25 Ağustos 2013 10:48

Kadınlar yok sayılarak anayasa yapılamaz

Gülşah İmrek / Duygu Ayber

Yeni anayasa hazırlık sürecine girildiğinden Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nda gördüğümüz tartışma taslağa çeşitli maddelerin eklenmesi, çıkarılması. Böyle mi gerçekten?

Özellikle üzerinde durduğumuz ve eklenip çıkarılması konusunda tartışmalar yaşadığımız maddeler, aslında toplumun yeni bir anayasadan neler beklediğiyle doğrudan ilişkili. Bu toplumsal beklentilere baktığımızda, Türkiye’nin demokratikleşmesi, Kürt sorununun demokratik çözümü ve nihayet tabana yayılmış bir toplumsal barışın sağlanması gibi çok temel talepler görüyoruz. Biz BDP olarak bu beklentilerin karşılanabilmesi için, Anayasa’da “vatandaşlık tanımı”, “din ve vicdan özgürlüğü”, “merkezi yönetim- yerel yönetim ilişkileri” ve “ana dil” konusunda ciddi düzenlemeler yapılması gerektiğini ifade ettik. Yeni anayasanın demokratik bir anayasa işlevi görecek bir metin olması ve bu yolla kamuoyunu rahatlatabilmesi için bu başlıklar üzerinde özellikle tartışılması gerektiğini savunduk. Bunlarla beraber, eşitlik maddesi tartışmalarında ciddi uzlaşmazlıklar yaşadık. Örneğin, Eşitlik maddesinin ayrımcılık yasağı ile ilgili olan 3. fıkrasında yer alan “etnik köken” kavramına MHP, itirazına devam ediyor. Bizim ısrarımızla bu ifade, CHP ve AKP tarafından kabul edildi ve üç partinin uzlaşısı ile metne eklendi. Yine eşitlik maddesindeki bir başka tartışma konusu da “cinsel yönelim” ve “cinsiyet kimliği” ifadeleri oldu. Biz en başından beri, madde metninde bu ifadelerin yer alabilmesi için çalışmalar yaptıysak da, MHP ve AKP buna kesinlikle karşı çıkmıştı. Fakat nihayet geçtiğimiz hafta AKP ikna edildi ve bu ifadelerin madde gerekçesinde yer alması konusunda uzlaşı sağlandı. Ayrıca bir başka konu, kadın haklarının müstakil madde olarak Anayasa’da yer alması. “Kadın hakları” başlığının ayrı bir madde olmasını öneren ve konuya dair bu kadar ayrıntılı bir öneri sunan tek parti BDP oldu. Bu konudaki ısrarlı tutumumuz sayesinde “Eşitlik” maddesine eklendi.

“Eşitlik” maddesinde bu kadar “uzlaşılmaz” bir uzlaşma komisyonuyla karşı karşıya kalmamızın sebebi ne?

