Erdoğan nerede protesto orada
Yücel ÖZDEMİR
Köln
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve partisi, hem içeride hem de dışarıda zor bir dönem geçiriyor. 2013’ün yaz aylarında gerçekleşen Gezi direnişi, Avrupalı hükümetlerin Erdoğan’a yaklaşımı konusunda da önemli bir kırılma noktası oldu.
2001’den bu yana tek başına hükümet olan, girdiği seçimlerde üst üste oyunu artıran Erdoğan, AB ve diğer uluslararası güçler tarafından uzunca bir süre, “demokrasi” ve “ekonomik istikrar” unsuru olarak gösterilirken, özellikle Türk hükümetinin izlediği dış politika bir rahatsızlık yaratmaya başladı.
Bu nedenle Erdoğan, özellikle Avrupa ülkelerinden destek almak için yoğun bir çaba harcıyor. Bu çerçevede 21 Ocak günü Brüksel’e bir ziyaret düzenleyen ve AB yetkilileriyle görüşen Erdoğan, istediğini almadan Ankara’ya geri dönmüştü. Zira görüştüğü bütün AB yetkilileri, özellikle yargı üzerinde kurulan baskı nedeniyle Erdoğan’ı uyarmıştı.
BERLİN’DE NASIL KARŞILANACAK?
Brüksel’den istediğini alamayan Erdoğan, bugün Berlin’e geliyor. Gezi direnişi sırasında Başbakan Angela Merkel’in yanı sıra hükümet ve muhalefet partileri tarafından sert bir şekilde eleştirilen Erdoğan, bu kez özellikle çatışma içerisinde olduğu Gülen Cemaatini Almanya’ya anlatmaya çalışacak. İki ayı aşkın bir süredir değişik düzeylerde Alman hükümeti tarafından yapılan açıklamada yargıya ve emniyete yapılan müdahaleler konusunda endişeler ifade ediliyor. Bugüne kadar Alman hükümeti ve kamuoyunda hakim olan anlayış çatışan taraftarlardan birisini tutmaktan ziyade, kavgadan galip çıkacak olanla ilişkileri sürdürmek olarak kendisini gösterdi. Bu nedenle, Erdoğan’ın Berlin ziyareti bu açıdan büyük değişikliklere yol açmayacak görünüyor. Ancak anlatacakları Almanya’nın Gülen Cemaati’ne karşı bundan sonra nasıl bir yaklaşım içinde olacağı konusunda ilginç olabilir. Zira, Gülen Cemaati son yıllarda hem federal hem de eyalet düzeyinde hükümetle ilişkilerini önemli oranda geliştirdi. Pek çok kentte cemaate yakın girişimciler tarafından özel liseler kuruldu ve bu liseler devletten önemli oranda maddi yardım alıyorlar.
BRANDENBURG TOR’DA İKİNCİ PROTESTO
Türkiye’deki Gezi protestolarına yoğun desteğin olduğu Almanya’da bunu kırmak için Düsseldorf’ta bir miting organize ettiren Erdoğan, yolsuzluk ve Cemaatle çatışmayı Türkiye kökenli göçmenlere anlatmak üzere de geçtiğimiz günlerde 17 milletvekilini Avrupa ülkelerine göndermişti. Vekiller gittikleri kentlerde düzenledikleri toplantılarda Erdoğan’ın görüşlerini tekrarlayarak, AKP’nin buradaki vatandaşlar üzerindeki etkisini korumak için yoğun bir çaba içerisinde oldular.
Gezi direnişi sırasında protestolara destek veren demokrasi güçleri ise bugün Berlin’de tarihi Brandenburg Tor’da bir miting düzenleyecekler.
Berlin Alevi Toplumu-Cemevi tarafından çağrısı yapılan Avrupa Alevi Birlikler Konfederasyonu, Almanya Alevi Birlikleri Federasyonu (AABF) ve Demokratik Güç Birliği tarafından desteklenen eylem saat 13.00’te başlayacak. Gösteride Erdoğan ve hükümetinin son yıllarda Alevilere, Kürtlere, demokrasi güçlerine, emekçilere yönelik saldırılarını konu alan konuşmalar yapılacak.
