19 Kasım 2013 09:58

Kültür rantı varlığı olarak siteler ve AVM’ler

atırlayacaksınız, 2010 Avrupa Kültür Başkenti İstanbul’un, Dünya Kültür Mirası Listesi’nden çıkartılarak Kültür Mirası Tehdit Altındaki Kentler Listesi’ne eklenmesi bir ara gündemdeydi. N’olduğunu bugün hatırlayan var mı? Belki yalnızca “Mimarlar Odası”, “Şehir Planlamacıları” gibi münafık ve müfsit kurumlar.Ufukta Mevlama şükür, kültür rantı varlığı olarak yapılarımız “Süleymaniye manzaralı”, “Saadabat hatıralı”, “Çırpıcı müstearlı” olarak yükseliyor.

Kültür rantı varlığı olarak siteler ve AVM’ler
Paylaş

Sennur SEZER

Hatırlayacaksınız, 2010 Avrupa Kültür Başkenti İstanbul’un, Dünya Kültür Mirası Listesi’nden çıkartılarak Kültür Mirası Tehdit Altındaki Kentler Listesi’ne eklenmesi bir ara gündemdeydi. N’olduğunu bugün hatırlayan var mı? Belki yalnızca “Mimarlar Odası”, “Şehir Planlamacıları” gibi münafık ve müfsit kurumlar.
Ufukta Mevlama şükür, kültür rantı varlığı olarak yapılarımız “Süleymaniye manzaralı”, “Saadabat hatıralı”, “Çırpıcı müstearlı” olarak yükseliyor.
Artık günümüzde, korumacılığın tarihsel, kuramsal ve pratik boyutlarının yeniden tartışılması gerekmektedir. “Onarım ve korumacılığın” önemli yol göstericilerinden, Venedik Tüzüğü’ne yeniden bakmak kültür varlıkları ve kültürel miras kavramlarının dönüşümüne ışık tutacaktır. Biz 1964 tarihli bu bildirgeyi biliyor muyduk bilmem ama hatırladığım, İstanbul’daki onca yazarın, şairin, ressamın, müzik adamının, sinemacının ayaklanıp gösteriler düzenlediği bir “Feshane” olayı vardı. Bilmiyorum o günlerden elimizde bir tek belgesel, fotoğraf var mıdır? Feshane’nin bir sanayi müzesi olarak korunmasını, bu müzede sanat etkinlikleri de yapılmasını istemiştik. Şimdi hamsi tava, içli köfte, pastırma, ızgara köfte kokulu bölgesel yerli malları haftaları yapılıyor. Ne var o da bir endüstri, hem de millet hem doyuyor hem bölgesini özlemekten kurtuluyor. Bahçede de lunaparklar, salıncaklar, dönme dolaplar...
Feshane’nin ne olduğunu bir hatırlayalım:
Feshane İstanbul Eyüp ilçesinin Defterdar semtinde 1835 yılında yapılmış bir dokuma fabrikasıdır. 19. yüzyıl ortalarına doğru kıyafet değişikliğine gitmiş Osmanlı ordusunun, yeni kıyafetleri için çuha ve fes üretmiştir. Binanın kolonları Belçika’da döküm olarak imal edilmiştir, türünün ilk prefabrik çelik yapı tekstil fabrikasıdır.1893 yılında Chicago’da açılmış olan uluslararası sergide Feshane fabrikası sergilediği yünlü kumaşlar ve feslerle ödül almıştır. 1953 yılında fabrikada 389 kadın işçi çalışıyordu.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi 1986 yılında “Haliç ve çevresini düzenleme projesi” kapsamında Feshane’yi boşalttı. Konfeksiyon bölümü Bakırköy sanayi işletmesine taşınan fabrika (büyük dokuma salonu dışında) yıkıldı. Feshane binası da 1992 yılında Büyükşehir Belediyesi ve özel bir kuruluşun girişimiyle çağdaş el sanatları müzesine dönüştürüldü.
Sonraki yıllarda Haliç yanındaki ana giriş kapısı (“cümle kapısı”) önünün sular altında kalışı ve binayı su basmasıyla Feshane kullanılamaz hale geldi. Binanın restorasyonu da tamamlanamadı. Fabrikanın boşaltılmasıyla başlayan 12 yıllık süreçte çürümeye yüz tutan Feshane, 1998 yılında İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin yeni bir proje kapsamında restorasyon çalışmalarını başlatmasıyla kurtarılarak Feshane Uluslararası Fuar Kongre ve Kültür Merkezi’ne dönüştürüldü.

TERSANEİ AMİRE REZİDANS

Şimdi önümüzde, 2006’da İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne devredilmiş “Haliç Tersanelerinin” (Haliç Tersanesi, Camialtı Tersanesi ve Taşkızak Tersanesi) “çürüme ve kurtarılma” dönemi var. Artık “Haliç Yat Limanı ve Kompleksi Projesi” mi olur, Tersanei Amire Rezidans Mahallesi konutları mı olur, kamu yararına bir projeye aktarılır. Çünkü Milli Savunma Bakanlığı ile anlaşma o biçimdeydi. (Dikimevi, Subay Yatakhanesi, Orduevi ve Fırın tarihi değil, yerleri önemli. Restorasyonu süren, Divanhane denilen eski Kuzey Deniz Saha binası ne olacak bilemem.) Taşkızak bir yaşayan tersane endüstrisi müzesiydi, Feshane gibi kolay kolay da çürümez. Yalnız Ege’den Sart Harabeleri’nden gelen mermerle yapılan kızak (Valde Kızağı) önemlidir.
Bir de Taşkızak’ın (Haliçle bağlantılı kızağın ) kimi yan taşları altında mumyalı mezarlar vardır. Aklınızda olsun.
Haliç tersanelerini de şöyle hatırlayalım:
Temelleri İstanbul’un fethinden hemen sonra, Fatih Sultan Mehmet tarafından atıldı. Bunlara ‘Tersane-i Amire’ deniyor. Sonradan üçe bölündü. Biri Savunma Bakanlığına bağlandı. 1993’te zarar ettikleri gerekçesiyle özelleştirme kapsamına alındılar. Sonra kapatılma kararı verildi. Düzce Depremi’nin ardından kullanılmaları gündeme geldi; Galata Köprüsü yüzünden karar yine değişti. Yoğun dönemlerinde üç bine yakın kalifiye eleman çalıştıran tersaneler, 20 yıl Şehir Hatları vapurlarına bakım dışında bir üretim yapmadılar.
Üç tersanenin de özellikleri var. Haliç Tersanesinin ilk havuzunun taşları İstinye’deki taş ocaklarından, taşların örülmesinde kullanılan harç Vezüv yanardağından getirildi. İstanbul Teknik Üniversitesi’nin temelini oluşturan Mühendishane-i Bahri Hümayun, Camialtı Tersanesinde kuruldu.  
Yalnız bu üç tersanenin yönetim binaları, gemi inşa tezgâhları, havuzları, malzeme depoları, zindanı, cami, çeşme ve mezarlıklarıyla yalnız Haliç kıyılarını değil bütün bir semti denizci şehrine dönüştürdüğü hatırlanmalı. Bir de aralarla üç yılı aşkın bir süreyi kapsayan ilk grevlerden birinin de bu tersanelerde gerçekleştiği bilinmeli.
Acaba tersaneler bu yüzden mi
 

ÖNCEKİ HABER

Dinamik ikili iş başında

SONRAKİ HABER

Orhan Veli İstanbul’u bugün dinlerse…

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...