10 Ağustos 2013 14:34

Dokunulmayanlara dokunamayan mahkeme

Semih Hiçyılmaz

Dava başlarken ülkemizde adına Ergenekon denilen kontrgerilla örgütünün Avrupa ülkelerinin tamamında tasfiye edildiğini ancak Türkiye’de buna el sürülemediğini, şimdi kendilerinin bu yapılamayanı yapmakta olduklarını iddia etmişlerdi. Başlangıçta da tutuklanan bazı eli kanlı isimler, yeraltından ortaya çıkan gizli silah depoları, açılan bir iki toplu mezarla kamuoyunun azımsanamayacak bir kısmının kafasında acaba soruları oluşturmuştu. Bu kez oluyor muydu? Faili meçhuller, halka karşı işlenen cinayetler ortaya çıkacak mıydı?

Aslında hakimlerin işi çok kolaydı. Davada ne ararsan vardı. Emir komuta zinciri içersinde askerler, JİTEM’i ben kurdum diyenler, emniyet özel harekatın başında yer almış olanlar, psikolojik harbin önemli isimleri, yeraltından çıkan silahlar, bankada zulada değil de her an kullanmak için elinin altında, içerki odada bulunan nakit ikibuçuk milyon euro. Ötesinde mahkeme salonunda değil ama başta Güneydoğu olmak üzere Türkiye’nin dört bir yanında tanıklık etmek için hazır, döneme şahit olmuş, işlenen suçların aydınlatılması için bilgi verebilecek binlerce, on binlerce insan.

Ama mahkeme heyeti son derece ustaca bir yargılama sürdürerek bütün bu belge ve bilgilerin karartılmasını sağladı, suç örgütünü cinayetleriyle birlikte ortaya çıkaracak delilleri yok etti.

YENİ KONSEPTİ KAVRAYAMAYANLAR

Kesin olan bir şey vardır ki o da bu davanın AKP’nin bir rövanş ve siyasi hesaplaşma davası olduğudur. Ancak bu AKP’nin yalnız başına yaptığı bir iş de değildir. Bu dava aynı zamanda yeni konsepti kavrayamayanların kafalarının dank ettirilen bir davadır da. Döneminde ABD ile kol kola iş yürütenlerin, ABD’nin emperyalist çıkarları için ülkemizde ve bölgede hizmet verenlerin yeni dönemi, yeni konsepti kavrayamamaları ve emperyalizmin çıkarları ile kendi çıkarlarını karıştırmaları sonucu mahkeme salonlarında sanık sandalyelerine oturtulmuşlardır. Tayyip Erdoğan ya da Fetullah Gülen ne denli güçlenmiş olursa olsun, ABD’nin onay vermediği bir yargılamayla bir zaman dediklerini ikiletmemiş hizmetkarlarının kolayca harcanmasının da pek olanaklı olmadığını akıllardan çıkarmamak gerek.

Sürdürülen tartışmalarda ürkek davranılan bir noktaya da biraz değinelim. ‘Hadi askerleri, emniyetçileri, silahlı külahlı tipleri anladık da yazarlar, çizerler, nur yüzlü insanlar bu davada ne arıyor?​’ deniyor. Elimizde örgüt şeması yok, yeterli delillere de sahip değiliz. Bu yüzden davadakilerin ne kadarının hangi derecede suça bulaşmış olduğunu bilemeyiz elbet. Hiç ilişkisi olmadan bu torbaya atılanlar var mı, onu da bilemiyoruz.

Ama derin devleti, kontrgerillayı yargılıyoruz diyorlarsa örgütün şemasını ve işleyişini hatırlatmakta yarar var. Amerika’da kurulan ve tüm NATO ülkelerinde oluşturulması zorunlu olan kontrgerilla FM 31-15 talimnamesi ile de kurallar konmuş. Buna göre kotrgerilla her ülkede farklı bir isim alıyor. Bu isim genellikle o ülkenin tarihsel geçmişi ile bağlantılı oluyor. Kontrgerilla yeraltı ve yerüstü unsurları diye iki kesimden oluşuyor. Yeraltı unsurları askerlerden, polislerden, paramiliter güçlerden oluşuyor. Gizli silah depoları, yeraltına gömülmüş cephanelikleri var. Yasalarla denetlenemiyor. Suikast, adam kaçırma, işkence, cinayet başlıca yöntemleri. Yerüstü unsurları ise bu pis işlere destek vermek ve zemin hazırlamakla, psikolojik savaşla meşgul. Bunun içersinde de zengin işadamları, siyasetçiler, rektörler, din adamları, gazeteciler vs. yer alıyor. Yani her kontrgerillacı boğma teliyle gözünü kırpmadan adam öldüren, gırtlak kesen katil olmuyor. Bazılarının da yüzünden nur damlıyor ama kaleminden kan damlıyor. Kamuoyunu devletin ve emperyalizmin çıkarları lehine hazırlamak, biçimlendirmek de tetik çekmek kadar önemli.

