Asfaltova Aptalları Bildirisidir
Mahmut TEMİZYÜREK
Dulsineaaaa!
Güzelim aşkım ah tapınaksız ecem!
Selam olsun sana diye çok sesli yazdık böylece…
Dil hakkında ilk anlaşma şöyleymiş:
Yerliler ile göçerler, yani bütün arkadaşlar,
her dilde söz vermiş insanî beşer,
böyle yazsın diye sözlüklerimiz:
Namus: En büyük sırları keşfeden yazı.
Tora Namos!
Boyun atkısında İsanın inci gerdanlık!
Kur’an’dan oku! Bak
Vikipedya, insan ne yapsa namusa yazılırmış.
Gayrı sözlükleri asitle yumalı.
1.
En büyük sırlara hükmeden varlık, sesleniyoruz…
(Bir alıntı.)
“-Baba bir adam tuttum.
-Nerde?
-Evde.
-Hırsız mı?
-Polis!
-Ver telefona!
-Almıyor.
- Çek getir!
-Gelmiyor.
-Kaç git!
-Salmıyor.
…
(-Aman evladım o şeyi şey edin, demedim mi ben size! Devlet artık elektronik! … Her neyse…)”
(Gazeteden okundu.)
2.
“Siz de çocuğunuza sahip çıksaydınız,”
der analara Elektronik Bey.
Aliler, Ahmetler, Ethemler duy,
Televizyonda.
Demişti.
Duyduk, demeliydik,
demeliydik evvelinden, her meydanından:
Hoptronik bey, Ya siz mobeseden çıkın,
Ya da biz halk olmaktan çıkalım.
Anlaşıldı mı, hey! demeliydik.
Deseydik ki: Ya!/ Ya da!
Deyip eğleyemedik İsmail gitti.
Fadime’nin ağıdına Ahmed’in ardından,
samyelleri gibi yürek dağlayan o çığlık olalım ki,
demedik... İsmail gitti.
Ey Doğadan bile Gerekirci
Müslüman Ortodoks Gregor halklar.
Ağaç sayaçları, üçler beşler kardeşler siz deyin! Demedik!
Bizi bölen adlarımız değildir,
demedik.
Dememiş miydi giden gençler?
e-devlet.gov’a gir, “diyanet.com”a sor,
bu konuda sana ne derler, dene bir
dememiş miydi o kurbanlık:
Tornik baba,
cellada sizde bakan mı derler?
Biz tanrılara bu yüzden bazen yalan söyleyenleriz.
Kurtlar çevirmiş çocuk sürüleriyiz çünkü
Çığra kalınca gemi tarzı mağaraya sığındık o gece.
Suçumuz sabit olsa da, o geceyi asla suçlayamazdık.
O boynak yalancı değiliz ki
her yalanı hoptronik.
elin gazozuna bira mı deseydik
can pazarına camili parti mi deseydik.
Demez miyiz, bilmez miyiz:
genç ölene özge kardaşız!
Açın söylesin mezarlar,
toprağımızda can taşıyorlar.
Niçin kayıplar, şimdi nerde yaşıyorlar?
Yunus yazar der ki: en özge candır insan darda kalmış
Darına durmaya geldik uluderede
Demirağı yardık e-dağlara yarın anca varırız
İnsanız ki yeryüzünde daha çok noksanımız.
3.
Doğuştan gereksizciymiş meğer insan türü ki,
O büyük veli, o apaçık adam, deliller delili, deyince
demediler mi yo yo yo,
bunlar büyüdür ve komplodur tanrıya delil melül değildir!
Medyalı yazısı, Zerdüşt dili, türe-düşmanıdır bunlar,
yola köprüye karşı çıkandır, alapaçadır,
çapul hocadır, esmer alındır, âşıktır,
şair yazar filandır,
o büyüye kananlar.
***
Ey, adlarında yemin yazılı halklar!
Ey yetmiş iki harfin her biri,
Kardeşler,
Bize bakanları kim karşıya çıkardı? Biz!
Can kayıplardan kaçıp değil miyiz
cari açıklar derdine düşen o biz?
Kayıkları betonlarda kavlatıp
Yağmanın avmına av değil miyiz?
Şunun bunun kervanını yürütüp
varımızı yoğa sav değil miyiz?
Otuz dokuz neyse de kırkına
katlanamayan dev değil miyiz?
O dudakları yerde gökte dev hamal?
Olamaz mıyız yan yana gelsek,
zaten bir yerdeyiz bir gökteyiz.
Kabul edelim ki karmaşadayız
Yalvarırız, o bizim şahsımız
Namus maddesini baştan yazalım ve çünkü
(Bij haykız şuya buya çabuk kanayız!)
Halklar,
Hatırlayın!
