12 Şubat 2014 07:00

‘Üst Kattaki Terörist’ sahnede

Sevda AYDIN
İstanbul

Emrah Serbes’in dizi ve sinemaya uyarlanan Behzat Ç.’sinin ardından bu kez Erken Kaybedenler kitabında yer alan ‘Üst Kattaki Terörist’ başlıklı öyküsü İkincikat tarafından tiyatro sahnesine taşınıyor.

Erkek çocukların dünyasına dair öykülerden oluşan ‘Erken Kaybedenler’, medyadan aileye, toplumun ahlaki değerlerinden mahalle baskısına kadar pek çok olgunun, erkek çocuklarının üzerindeki etkisine ve “erkeklik” hallerine odaklanıyor. ‘Üst Kattaki Terörist’ öyküsünde ise ağabeyi askerde ölmüş bir çocuğun, üst kata taşınan komşusunu ‘terörist’ olarak tanımlamasıyla başlayan olaylar anlatılıyor.

İkincikat ‘Üst Kattaki Terörist’in provalarına başladı bile. Oyunda Denizhan Akbaba, Bedir Bedir, Gözde Kocaoğlu ve Banu Çiçek Barutçugil sahne alıyor. Öyküyü tiyatro metnine, aynı zamanda oyunun da yönetmenliğini yapan Sami Berat Marçalı uyarladı. Marçalı’yla uyarlama sürecini ve ‘erkek olmak’ı konuştuk.

‘Üst Kattaki Terörist’le nasıl buluştunuz?
Bundan üç yıl önce yeni yerli romancıları/ hikâyecileri/ öykücüleri araştırmak, okumak üzerine bir fikir atılmıştı bizim tiyatroda. O dönem birçok yazardan bahsedilmiş, okumak isteyenler kişisel tercihiyle o yazarlarla kendi dünyalarında buluşmuşlardı. Sürekli oyun okuduğum, kuramlar öğrenmeye çalıştığım için tiyatro harici çok sıkı bir okuyucu olamıyorum maalesef. O dönem ben de kendi dünyamda Emrah’la buluşmuştum. Tabii bunun bir projesi olacağını, oyuna dönüştüreceğimi aklımın ucundan dahi geçmiyordum. 10 yıldır hiçbir şekilde televizyon izlemediğim için de Emrah kimdir, onu bile bilmiyordum. Meğerse fenomene dönüşmüş başarılı bir dizinin yazarıymış. Geçtiğimiz sezonun repertuarını belirlerken elimizde sahnelemeye değer neredeyse hiçbir şey yoktu. Ben de Emrah’ın öykülerini okuyalım, çok başarılılar, sahneye uyarlanabilirler dedim. Yalnız sahnelenebilmesi için ufak bir sorun olduğunu da ekledim. Öyküler, ergen çocukların hikâyeleri. Küçük yaşta çocuk bulmak, onu oynatabilmek, bir de üstüne Emrah’ı ikna etmek zor olacak, dedik. Gene de şansımızı denemek istedik. Olmayacağı varsa zaten olamazdı. Emrah’ı oyunumuza davet ettik, iki öyküsünü sahneye uyarlamak istediğimizi söyledik. O da bizim enerjimizi mi oyunumuzu mu sevdi bilemem, ‘Alın sizin olsun’ dedi. Herhangi bir telif bile istemeden. ‘Üst Kattaki Terörist’te zorlu olan 12 yaşında bir velet bulmak, ondan da iyi bir oyunculuk beklemekti. Kast Direktörü Mine Güler, canavar gibi bir Nurettin adayıyla buluşturdu bizi. Şimdi de prova dönemindeyiz. Oyunumuz ilk olarak 19 Mart’ta sahnelenecek.

Oyundaki erkek çocuğunun karakterini yansıtırken onun içinde bulunduğu toplumsal baskı, ona yüklenen görevler ve sorumluluklar anlamında üzerine düşündüğünüz noktalar nelerdi?
Bazı çocuklar, aileleri, yaşadığı mahalleler, gittiği okullar sebebiyle sert yetiştiriliyor. Aslında içinde bir yerlerde, karşısındaki herkesin özünde bir insan olduğunu ve insan hakları, özgürlükleri neleri gerektiriyorsa onu bulabileceğini biliyorlar. Sadece bunu bedenlerinin üst kısmına çıkartmak çok zor, hele de böyle muhafazakar bir toplumda. E bu çocuklar, hele de büyümeye başlayınca faşist bir toplum ortaya çıkıyor. Nurettin’in üzerinde ciddi bir toplumsal baskı var. Ağabeyini doğuda şehit vermiş. Bu çocuğa da ağabeyini Kürtler öldürdü, onu öldürenler sevinir diye sakın ağlama denmiş. O da dimdik durmaya çalışıyor. N’apsın? Nereden bilsin onu öldürenlerin toplumun ta kendisi olduğunu. İşte oyun da bu karşılaşma, bu keşif üzerine.