Erdoğan’a karşı geçen yıl 31 Ekim’de de Demokratik Güç Birliği tarafından bir eylem düzenlenmiş ve binlerce kişi katılmıştı.
DİDF: ERDOĞAN’IN MASKESİNİ DÜŞÜRELİM
lmanya Demokratik İşçi Dernekleri Federasyonu (DİDF) tarafından yapılan açıklamada da bugün Erdoğan’a karşı yapılacak gösteriye katılım çağrısı yapıldı. DİDF tarafından yapılan açıklamada şöyle denildi: “Demokrasiyi, özgürlükleri, işçi haklarını ayaklar altına alan, Kürtlerin, Alevilerin taleplerini görmezden gelen ve Suriye’de olduğu gibi ısrarla savaş yanlısı bir politika izleyen AKP Hükümetinin, gerçek yüzü bugün daha açık görünür olmuştur. Dini değerleri kullanarak halka karşı işlediği suçların üzerini örtme çabasında olan AKP ve Erdoğan, bu suçların hesabını vermek yerine iktidarı elinde tutma telaşıyla antidemokratik dayatmalara daha da hız vermekte. Bu nedenle şimdiye kadar Erdoğan’a her türlü desteği veren başta Almanya olmak üzere bütün Avrupa ülkeleri de bu tablonun sorumluları arasındadır. Almanya’da yaşayan biz Türkiye kökenli emekçiler, ezilenlerin haklarını alabildiği, özgürlüklerin ve barışın hakim olduğu demokratik bir Türkiye’den yanayız. Bu nedenle Türkiye’de emek ve demokrasi güçlerinin Erdoğan ve partisine karşı verdiği mücadeleyle dayanışmak, Erdoğan’ın maskesini düşürmek için herkesi 4 Şubat’ta Berlin’de yapılacak eyleme katılmaya çağırıyoruz”.
AABK: ERDOĞAN’I BERLİN’DE İSTEMİYORUZ
Başbakan Erdoğan’ın bugün Berlin’e yapacağı ziyaret dolayısıyla bir açıklama yapan Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu (AABK), herkesi yapılacak gösteriye katılmaya çağırdı. Yapılan açıklamada şöyle denildi: “Hırsızlık, yolsuzluk, rüşvet, asimilasyon, ayrımcılık, nefret, savaş, işsizlik, yoksulluk ve dindarlık üreten Başbakan Erdoğan’ı Almanya’da istemiyoruz. Temel hak ve özgürlükleri çiğneyen Erdoğan’a Almanya’nın kucak açmaması gerekiyor. Erdoğan’ın başta Aleviler olmak üzere, kendisinden olmayana karşı hoşgörüsü ve saygısı yoktur. Ülkemizi diktatör bir başbakandan kurtarana kadar, Avrupa’nın her bir metrekaresini Erdoğan’a karşı Gezi Parkı direnişine dönüştüreceğiz” denildi.
TÜRK-ALMAN İLİŞKİLERİ: EKONOMİK ÇIKARLAR BELİRLEYİCİ
Brüksel’e yaptığı ziyaretten iki hafta sonra gerçekleştirilecek Berlin ziyareti, gerçekten de Erdoğan ve hükümeti açısından önemli olacak. Çünkü, AB’nin tek tek ülkelere yönelik politikasının ne olacağı konusunda Almanya’nın özel bir ağırlığı bulunuyor. Bu nedenle, son yıllarda Almanya’nın AB üzerinde artan egemenliği nedeniyle Brüksel’den çok Berlin’in ne dediği belirleyici.
Berlin’in ne diyeceğini ise asıl olarak ekonomik ve siyasi ilişkilerin seyri belirliyor. Merkel, her ne kadar Türkiye’nin AB üyeliği konusunda “imtiyazlı ortaklık” formülünü savunsa da hiç bir zaman ilişkilerin bozulması, kesilmesinden yana olmadı.