Ey büyük sırları keşfeden mahlûk
Demez miydik:
Ey kâinatı rahmine sığdıran rahman
Derin sırlara hükmeden namus!
Sensin elden, belden, dilden veri toplayan ocak,
sensin aziz abdal! güvercin donlu göçmen, beyaz atlı battal, o mahzun cemali,
sensin gönlümüzde yanan ateş, sensin o gece su veren bize.
19 Aralık’ta Bayrampaşa’da, bize su veren ece…
O cem-i cümlelerimiz, umutlarımız, damak tadımız, hak evlerimiz; Yâresanlar!
Sizsiniz…
Doğamdaki öz mekânım,
taptığım kadınım…
Deli Horasanım!
Madımak türküsü diyemeyenim,
(Bi şunu dinleyin kız!)
(- Dülsinya, yalvarıyor çocuklar!
Sen de biraz dinle n’olur!)
-Ben kaçarken sen dönerken karşılaştıydık ya
gitme gel bende kal demiştin o ıssızı sıcak gece
bak dolanmış ay buradan geçmiş yahu, Anadolu garından,
demiştin, mekân sevinciyle dünyaya bakıp.
Şu giden Kevser’in suyu, şu çeşme kamusalımız
seni buraya beni şuraya konduran ışık şu, şu
bizi bu deryada sallayan beşik
tufan vak’ası ya da onun bin türlü şuuyu,
neyse işte analar yurdu, geldik.
kimi dört nala kimi yaya doğurdu
siz erden biz geçeden gelirdik,
böylece bin yaylaya otağlar gerdik.
Horasan’dan bakınca o zaman
Her yer çilekli yayla!
O çoğaltırmış meğer döne döne semanın mavi yıldızlarını.
O memesi güzele, o derdi devaya biz böyle kanmışız.
Hazinemiz bu maya.
En-el hak!
Bakan şimdi bu mu
bu, bu, bu mu!!??
4.
Öncü gurup cılga yoldan ayrıldı,
sevenler birbirine sarıldı
âşıklar öpüştü karda karıldı
uzun kıştı saplanıp kalmıştık mağarasında uluderenin.
Hepimiz uyumuşuz, heron neron duymadık.
5.
Uyandık ki daha ne görelim.
-Ey ağla ağla uyku getiren acı, gideni rüyada dört döndüren acı!
Hıçkır hıçkır gördüğümüz o güzelin can bedeliymişsin.
O geceden sonra biz böyleyiz be hacı
yüzyıllar geçmiş de üç beş nefes daldık sanmışız.
Turgut Dayı anlatırdı böyle bunları.
6.
İşte burada batmış petrole gemimiz. Nuh.
Allı turna dolanıp duruyormuş yuvada
Doğan’ın Kalın Kardeşliği, biliyoruz aptallık
Bu da zaten gurbetteki son parti:
Halkların Talibanları.
En son operada söylediydi ya Köroğlu,
Seçilmiş yakınlıklar musahip ruhlar adına
Sen ben düşebilirdik onca yaşadığımızdan razı,
gel gör ki cellâdın koynunda yatıya kaldık.
7.
Allah cana kızsa bundan ağır veremezdi. Acırdı!
Doğuştan beterministtir biliriz - ama yeter derdi- rahmandı kendisi.
O da çok eter çekmişti tomadan semaya yine de rahvandı
taziyeye ak günler sarı güller göndermiş diyorlarsa şimdi de
daha kimden kime ne kalır, deyip oradan kaçardı rab.
Kaçardı döşüne yaslanıp söylenen riyadan Allah.
8.
Unuttururdu varlığını bir süre em an am on mah
cılga yola kadar gelir gelir
sapar giderdi o mavi her gece.
Duygusaldı bizim eskiler,
evrime aldırmazlar, de ki ağaçız,
ne ki insanız, derlerdi.
Çırpınıp ağlaşırlardı, kurban ceminde
Allahlığın da bir namusu var baba!
döşüne yaslanıp söylenmez anda bin yalan,
der içlenirlerdi.
Okuduk:
İçlenirlerdi.
Son uç
Asfalt ova aptalının dili karışık olur.
Hiç değilse mânili yüzünden okuban,
diyelim rumî bacılar diyelim kıyamete kıymet eriştiren can,
yani sonuç bu kadar…
…
***
Fidan
Zilan
Dülsinya!
Ey sevgilim, ey kadınım, mühürsüz ece!
Hatıra diye yazıp saldık bu destanı sana yenice…
Ne yapmazsın bilmez miyiz sevince.
(*)Namus -Arapça- içerdeki düzen.
Dışarıdaki düzense, af sizden, tefeci namusu.
Sarraf namus, parranomos.)
Asfaltova Aptalları
Evrensel'i Takip Et