Buna karşı ne yapmak lazım?

Eğitim sistemini düzenlemek lazım. Ben kendimi hatırlıyorum. Daha çocukken andımızı okumayan, İstiklal Marşı’na katılmayan Kürt ya da başka bir ırktan arkadaşlarıma inanılmaz öfkeliydim. Bildiğin nefret ediyordum. Gidip başka bir memlekette yaşamalarında hiçbir sakınca görmüyordum. Ermeni Soykırımı tarih öğretmenimizce yaşanmamış haksız bir dava idi. İnanabiliyor musunuz? 6-7 Eylül olayları hiç yaşanmamıştı... E yuh artık! Bunun bizim genç beyinlerimize nasıl öfke tohumları serptiğini görebiliyorum şimdi. Tabii bu kendi kendini eğitmekle mümkün. Ama hep içimden derim, keşke daha çocuk yaşımda o şekilde eğitilseydim. Düzen değişiyor tabi ki. Mesela kuzenim Kürt sevgilisini Kürt karşıtı ailesine 15 yılda kabul ettirebildi. Şimdi evleniyorlar. Bunlar insanların bakış açılarının, öfke durumlarının farklılaştığının da bir göstergesi.

Üst Kattaki Terörist, daha 12 yaşındaki bir erkek çocuğun milliyetçi nefretle nasıl dolduğunu kendi ağzından okuduğumuz bir hikâye. Görüyoruz ki tamamen gerçek; medya, bayrak edebiyatı, mahalledeki ocaklar vs. Siz nasıl değerlendiriyorsunuz, Türkiye’de erkek olmak nasıl bir şey?
Emrah’ın öykülerinden en politik olanı Üst Kattaki Terörist. Diğerleri daha çok ergen olma, büyümek, erkek olabilmek üzerine. O yüzden bu hikâyeyi kitaptaki diğer hikâyelerden bir nebze olsa da farklı değerlendiriyorum. Erken Kaybedenler’deki bütün hikâyeler çok gerçek. Ve sorunun cevabı olabilecek şeyi söylüyor. O, erkliğin kaybetme hallerini yazmış. Ya da ben öyle yorumladım. Bu tamamen Emrah’ın başarısı. Erkeklerin üzerinde pipilerinden kaynaklı ciddi bir baskı var. Sanki fazla bir organ olduğunda dünyayı kurtarabilecekmiş gibi. Daha fazla sorumluluk, daha fazla güçlü olma zorundalığı… ‘Evimin erkeği’ diyen anneler farkında olmadan kurmaya başlıyor. ‘Ya da amcana pipini göster oğlum’ diyen bir baba da çok farklı değil. Türkiye’de erkek olmak beraberinde yüklerle geliyor. Ama kadın olmak da kolay değil ki.  

Biliyorsunuz Kültür Bakanlığı Türkiye Sanat Kurumu (TÜSAK) yasa tasarısının taslağını hazırladı. En son Bilgi Üniversitesinde yapılan konferansta konuşuldu bu tasarı ve siz de duymuşsunuzdur sanatçılardan epey tepki aldı Bakanlık. Sizin tasarıyla ilgili görüşünüz nedir?
Bahsetmiş olduğunuz tutum, normal şartlarda doğru düzgün politikalar güden bir Kültür Bakanlığı olsa, çok mantıklı olurdu. Belki ödenek alamayan tiyatrolar, bu sayede yeterli bir prodüksiyon desteği alabilir, sanatsal sıkıntılarıyla maddi sıkıntılarını birbirine karıştırmazdı. DT’nin kapanması beni pek ilgilendirmiyor. Sonuçta devletin sürekli karıştığı sansürlediği, hakkını sanatçıya teslim etmeyen bir kurum. Fakat daha küçük şehirlerde, sahnelerde üretimin ve sanatsal duruşun gelişmesi önemsenmeli. Anadolu’nun sanata daha muhtaç olduğu net, oralara daha temelden bir sanat politikası oluşturmak gerekir. Özel projelerle bir geçiş dönemi sağlanabilir. Bir diğer önemli husus, bu konseyin kimlerden oluşacağı. Eğer gerçekten ileri görüşlü ufku geniş bir kadro oluşturulabilirse, gayet mantıklı bir durum yaratılabilir. Ama başa geçenler, yönetimin adamlarından oluşacaksa, şu anki sistemden hiçbir farkı kalmayacaktır.



 

Evrensel'i Takip Et