Nihayetinde günümüz dünyasında ülkeler arasındaki ilişkiler açısından asıl belirleyici olan ticari ve siyasi çıkarlar temelinde yürüyor. Ekonomik ilişkiler iyi olduğu sürece, siyasi ilişkiler de genellikle buna göre şekil alıyor.
Bu açıdan bakıldığında, son yıllarda Avrupa ülkelerine göre çok daha hızlı büyüyen Türkiye, sık sık övgüler almış, örnek ülke olarak gösterilmişti. Bu büyüme doğal olarak Türkiye’ye daha fazla yatırımın yapılması, ticaret hacminin büyümesi anlamına geliyordu.
TÜRKİYE ÖNEMLİ BİR PAZAR
En güncel verilere göre, 2012 yılında Türkiye ile Almanya arasındaki ticaret hacmi, bir önceki yıla göre yüzde 0.5 artarak 32.1 milyar avroya ulaşmış durumda. Bu durum yeni bir rekoru ifade ediyor. Karşılıklı toplam 32 milyar avroluk ticaret hacmi olan iki ülkeden Türkiye, Almanya’dan 20 milyar avro tutarında mamul ithal ederken, 12 milyar avroluk ürün ihraç etti.
Diğer taraftan Almanya, aynı zamanda Türkiye’deki en büyük yatırımcı ülke durumunda. Ağustos 2013 itibarıyla toplam 5 bin 500 Alman firmasının Türkiye’de doğrudan ya da dolaylı yatırımları bulunuyor.
Alman sermayesi açısından geçmişten günümüze önemli bir yeri bulunan Türkiye’nin “siyasi istikrarı” bu açıdan önem arz ediyor.
Bu temelde geçtiğimiz yıl, her iki ülke arasındaki ilişkilerin başlamasının 250. yılı dolayısıyla “stratejik derinlik” konsepti başlatılmıştı. Bu temelde dört ayrı çalışma grubu kuruldu.
Geçmişte olduğu gibi bugün de Türk-Alman ilişkileri asıl olarak Alman sermayesinin bölgedeki çıkarlarına göre düzenlenmiş bulunuyor. Değişen koşullar, sertleşen emperyalist çıkarlar Alman sermayesine Ortadoğu’da daha etkili olması gerektiğini, bunun için de yeni olanakları devreye koymasını adeta bir zorunluluk olarak dayatıyor. Bu kapsamda Türkiye’nin AB üyeliği önemli bir araç olarak görülüyor. Ancak değişik nedenlerden ötürü bu konuda da önemli bir ilerleme bağlanabilmiş değil.
Bütün bunlar, Almanya’nın Türkiye’deki farklı çıkar grupları arasında cereyan eden iç çatışma ve gerginlikte seyirci kalmasının pek mümkün olmadığını gösteriyor. Tersine, hükümet yetkililerinin sık sık dile getirdiği bir endişe hakim. Ancak, bugüne kadar görünürde çatışan taraflardan birisini tutma yerine, bu çatışmanın sonucunda neyin ortaya çıkacağı üzerinde duruluyor.
Bu bakımdan, geçmişte Erdoğan’a “açık çek” veren, Patriotları Türkiye’ye gönderen Almanya şimdi daha temkinli davranma ihtiyacı duyuyor. Erdoğan ise, içine düştüğü bu durumdan kazançlı çıkmak için mümkün olduğu kadar bütün bu kesimlerin desteğini almaya özel önem veriyor. Bu nedenle, Avrupa’ya yönelik eski sert üslubunu bırakmış, diyalog mesajlarını öne çıkarma gayretinde.
Ancak, bu mesajlar Almanya’nın sınırsız desteğini alması için yeterli görünmüyor.