Komisyonda yer alan tek kadın milletvekiliyim. Bir de anayasa önerisinde kadın haklarına en geniş anlamda yer veren parti de biz olduk. Hem kadın haklarının anayasada müstakil bir madde olarak yer almasına yönelik bir düzenleme önerdik, hem de çalışma hakkından seçme- seçilme hakkına kadar pek çok maddede kadınlarla ilgili ayrı düzenlemelere yer verdik. Örnek vermek gerekirse, işyerinde çocuk bakımıyla ilgili düzenlemeyi öneren biz olduk ve müzakereler sonucu “Devlet işverenlerin çocuk bakım hizmetleri sağlamalarını teşvik eder” şeklinde bir maddede uzlaşıldı. Yıllardır yürüttüğümüz kadın mücadelesi gereği, hem Parlamento düzeyinde hem de yerellerde kadın çalışmaları konusundaki birikimimizin de sonucu, kadın haklarının anayasada en geniş haliyle yer bulması gerektiği konusunda ısrarcı olduk ve çalışmamızı bu yönde ilerlettik. Fakat kadın meselesine bakışımızda özellikle MHP ve AKP ile aramızda var olan ciddi farklar, Uzlaşma Komisyonuna da yansıdı. Örneğin, “özel koruma hükümleri” adı altında düzenlenen fıkrada, MHP kadınların da “Korunmaya muhtaç gruplar” arasına dahil edilmesini istedi, fakat bunun karşısında durduk ve kadın örgütlerinin de buna karşı ciddi tepki göstereceğini dile getirdik. Benzer bir konuda başka bir uzlaşmazlık da AKP ile yaşanmıştı. Kadın istihdamı için kota getirilmesini savunarak, CHP’nin de desteklediği “Devlet, cinsiyet temelli eşitsizlikleri kaldırmakla yükümlüdür” hükmünü önermiştik. Oysa AKP kotaya gerek olmadığını savunmuştu. Şimdi gelinen son aşamada, kadın hakları konusundaki ısrarımız sonucu önerdiğimiz müstakil maddenin fıkraları Eşitlik maddesine eklenmiş oldu ve “Kota uygulaması için özel önlemler alma” ifadesi de böylece anayasa metnine girmiş bulundu. Bu haliyle de eksikler var olmaya devam ediyor, fakat uzun müzakereler ve ısrarlı tutumumuz sonunda yine de bir kazanım elde ettiğimizi söylemek mümkün.


TOPLUMSAL KARŞILIĞI OLMADAN

Çok tartışılan ifadelerin biri de “kadın kotası”. Siz bu ibarenin muhakkak yer alması gerektiğini söylüyorsunuz. Bu ibarenin anayasada yer alması neyi değiştirecek?

Bahsedilen kadın kotası, aslında toplumsal cinsiyet rollerinden kaynaklı pek çok yasal düzenleme ve sosyal dinamikten ötürü kadınların çalışma yaşamına katılmasının önündeki engellerin kaldırılmasını amaçlamaktadır. Bu anlamda, “ev içi emek”, “çocuk ve hasta bakımı” “ebeveynlik izni” gibi pek çok konuda düzenlemeler yapılması için, bu konuyu Meclis gündemine de sıklıkla taşımaktayız. Elbette anayasal düzenlemeler ne kadar ileri olursa olsun, kadınların eşit ve özgür bir toplumsallıkta var olabilmesinin koşulu, yine kadın mücadelesi sonunda gerçekleşecek toplumsal dönüşümler olacaktır. Fakat bir hukuk devletinin temel metni olması gereken anayasada da devletin, kadın haklarını güvenceye almaktan sorumlu olduğunun açıkça belirtiliyor olması önemlidir. Var olan koşullara baktığımızda, siyasetçilerin ve çeşitli kurum temsilcilerinin beyanları, kadın mücadelesinin içinde yer alan kadınları ve demokratik, özgür bir yaşamı savunan tüm kesimleri dehşete düşürecek denli vahimdir. Bu anlamda kadın kotasının toplumsal bir karşılık bulması, elbette ki kadın mücadelesinin, cinsiyet özgürlükçü bir paradigmayı hayata geçirme çabalarıyla mümkün olacaktır.


TOPLUMSAL BARIŞ İÇİN LGBT HAKLARI TANINMALI

LGBT haklarına ilişkin “cinsel yönelim hakkı” ve “cinsiyet kimliği” hakkında düzenlemeler çokça tartışıldı. LGBT bireyler “Artık eşitlik sağlanacak” şeklinde sunulan değişikliğin gerçeği yansıtmadığını söylüyor. Siz ne düşünüyorsunuz?

