14 Eylül 2013 16:03

Yeni haziranlar yazmak üzere

Gezi direnişi boyunca hepimizin anlatmaya çalıştığı, meselenin üç-beş ağaç olmadığıydı. Peki, mesele neydi? Sürecin dayattığı hızda yaşananların anlamı neydi o muhteşem 20 günde? Biz neyin peşindeydik? Kimdik, hangi sınıftandık? Bizden, bu halktan bir şey olmayacağına kanaat getirilmişken nasıl ve niçin aşk misali “b

Yeni haziranlar yazmak üzere
Paylaş

Hicran Danışman

Gezi direnişi boyunca hepimizin anlatmaya çalıştığı, meselenin üç-beş ağaç olmadığıydı. Peki, mesele neydi? Sürecin dayattığı hızda yaşananların anlamı neydi o muhteşem 20 günde? Biz neyin peşindeydik? Kimdik, hangi sınıftandık? Bizden, bu halktan bir şey olmayacağına kanaat getirilmişken nasıl ve niçin aşk misali “birden bire” ayaklandık? Nasıl kuruluverdi o barikatlar, kim akıl etti o solüsyonları? Anneleri çocuklarının yanına, sokaklara götüren neydi? “Sıradan insan”dan “direnişçi”ye dönüşüvermemizin temelleri nerelerde? Her koyun kendi bacağından asılırken nasıl oldu da birbirimizin elinden tutup yerden kaldırmaya başladık, hem de birbirimizi hiç tanımıyorken? Hangi ara karar verdik yıllardır gözümüze baka baka “yalan” söyleyen TV kanallarını basmaya? Nasıl güzelleşti bütün kentler direnince? 

Sen! Neden atladın TOMA’nın önüne? Sen! Neden twitter’dan sığınabilecekleri yerleri işaret ediyordun direnişçilere? Sen! Neden gaz bombasını yakalayıp geri atıyordun? Sen! Neden sesin kısılana kadar slogan atıyordun “hükümet istifa” diye? Hükümet istifa edince çözülecek miydi tüm sorunlar? Evet, bizdeki ağaç sevdası astıkları fidanlardan geliyordu! “Direnişimize ışık tutuyordu tarihimizdeki kahramanlar.” Altı fidanımızsa boy verip yeşerecek tüm mevsimlerde biliyoruz. Ekmek bir yana da ne de susamışız birbirimize güvenmeye, dayanışmaya, ellerimizin birleşmesine. Rengarenk direnişimizin gelecek zamanlara bırakacakları neler? Ve… 20 gün boyunca yaşadıklarımızdan öğrenme vakti. Hem “kendimizden bile gizlediğimiz” etkenleri anlamlandırma hem de gelecek zamanlara ışık tutma vakti…

BİR SONRAKİ DİRENİŞE

İşte, Sıcak Haziran-sonraki direnişe mektup- adlı Evrensel Kültür kitaplığından çıkan Nuray Sancar’ın hazırladığı kitap, bu sorulara cevaplar arıyor; direniş boyunca “kendimizden bile gizlediklerimizi” açık ediyor. Nuray Sancar, “Haziran Direnişi” diyor bu direnişe. Gerçekten de Park’ta çadırlar sökülürken Gezi Parkı’nı çoktan aşıp memleketin tüm kentlerinde olanca sıcaklığıyla dolaşmaya başlamamış mıydı direniş?  
Bu kitaba “sonraki direnişe mektup” olma niteliğini kazandıran, Haziran günlerinin en öne çıkan sloganının “bu daha başlangıç mücadeleye devam” olması ve şu sorulara yanıtlar arıyor olması: Adımlarımızı Hazirandan, gelecek zamanlara atarken hangi zemin üzerinde yürüyeceğiz? Yere daha da sağlam basmamızı sağlayacak unsurlar neler?
“Haziran Direnişinde yitirdiğimiz beş cana, beş güzel direnişçiye” adanan ve tüm çapulcuların kendinden bir şeyler bulabileceği bu mektubu okurken görüyoruz ki; kitabın bir ayağı hâlâ Hazirandayken bir ayağı gelecek zamanlara uzanıyor. Sonraki direnişlerimizde önümüzü ardımızı daha bir göreceğimizi fark ediyoruz…

EVERYDAY I AM ÇAPULING!