Her iki devlet arasında bütün bu hesaplar yapılırken Almanya’da yaşayan Türkiye kökenli göçmenler de ilişkilere sık sık malzeme ediliyor. Bugüne kadar Erdoğan’ın Almanya’ya yaptığı ziyaretlerin çoğu, tartışmalı şekilde sona erdi. Zira zarf ettikleri sözler, bu ülkede yaşayan Türkiye kökenli göçmenlerin Alman halkıyla birlikte yaşamasından çok gerilimi artıracak, bölücü tarzda demeçler oldu.
ALMANYA İSTİHBARATINDAN CEMAAT UYARISI
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Almanya ziyaretinden önce, Alman istihbarat örgütleri Gülen Cemaati uyarısında bulundu. Bugüne kadar, Federal Parlamentoda Sol Parti milletvekilleri tarafından verilen soru önergelerine hükümetten gelen yanıtlarda genellikle Cemaatin tehlikeli olmadığı ifade edilirken, ilk kez bir eyaletin istihbarat örgütü Gülen Cemaatinin tehlikeli olduğuna dair bir rapor hazırladı.
Alman Birinci Televizyon Kanalı ARD’de yayınlanan “Report Mainz” adlı programda ve “Der Spiegel” dergisinin İnternet sitesinde yer alan habere göre Baden-Württemberg Eyaleti Anayasayı Koruma Teşkilatı tarafından hazırlanan bir raporda, “Gülen hareketinin düşünce yapısının birçok demokratik değere aykırı düştüğü, Gülen’in din devleti eğilimli olduğu”ifade edildi.
Baden-Württemberg Anayasayı Koruma Teşkilatının söz konusu belgesinde, “Gülen’in görüşlerinin kuvvetler ayrılığı prensibi, din özgürlüğü, bilim-eğitim özgürlüğü ve kadın-erkek eşitliğine aykırı olduğu”na işaret edildi.
Federal Göç ve Mülteciler Dairesi (BAMF) yetkilileri, Rüsselsheim’da Gülen Hareketine yakın bir dernek tarafından verilen entegrasyon kursunda 3 yaşında bir çocuğun tokatlandığının, ayrıca bir çocuğun da kemerle bağlandığının tespit edildiğini, bunun üzerine derneğin kurs verme yetkisinin iptal edildiğini bildirdi.
Ludwigsburg’daki bir özel okula ilişkin iddialar da gündeme geldi. Bir veli, kızının baş örtüsü takmaya zorlandığını ileri sürdü. Birçok görgü tanığı, Gülen Hareketi mensubu olmayan öğrencilere sistematik olarak mobbing uygulandığını belirtiyor. Söz konusu okulların Gülen Hareketinin kadrolaşma ve yeni taraftar edinme faaliyetlerinde önemli bir rol oynadığı ileri
sürülüyor.
Raporda yer alan haberlere göre Gülen Hareketine bağlı eğitim kuruluşlarının sayısı yalnızca Almanya’da 300’ü buluyor. Bunların önemli bir bölümü okul sonrası ders yardım kursları oluşturuyor.
İlk olarak bu kurslar üzerinden örgütlenmeye başlayan Cemaat daha sonra eyaletlerde özel liseler kurmaya başladı. Bu liselerin ilki de raporu hazırlayan Baden Württemberg’de “BİL Özel okulu” adı altında açıldı.
Değişik tahminlere göre Gülen Cemaatine yakın işveren dernekleri tarafından Almanya’da yaklaşık olarak 20 kadar özel lise kuruldu.
Bu liselerin, bütçeleri, kurulduktan üç yıl sonra, büyük ölçüde eyalet hükümetleri tarafından karşılanıyor.
Yıllardır Gülen Cemaatini “Uyuma katkı sunduğu” gerekçesiyle değişik vesilelerle destekleyen Almanya’nın Erdoğan’ın gezisi öncesinde böylesine bir raporu kamuoyuna yansıtması dikkat çekiyor,
Erdoğan’ın bugün Merkel ile Berlin’de yapacağı görüşmede Gülen Cemaati ile girdiği çatışmayı gündeme getirmesi ve karşı önlem alınmasını gündeme getirmesi bekleniyor. (Köln/EVRENSEL)
Evrensel'i Takip Et