Komisyon kurulduğundan beri, üzerinde en çok tartışılan konulardan biri LGBT haklarının anayasal güvence altına alınmasıydı. Komisyondaki BDP’li üyeler olarak, LGBT bireylerin yaşadığı sıkıntıları ve uğradıkları her türlü ayrımcılığı gündeme getirdik ve “Eşitlik” maddesinde LGBT haklarının açık bir şekilde güvenceye alınması gerektiğini söyledik. Bu konuda LGBT örgütlerinin taleplerini de dinlemiş ve onların rapor ve çalışmalarını Meclis gündemine ve Anayasa Uzlaşma Komisyonunun çalışmalarına yansıtmak için uğraşacağımızı belirtmiştik. Bu doğrultuda, “cinsel yönelim” ve “cinsiyet kimliği” kavramlarının anayasa metninde yer alması gerektiğini en başından itibaren ifade ediyorduk, fakat MHP ve AKP buna katiyetle karşı çıkıyordu. Oysa ayrımcılık konusunda bu kadar ağır bir sicile sahip olan bizimki gibi bir toplumda, LGBT bireylerin haklarının anayasal çatı altında korunmaya alınması şart. Bu sebeple LGBT haklarının mutlak surette anayasa metnine dahil edilmesi gerekiyor. Bu bağlamda, özellikle son dönemde yaşanan homofobik ve transfobik cinayetlerdeki artış, komisyonda bir uzlaşı ortamı sağlanmasına yol açmış olabilir. Son toplantılarda, AKP’nin de ikna edilmesiyle “Cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ile ilgili ayrımcılık yasağı gerekçede ifade edilecektir” ibaresi eklendi. Elbette, bize göre bu eksik bir düzenlemedir. Eşitlik ve ayrımcılık yasağında bütün kimlikler yer almalı ve “cinsiyet kimliği” ile “cinsel yönelim” ifadeleri eşitlik maddesinin kendisinde geçiyor olmalıydı. Keza LGBT örgütlerinin de talebi bu yöndeydi ve Komisyon metnine giren düzenlemeyi yetersiz bulduklarını belirten açıklamalar yaptılar. Tüm eksiklikleriyle beraber, bu düzenleme belli kazanımlara da işaret ediyor. LGBT hakları, Parlamento bünyesindeki bir yapıda ilk defa bu kadar yoğun ve uzun bir şekilde tartışılmıştır. Parlamentonun bazı üyelerinin LGBT’lere karşı kullandığı ayrımcı dil de düşünüldüğünde, gelinen aşamayı önemsemek gerekiyor.


‘LGBT HAKLARI LÜKS DEĞİL, YAŞAMSAL BİR GEREKLİLİK’

Anayasa komisyonunun çalışmalarında LGBT bireylere ilişkin “cinsel yönelim” ifadesinin geçecek olması  eş cinsel bireylerin yaşadığı zorlukların çözümü için yeterli midir?

