer alıyor, çünkü işverenler, mahkeme ve polis kuvvetini elinde bulunduranlar ikinci bir “Gezi”, pardon “Charleston vakası” daha istemiyorlar.

ÖNCEKİ HABER

EMEP: Başbakan istifa etmeli ve yargılanmalıdır

SONRAKİ HABER

Öğrenilmiş çaresizlik

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...