Tasarımını Devrim Koçlan’ın yaptığı, yirmi beş ayrı yazıyla ve beş röportajla bu derleme kitap, yedi bölümden oluşuyor: “Mesele üç beş ağaç değil, anlamadın mı?​” başlıklı ilk bölümde Erdem Yörükoğlu, direnişin sosyal ve siyasal koşullarını yokluyor. Aydın Çubukçu’yla Haziran Direnişine diyalektik açıdan bakıp Direnişi, emek-sermaye çelişkisi temelinde ele alan Gaye Yılmaz’a kulak veriyoruz.  Sadık Aytekin, Direnişin sosyal dayanaklarını ve sınıfsal bileşimini irdelerken Taner Timur, Haziran Direnişiyle başlayan toplumsal hareketin anlamı nedir, kitleleri sokağa döken öfke gerçekten sınıf çıkarlarından bağımsız mı, sorularına cevaplar bulmaya çalışıyor. “Bu Daha Başlangıç” başlıklı 2. bölümde Nuray Sancar’ın, Taksim Dayanışmasıyla yaptığı röportajla tüm süreci adım adım, anbean takip ediyoruz. Çağdaş Günerbüyük, “biz buraya oturmaya gelmedik” diyenlerle tam da Park’ın içinden sesleniyor bize.  Dağhan Irmak, “sosyal medya direnişin neresinde” diye soruyor?  Ve işte destan yazan Çarşı Grubu’yla söyleşi: Çarşı candır, bu söyleşi okunmalıdır. Ebru Mocoş, Direnişin sembollerini irdelemiş. Everyday I am çapuling, diyor Serpil İlgün’ün Oyuncu Şebnem Sönmez’le yaptığı söyleşide, Direnişin sanatçı halini okuyoruz. Tencere-tava havasını çalmadan da duramıyoruz; Tuba Güngör de Kardeş Türküler’le söyleşisinde bu havayı konuşuyor. Direnişin tıbbını Zeki Gül anlatmış.  Ah… Bu yazı ne de duygulandırıyor insanı. “Direnişin tıbbını, halkın direnişiyle buluşturan” sağlıkçılar! Selam olsun sizlere…

IŞILDAYAN GÖZLERLE YAZMAK

“Yüzde 50’yi Evde Zor Tutuyorum” adlı 5. bölümde Murat Birdal, komplo teorileri üzerinden gezi eylemlerinin ekonomi-politiğini ortaya koyuyor. Nuray Sancar, Başbakan’ın yüzde 50’yi esasta “elde” tutmak için o komik cümleyi sarf ettiğini açık ediyor ve geçmişinden bugününe AKP’nin yönetme ilkesini irdeliyor. “Karşılaşmalar”da Nazan Üstündağ, Direnişteki “farklı” kimliklere ışık tutarken Banu Kavaklı, kadınları direnmeye götüren sosyal-politik ortama bakıyor. Mehmet Tarhan, LBGT’lerin kendisi olmayı öğrendiğine vurgu yaparken Sedat Doğan’la çeviriyoruz sayfamızı Antikapitalist Müslümalara. Direnişe acı vatan Almanya’dan bir bakış da Pascal Beucker ve Anja Krüger’den geliyor. Olcay Geridönmez’in çevirisini yaptığı bu cümlelerin “ışıldayan gözlerle” yazıldığını belirtmek gerek.
Yazılar burada bitiyor lakin “direnişin hukukunu” göremiyoruz? Nerede “hukukun direnişi” diye sormadan edemiyoruz. Ve başlıyoruz direnişin görüntülerine bakmaya. Özcan Yaman’ın seçkisinden oluşan “Fotoğraflarla Direniş”te neler yok ki: Direnç, öfke, kararlılık, ayaklanmaya alışmışlık, dayanışma, isyan, cesaret, uyku, acı, haykırış, dostluk, sevgi, aşk, alkış, slogan, döviz, çocuk, kitap, mizah, coşku, kepçe, örgütlülük, özgürlük, yazılamalarrrrr… Ateş ve duman ve ille de insan… Kitabı kapatınca bir yanımızda hüzün, gözleri yaşartan bir duygusallık; bir yanımızda umut, inadına umut kalıyor. Elimize ilk aldığımızda kitabı, arka kapağa bakmıştık ya, bambaşka duygu ve düşünce alemlerindeyiz şimdi ve bu ruh haliyle yeniden okuyoruz sarı sayfayı. Diyor ki Turgut Uyar : “Ve bizim bir haziranımız / Bir yıl kadar yetecektir dünyaya / Çünkü yoğun ve ateşle yaşanmış / Çünkü ellerimiz, başımız ve kanımız / Hayasız pençelerini korkuyla gizleyen / Bir olgu olmayacaktır sana / Ölülerimiz toplanacaktır / Doldurulan bir kıyı gibi”
Beş güzel direnişçinin ve onların yanına uğurladığımız Ahmet Atakan’ın anısı Haziran Direnişinde ve gelecek zamanların tüm direnişlerinde yaşayacak…

evrensel.net
ÖNCEKİ HABER

ODTÜ neden durulmuyor?

SONRAKİ HABER

Her yer Taksim her yer ‘terörist’!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...