JİTEM’LE İLGİLİ TEK SORU YOK

Sonuçta her bir şahıs için yüzlerce yıla varan mahkumiyet kararları çıkmış olsa da bu dava asla bir kontgerilla yargılaması davası değildir. Bu dava ile derin devlet tasfiye edilmemiştir. En fazla bir dönem derin devlette iş tutmuş ancak sonrasında değişen konsepte uyum sağlayamayanların ve kişisel çıkarlarını (bu yalnızca para pul ile cep doldurma değil siyasi pozisyonunu konumlandırma da olabilir) emperyalizmin (esas olarak ABD) ve devletin çıkarlarına çeliştirenlerin hizaya getirilmesi amaçlanmıştır. Hizaya getirilmek istenenler mahkeme salonunda yargılanan birkaç yüz kişiyle sınırlı değildir elbette.

Yüzlerce yıla mahkumiyete hizaya getirme denilebilir mi diyenlere şimdiden başlayan af tartışmalarını hatırlatalım. Ne denli kavrayışı kıt da olsa bir dönem kendisine hizmet verenleri ömür boyu hapiste çürütmeyecek bir devlet olduğunu da unutmayalım. Zaten Muğlalı Paşanın bile kalbinin zindana on yıl dayanamadığını hatırlayacak bir devlet aklı vardır elbet.
Bu dava ile bir yargılama yapılmıştır elbet. Ama yargılanan asla kontrgerilla, derin devlet değildir. Gizli silah depolarından örnekler bu davada görülmüştür, evet. Yeraltından silahlar çıkarılmıştır. Ama bu silahların balistik muayeneleri yapılmamıştır. Bu silahlarla işlenen suçlar araştırılmamıştır. Bu silahların seri numaraları kontrol edilmemiştir. Nereden alındığı, bir önceki veya bir sonraki seri numaraya sahip silah sandığının nerede, hangi birlikte olduğu soruşturulmamıştır.

Arif Doğan ve Veli Küçük ‘JİTEM’i biz kurduk’ diye bağırmaktadır ama JİTEM’le ilgili tek soru sorulmamıştır. JİTEM’in üstü ustaca örtülmüştür. Yüzlerce cinayet işleyen Emniyet Özel Harekat bunadığı iddia edilen İbrahim Şahin’le aklanmıştır. Güneydoğu’da her açılan yerden toplu mezarlar çıkmaktadır. Yerin altında ceset doludur. Bunları buraya kimin gömdüğüne, tetikleri kimlerin çektiğine, emri kimin verdiğine dair yüzlerce tanık bulunmasına rağmen bu davayla mezatların üzerine biraz daha toprak atılmıştır.

DAVA BİZİM İÇİN KAPANMADI

Generalleri, genelkurmay başkanlarını yargılamakla övünen AKP ve mahkeme kendine darbe iddiasındaki generallerin ötesinde hiçbir generalin kılına dokunamamıştır. Bu ülkede özel savaşın 1993 yılındaki MGK toplantısında alınan karar gereği başlatıldığı artık bilinmektedir. 20 bine varan faili meçhul cinayet, köy yakmalar ve boşaltmalar, gıda ambargosu, JİTEM, emniyet özel harekat, devlet eliyle uyuşturucu kaçakçılığı, Susurluk, hep adına Kale Harekatı verilen bu MGK kararlarının sonuçlarıdır. Bu kararlara imza atan generaller ve siyasiler de bilinmektedir, cinayetleri işleyen tetikçiler de. Devlet için 94 kişiyi öldürdüm diyen Susurlukçu Ayhan Çarkın’a kim bunlar denilememektedir. MGK’daki generaller ve takipçileri orduevlerinde emekliliğini geçirmeye devam etmektedir. Demirel, Çiller, Ağar gibi özel savaşın kilit ve simge isimlerine Kale Planı ile ilgili bir tek soru sorulamamıştır. Kozmik Odalara girmekle övünen AKP, halen Kozmik Oda’nın baş köşesinde yer alan Kale Planı’na el sürememiştir. Mahkeme Heyeti böyle bir devlet planını ağzına bile alamamıştır. AKP hükümetinin ve yandaşlarının bu dava ile birlikte dokunulamayanlara dokunduk iddiaları kof bir propagandanın ötesinde bir şey değildir. Silivri duruşmaları göstermiştir ki dokunulamayanlara halen dokunulamamaktadır. Bunun böyle olmasından doğalı da yoktur, çünkü halka karşı işlenen suçlara dokunabilecek tek güç bu suçlara bulaşmamış olan Türk ve Kürt emekçilerinden oluşan halk güçleridir, demokrasi güçleridir. Mahkemenin bitmesi her şeyin bittiği anlamına gelmiyor. Bizim için dava henüz kapanmadı. 

Evrensel'i Takip Et