Av. Yasemin Öz (Kaos GL Derneği Yönetim Kurulu Başkanı) : Eşitlik maddesinin gerekçesinde, maddedeki düzenlemenin cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ayrımcılığını da kapsadığının belirtilmesi, mevcut duruma göre bir ilerleme olarak düşünebilir. Ancak AKP bu düzenlemeyi yapmamak konusunda çok direniyor. CHP ve BDP de bu düzenlemenin mutlaka olması konusunda ısrarından vazgeçmediği için geçtiğimiz aylarda anayasa komisyonu çalışmaları tıkanmıştı. Şimdi tıkanan yerden devam edelim dediler. AKP diğer konularda CHP ve BDP’yi ikna etmek için, bu düzenlemeyi yapmamak konusundaki direncini “Maddeye yazmam gerekçeye yazayım” şekline dönüştürdü. LGBT’ler ayrımcılığa ve şiddete uğramadıkları, eşit muamele gördükleri bir dünya istiyorlar. Öldürülmemek, iş bulmak, şiddet görmemek, ev kiralayabilmek, yalnız veya partnerleriyle birlikte kendileri gibi yaşamak istiyorlar. Bunlar  insana, kadına ve erkeğe, toplumsal rollere yüklenen anlamları dağıtacak istekler. Ezme ve ezilme üzerine kurulu dünyayı sarsacak istekler. LGBT’lerin haklarının var olduğuna ancak anayasada onlara yönelik ayrımcılık açık bir şekilde yasaklanır ve bu düzenleme pratiğe yansırsa inanılabilir. Nefret cinayetlerini önlemek için nefret suçlarıyla ilgili yasa yapılmasını, bu yasada da LGBT’lere cinsel kimlikleri dolayısıyla işlenen suçların cezalandırılmasını istiyorlar. Yalnızca yasa yapmak yetmiyor tabii. Kamusal alanda LGBT’lerle ilgili her türlü aşağılama, şiddet ve ayrımcı uygulamanın da sona erdirilmesi, bunun için çeşitli görevlerdeki devlet memurlarına eğitim verilmesi (Hakim, savcı, kolluk, sağlık ve eğitim çalışanları gibi), kamuoyunda farkındalık yaratacak kampanyalar düzenlenmesi gibi toplumsal dönüşümü sağlayıcı araçlara da ihtiyaç var. Bu zihniyet sorununu aşmak için öncelikle LGBT’lerin anayasal düzeyde güvenceye alınması gerekiyor ve bu düzenleme LGBT’ler için hayati önem taşıyor. Çünkü onlar cinsel kimlikleri yüzünden öldürülüyor, işlerinden, ailelerinden kovuluyor. İstenilen düzenleme lüks değil, yaşamsal bir gereklilik.

ANAYASA BİR BÜTÜN OLARAK KADINLARI GÖZETMELİ

Av. Hülya Gülbahar (Anayasa Kadın Platformu): Biz platform olarak 200 kadın örgütüyle birlikte, bireyin temel haklarını öne çıkartan, Türkiye’de yaşayan tüm halkların eşit yurttaşlar olarak yaşamasını sağlayacak hakları gözeten, özgürlükçü bir anayasa için çalıştık. Öncelikle Platformumuzun da üzerinde çalıştığı 10. madde ile ilgili; bireyin yaş, medeni hal, sağlık sorunları gibi nedenlerle yapılan ayrımcılıkların tartışılan maddeler arasında olmaması vahim bir hatadır. Yine kadının cinsiyetçi algının kurbanı olması sorununa karşı kadınların haklarının anayasal olarak güvence altına alınması gerekiyor. Reklamlarda, dizilerde çeşitli televiyon programlarında kadına dönük ayrımcı ve cinsiyetçi anlayış o kadar yerleşmiş ki tüm bunlara ilişkin bir düzenleme yapılması da şart. O nedenle bunu bir tartışma konusu yapmak anlamsız. Esas tartışılması gerekenlerden biri de çocuk hakları ile ilgili düzenleme. Bu düzenleme çocuk haklarını tamamen ebeveyne devreden bir maddeden söz ediyor. Bu kesinlikle çocuğun haklarını hiçe sayan bir anlayışın ürünüdür. 18 yaşına kadar çocuk kabul edilen kişinin evlilikten tutun organ bağışına kadar tüm hakları ile ilgili kararı ailesinin veriyor olmasından bahsediliyor. Özellikle evlilik kararını ailenin veriyor olması çocuk gelinlerin had safhaya ulaştığı ülkemizde çok kötü sonuçlara yol açacaktır. Yine gebe kadınların sokağa çıkması ile ilgili bir ilahiyatçının yaptığı açıklama üzerine Diyanet İşleri Başkanlığı fetva verircesine bir açıklama yapmıştı. Gebe kadınların sokağa nasıl çıkması gerektiği ile ilgili. Hiçbir laik, hukuk devletinde böyle birşeyden söz edilemez. Neticede Müslüman, Hıristiyan, Musevi ya da ateist her inanca mensup insan yaşıyor bu ülkede. Anayasa tartışmalarında bunu da gözeten maddeler olmalı. (İstanbul/EVRENSEL)